Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YILMAZ

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Bizim Bahri, çok neşeliydi, sabah kahvaltısı yaparken “Arkadaşlar denetimli serbestlikten faydalanıp, tahliye olursam eğer, dileyin benden ne dilerseniz,” diyordu. Oysa biz siyasi tutsak olduğumuz için, değil denetimli serbestlik, cezamızın bitmesi halinde bile tahliye edilmiyorduk.

 
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “Tamam Uğur sana öyle bir saat göndereceğim ki bir ömür boyu ona gözlerin gibi bakacaksın.” dedi. Aynı samimiyetle Ozan arkadaşa döndü:
“Sana ne göndereyim Ozan arkadaş?” dedi.
Ozan davudi sesiyle,
“Bana sürekli ağladığın, ağıt yaktığın felçli çocuklarının fotoğraflarını gönder.” dedi.
“Eyvallah!” dedi Bahri.
 
Ertesi gün dilekçesini yazdı, gardiyana verdi ve şaşılacak bir şey oldu. Kel kafalı, dengbej ve ağıtlarıyla kendi bölgesinde nam salmış Liceli Zaza Bahri tahliye oldu. Belki de çok şaşırmamak lazım bozuk saat misali böyle nadir tahliyeler de yok değil. Felçli iki çocuğuna ve hasta karısına kavuşacağı için çok mutluydu.
 
Birkaç hafta geçti Bahri tahliye olalı. Ne özledik onu ama. Güvercinlere her baktığımızda, aklımıza o geliyor, canımız türkü dinlemek istese yine akıllara o geliyordu. Güvercinleri çok seviyor, onlarla konuşuyordu. Ağıt yakarken onlara bakıyordu. Hangi dilde konuşuyordu bilmiyorum ama konuşuyordu.
 
Haftalar geçti Bahri söz verdiği saati göndermedi. Cezaevinde saatin pek önemi yok aslında ama bazen sayım saatlerini kaçırıyorum. Her zaman gardiyanlar sayım anonsu yapmıyorlar.
Buranın gardiyanları hayli bir faşist. Sayıma zamanında yetişmemiz gerekiyor, saatini geçirmeyelim allahsızlar işkence yapmak için öylesine hevesliler ki sanki bizim üzerimizden vatan borcu ödüyorlar.
 
Neyse ki Bahri’nin güvercinlerinden biri yetişti imdadımıza. Serçeler için demir parmaklıklardan güvenliği yapılmış pencereye bıraktığımız pirinç tanelerini yemeye gelen bir güvercin, çekiçle çivi çakar gibi gagasını tabağa daldırıp daldırıp duruyordu ve çıkardığı gaga sesleri bizi uyandırıyordu. Bu ses sayıma yarım saat kala olunca ve sistematik olarak her gün bu şekilde vuku bulunca, biz de kendimizi ona uyarlayıp güvercin sayesinde sayıma geç kalmıyor, gardiyanlarla münakaşa etmek zorunda kalmıyorduk.
 
Bu güvercini en az benim kadar Ozan da çok sevdi. Diğerlerinden oldukça farklı, içgüdüsel değil, bu en lüks sitelerin yanında duran müstakil ev gibi bağımsız takılıyor. Muhtariyeti nereden edinmiş acaba bize de söylese fena olmaz hani. Neyse günler geçtikçe biz bu güvercine alıştık. Hatta ona Kürtçede misafir anlamına gelen “Mivan” adını koyduk.
 
Günlerden neşeli bir gündü.  Ozan’la futbol oynayalım dedik. Öyle futbol sahası falan değil ha, üç beş adımlık avluda gardiyanları rahatsız etmeden biraz terlemeye çalışacağız. Akşamüstüydü güneş artık evine çekilmeye başlamıştı. İkimiz de terlemeye başlamıştık. Bizim Mivan çıkageldi. Futbol topunun çıkardığı sese rağmen üst kattaki pencereye kondu. Onun için bir tabak dolusu pirinç bırakmıştım.
Bu arada Ozan da pirinci çok sever, buna rağmen Mivan’ın payına asla ilişmez. Neyse Mivan pirincini rahat yesin diye top oynamayı bırakıp pencerenin altında oturalım dedik.
Bu Mivan var ya, bu Mivan namussuz pirinç dolu tabağı kafama indiriverdi.
Bir hışımla “Ne yapıyorsun sen, misafir dedik bağrımıza bastık, senin bu yaptığın ihanettir!” dedim.
 
Uçup karşı çatıya kondu. Oradan bana bakıyordu. Evet, onun o bakışından her şeyi anlıyordum.
“Ulan siz insanlar yok musunuz, biraz pirinç verdiniz diye kendinizi Tanrı ilan edersiniz!”
“Ne alakası var oğlum? Sana biraz pirinç ayırdık kendi iaşemizden. Sen kalktın kafamıza döktün!”
“Bilerek dökmedik ya, şunu iyi bil çocuk, biz kuşlar tutsaklığa gelemeyiz. Bu nedenle minnet de etmeyiz. Kendinizi tatmin edeceksiniz diye azıcık bakıyorsunuz diye bizi köleniz sanmayın.”
 
Bu Mivan’la baş edilmez. En iyisi alttan almak.
“Tabii sen de haklısın sevgili Mivan, sen bizim kusurumuza bakma.”
“Tamam, bakmıyorum.”
Pirinçleri toplayıp tabağa doldurduk.
 
Güzel bir yaz günüydü. Takvim yaprakları 2019 yılının ağustos ayını gösteriyordu. Arkadaşlar kapılar kapanmadan herkese hayırlı akşamlar diler ve bir de tehlike varsa uyarı yaparlardı.
Sabah çok güzel bir güne uyandık. Mis gibi lavanta kokuyordu. Elazığ’ın çevresinde yetişen lavanta çiçeklerinden koparıp bize erdirmişti serin serin esen yel. Gökyüzü, tellerin arasından göründüğü kadarıyla muhteşemdi; pırıl pırıl, çırılçıplak, masmaviydi. Sayım gelmek üzereydi, biraz sonra gardiyanların çirkin bakışıyla birlikte dostane olmayan bakışlarıyla karşılaşacak ve birkaç dakikalığına kusmamak için dişlerimizi sıkacaktık.
Hey, unutuyordum az kalsın, dün kargo günüydü! Bahri en güzelinden bir saat göndermişti. Cezaevinde kargoya gitmek muhteşem bir sevinçtir. Hele içinde böyle güzel bir saati görünce değmeyin keyfime.
Neyse bizim Mivan da geldi hani, çivi çakar gibi dünden bıraktığımız pirinçleri yiyor. İçine bir dalmış ki sanırsın kıtlıktan çıkmış.
Her şey güzel de ah ulan ah! Şu anons yok mu, lanet bir sesi var sanki mitingdeyiz. Göt kadar yerde öylesine yüksek sesle sayımın başladığını söylüyorlar ki buradan bile psikolojik işkence yaratıyorlar.
 
Biraz sonra Ozan’la kaldığımız iki kişilik odaya onlarca gardiyan girdi. Birden “Oruspu çocukları, vatan hainleri, ezanı susturamayacaksınız!” gibi hamaset ve ağır hakaret cümleleri kurup saldırdılar. Ne olduğunu anlayamadık. Mivan kaçıp gitti, nereye gittiğini göremedim. Aldığım darbelerle yığıldım, cenin pozisyonunda yerde yatıyor, gardiyanların tekmelerinin sona ermesini bekliyorum. Elimizde onlara karşı kullanacağımız hiçbir silah yoktu, sadece slogan atarak diğer odalara sesimizi duyurabildik. “Kahrolsun faşizm!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” şeklinde sloganlar attık. Sesimizi duyan odalar kitlesel olarak kapı dövüp slogan attılar. Gardiyanlar devrimcilerin bu yüksek tonlu seslerinden ürkmüş olmalılar ki bizi o halde bırakıp apar topar kaçıp gittiler.
 
İşkence ilk defa olmuyordu elbet, zira ülke sıradan bir süreçten geçmiyor, ülkede milliyetçilik revaçtaydı. Ama bu seferki bir başkaydı Gardiyanlar bu kadar kini nasıl topladılar, niye bu denli ağır hakaretler ettiler, doğrusu merak ettim. Bu arada Ozan hâlâ inliyor, “Pis vurdu allahsızlar!” diyerek söyleniyor.
 
Ertesi gün tutanak geldi, güya isyan çıkarmış, yüce Türk devletinin kurumlarını zedelemiş, diğer mahkumları örgütleyerek isyana teşvik etmişiz. Bundan dolayı 2 ay da görüş yasağı aldık.
 
Elbet de yalandı, tutanaklar komploydu, kral çıplaktı bunu biz de biliyorduk kral da biliyordu, kraldan daha çok kralcılık yapan gardiyanlar da.
 
Biz yaralarımızı sarmak ile duralım da bizim Mivan kaç gün oldu yok, şiddetli işkence, inleme ve bağırışlardan ötürü korkmuş olabilir. Hoş, güzelim gökyüzü, lavanta kokuları da yok ya. Bir işkence, bir de direniş kaldı, başka bir şey kalmadı geriye.
 
Ha bir de düşler ve sosyalist ütopyalar, ne biliriz değil mi? Belki yeniden gelir Mivan ve yeniden masmavi olur gökyüzü.
 
Öğle yemeğinden sonra avluya gidip oturdum biraz. Bahri’nin gönderdiği saatin parçalarını arıyordum zalim botlardan öyle darbeler aldı ki her parçası bir yere dağıldı. Bir de ses duydum. Sanırım        arkadaşların adına WhatsApp dedikleri mazgaldan geliyor, evet arkadaşlar sohbet ediyorlar, kulak kesildim. Arkadaşın biri
“Geçen gün Elâzığ’a yaşamını yitiren bir askerin cenazesini getirmişler. ‘İntikam’ diye bağırmış gardiyanlar.” diyordu.
Öylesine güldüm ki. Bir de dedim ki “Ya demek öyle kafesteki kartaldan intikam alınabileceğini de duyduk!”
Neyse “Ozan arkadaş hele bize bir kaçak çay demle. Mivan’ın bakışı olsun içinde. Bahri’nin yaktığı ağıt da olsun… Sonra devam ederiz bu öykülerin devamına.”
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...