Girit Leblebisi

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Kazdağı'ndan esen rüzgarların yazın en sıcak günlerinde bile serinlik getirdiği Ayvalık'ta o gün yaprak kımıldamıyordu. Akşam serini başlayınca taş evlerin, küçük bahçelerin ya da şehrin içindeki taş kahvelerin serin köşelerine çekilmiş olan Ayvalıklılar, serinlemek umuduyla deniz kıyısındaki kahvelere, banklara koştular.

 
Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum.
Bir süre sonra, üstündeki üniformadan öğrenci olduğu anlaşılan bir genç kız, yanıma gelip “Affedersiniz, ben de yanınıza oturabilir miyim? “ dedi.
Başımı kaldırıp baktım, narin yapılı, uzun siyah saçlı, zeytin gözlü bir kız, yüzünde de tatlı bir gülümseme. Biraz daha kenara kayıp, “Tabii,” dedim, “buyur otur.”
 İncecik bedeni ile bir kelebek gibi yanıma ilişiverdi. Bir süre sessiz ufukta kırmızı bir alev topu gibi aslı duran güneşi izledik. Bir süre sonra elindeki kağıt külahı açıp önce bana uzattı “Almaz mısınız?” diye sordu.
Ben pakette ne olduğunu anlamaya çalışırken, o söyledi:
“Girit leblebisi.”
Girit leblebisini duymuştum fakat hiç yememiştim. Teşekkür edip birkaç tane aldım.
“Burada oturanlar genellikle çekirdek çitler, kabuğunu da yerlere denize atarlar. İlk defa leblebi yiyen biri olarak seni gördüm.” dedim. Güldü:
- Haklısınız, ben çekirdeği hiç sevmem. Girit leblebisini arada bir canım çeker alırım. Bizim oralarda yoktur.
- Öyle mi? Benim doğduğum ilçede nohut çok yetiştiği için leblebi de yapılırdı. Çocukluğumda sıcak sıcak yeni kavrulmuş sarı leblebi yerdim. Bu bizimkinden farklı. Neden Girit leblebisi diyorlar acaba?
- Girit'ten gelen Mübadiller getirmiş olmalı.
Mübadil kavramını bilmesine şaşırmıştım. Anlaşılan yaşadığı kentin tarihi, insanlarını ve kültürü ile ilgiliydi. Merak edip sohbeti sürdürmeye devam ettim.
- Sizin aile de mübadil mi?
- Hayır, biz Mardinliyiz. Ben orada doğdum. On yıl önce ailemle Mardin'den Ayvalık'a taşındık, dedi, ardından kendini tanıttı:
- Adım Dilan. Ayvalık Anadolu Lisesi ikinci sınıftayım.
- Memnun oldum. Ben Mevlüt, emekli öğretmenim. Konya, Beyşehir'de doğdum, Ankara'da büyüdüm, Almanya'da çalıştım, şimdi yılın altı ayını Ayvalık'ta altı aynı Almanya'da geçiriyorum.
-El çantanızdan öğretmen olduğunuzu tahmin etmiştim, dedi. Benim de Almanya'da akrabalarım var...
- Galiba Almanya'da akrabası olmayan hiç kimse yok Türkiye'de...
- Bizim akrabalar daha çok terör ve baskılar yüzünden Avrupa ülkelerine mülteci gitmişler...
- Peki senin ailen niye Avrupa'ya gitmemiş?
-Dedem, istememiş, ‘Ben doğduğum, büyüdüğüm, ekmeğini yediğim topraklarda ölmek istiyorum,’ demiş. Ben onu tanımadım, ben doğmadan ölmüş.
Sanırım hüzünlenmişti gerisini getirmeden sustu. Gözlerini batmakta olan güneşin kızıla boyadığı ufka dikti. Bir süre konuşmadık, güneşin Midilli dağlarının arkasında kayboluşunu izledik. Hikâyenin gerisini öğrenebilmek için, sessizliği bozdum.
- İnsanlar da göçmen kuşlar gibi dedim. Kimi isteyerek kimi istemeden yerini yurdunu terk ediyor, başka toprakları, başka ülkeleri kendine yurt tutuyor. Ama geldiği yerleri de kolay unutamıyor...
Sözlerimi dikkatle dinleyen Dilan:
- Haklısınız, dedi. Dedem öldükten sonra önce kuyumculuk yapan büyük amcam Ayvalık'a gelmiş, sonra da babamı çağırmış. İşler yolunda gidince babam bizi de Ayvalık'a aldı.
- Ayvalık'ı seviyor musun?
- Hem de nasıl, en çok da denizi, gün batımlarını seviyorum.
- Farkındayım... Ben de seviyorum.
Dilan güldü:
- Desenize bizi karşılaştıran Ayvalık ve gün batımı aşkı oldu.
Yaptığı zekice espriye içtenlikle güldüm,
- Evet, tam da öyle oldu.
Hava kararmaya başlamıştı. Dilan gitmeden önce en çok merak ettiğim şeyi de sordum:
-Ayvalık'ı sevdiğini söyledin, insanlarını, okul arkadaşlarını da seviyor, onlarla iyi geçinebiliyor musun?
Sanırım böyle bir soru beklemiyordu. Cevap vermeden önce. Gözlerime baktı, bakışlarında hüzün vardı. Tekrar neşeli halini takınıp:
- Her yerde iyi ve kötü insanlar var. Tabii ki sevdiğim insanlar, arkadaşlar var. Ayvalıklılar, belki de kendileri de mübadeleyi, göçü yaşadıkları için genellikle anlayışlı insanlar. Dışarıdan gelenlere hoşgörülü davranıyorlar. Ben pek sokakta, okulda pek bir sorun yaşamadım... İsterseniz bunu bir başka gün batımında konuşalım.
Çocukluğunda iç göçü, gençliğinde dış göçü yaşamış biri olarak Dilan'ı çok iyi anlıyordum. Israr etmedim.
- Tabii ki dedim. Zaten hava karardı, geç oldu. Seni tanıdığıma memnun oldum.
- Ben de sizi tanıdığıma memnun oldum.
Elimi uzattım:
- Bir başka gün batımında buluşmak dileğiyle
Bir güvercin zarafetiyle elimi sıktı:
- Hoşça kalın, kendinize iyi bakın...
 
Dilan'la vedalaştıktan sonra tekrar oturdum. Gözden kayboluncaya kadar ardından baktım. Sonra giderek mor – lacivert bir renge bürünmüş olan gökyüzüne baktım. Yıldızlar gündüz gizlendikleri köşelerden çıkmış göz kırpıyorlar, sanki bana, “İşte hayat böyle bir şey...” demek istiyorlardı.
 
Ayvalık, 7 Ağustos 2022
Mevlüt Asar
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...