Toplumsal Yozlaşmanın Temel Sebepleri

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Devlet ve dini temsilcilerin her tülü lüks ve şatafat içerisinde yaşadığını sorgulamayan bir toplum kör, sağır ve yozlaşmış değilse, insan olduğundan şüphe edilmeli. Bütün bunlar had safhada yaşandığı halde, hâlâ ahlak ve hukuk devletinden bahsedilmesi, bilerek toplumu uçuruma sürüklemektir.

 
Yozlaşma; (Dejenerasyon) ahlak başta olmak üzere dil, din, kültür, ticaret, siyaset, tarih, aile ve namus kavramını, evrensel insani ilkelerden uzak, maddi güç ve egoist şekilde hiçbir kural tanımadan yaşamaktır. Bu anlayış aynı zamanda sürekli ben ukalalığını yücelten bir yapıdır. Özetlenen yozlaşma, her toplumda önce din ve ırk kültürünün içerisini sulandırılarak başlarken, diğer alanlara yayılması şu şekilde gelişmektedir.
 
Toplumu yönetenler ile dini misyon sahibi kişiler, inandıkları din ve mensup oldukları etnik yapıyı her şeyin üstünde göstererek başlayıp, asıl amaç kendilerinin daha üstün yaratıldıklarını topluma kabul ettirmektir. Söz konusu anlayış her çağ ve toplumda ilkel yaşam alışkanlıkları ve töreler kadar, modern araçlarla da rahatlıkla sürdürülebiliyor. Bunun örneklerini Türkiye gibi Müslüman ülkelerde her zaman görmek mümkün. Son yirmi yıldır Türkiye'de yozlaşma derince yaşanmasına rağmen, devlet bunu hiçbir zaman ciddiye almamıştır. Toplumsal yozlaşmanın bir ayağı mevcut anayasadaki çelişki ve anormalliklerle gerçekleşirken, bireylerin sosyal faaliyetleri de büyük etkiye sahip. Anayasadaki anormalliklerin özeti şöyledir.
 
1- Türkiye Devleti ulus ve toplum olma kimliğini dine dayatması, kişileri millet yapan anadil kültürünün silikleşmesi ya da yozlaşmasına neden olmuştur. Bunun çarpıcı örneğini, Türkçe'nin yabancı kelime istilasına uğraması.
2- İslam resmi devlet dini yapıldığı halde, aynı şekilde Laikliğin yer alması, toplumun ikisi arasında çelişkide kalmasına sebeptir. Ve neye göre kimlik kazanacağının doğru düzgün netleşmemesi.
3-Türkiye'nin çağdaş anayasaya sahip olduğu ileri sürülürken, diğer taraftan resmi ve gayri resmi din eğitiminin sürdürülmesi, birey düşüncesini tamamen pasifize etmektir.
4- Çağdaş, laik ve sosyal hukuk devlet olduğu, hak ve adaletin hem din hem de laikliğe göre düşünülmesi, her ikisinin zıtlığı nüfuzlu kişilerin adalete hakimiyetinin yolunu açmıştır.
5- Türkiye'nin modern laik eğitim sistemine sahipliği kadar, devlet eliyle dinin her türlü desteklenip topluma zorla öğretilmesi, laikliği tamamen güdükleştiriyor.
6-1934'te kadınlara seçme ve seçilme hakkı, eğitim imkanı tanıyan bir ülkede, yine en çok kadınların geri planda bırakılıp katliama uğraması, ciddi anormalliklerin varlığına işaret ediyor.
7- Devletin dini İslam'dır, Türkiye'de yaşayanların yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğuna devletin kendi kendine karar vermesi, yozlaştırma değilse nedir?
8- Türkiye'de yaşayan herkes Türktür ve kendisini Türk görmek zorundadır ifadesiyle birlikte tek din, tek ırk ve tek düşünce, devletin ideolojik ve çağ gerisi olduğunu gösterir.
9- Diyanet İşleri Başkanlığı'nı resmi din kurumu olarak herkesin kabul etmesini zorlamak ve buna bağlı hareket edilmesi, şeriatçılık değilse nedir?
10-Her kişinin kanun önünde eşit sayıldığı ifadesi yer alsa da, İslam dini ve devletin ırkçı ideolojik anlayışı, farklı kültür ve düşüncede olanları dışlayıp düşmanlaştırmaktır.
11-Devlet ve devleti temsil edenleri eleştirmenin vatan hainliği olarak görülmesi, diktatör yönetimlerde görülen bir durumdur. Bunun anlamı kutsal mübarek devletçiliktir.
12- Bir taraftan kız çocukları normal okullara gönderilirken, diğer taraftan dini okul ve kuran kurslarına resmi ve gayri resmi her tülü destek sunulması, toplumu kutuplara bölmektir.
14-Siyaset tüccarları; şeriat geliyor rabıta yükseliyor bahanesiyle resmi laikliğe sarılırken, diğerler taraftan benzer mantıktakiler bunlar dinsiz, imansız, münafık diyerek, resmi İslam'ı öne çıkarmaları, devletin ideolojik kaldığını gösteriyor. Anayasadaki dejenerasyonlaşma bu vb. noktalarla gerçekleşiyor.
 
Sosyal alanlardaki yozlaşma:
 
1- Ahlak ve namus kavramını her gücü yetenin kendine göre belirlediği halde, devletin buna sessiz ya da pasif kalması.
2- Ailelerin maddi manevi perişan, geleceğinden umutsuz derin psikolojik bunalım ve çaresizlik içerisinde olması.
3- Her katmandaki insanlarda insani duygu tamamen bitmiş olup, her şeyde kişilerin şahsi çıkarını öne çıkarması, devlet yönetim vasıflarının işlevsizleştiğini gösteriyor.
4- En ufak bir anlaşmazlık durumunda ölümcül kavga ve çatışmaların yaşanması.
5- Sevgi, aşk, ahlak ve namus gibi her şeyin maddi değere göre şekillenmesi, toplumu mantıklı ve bilimsel şekilde yönetecek sistem yok demektir.
6- Birbirini aldatma, dolandırma, yalancılık, riyakarlık başını alıp gittiği halde, devlet yönetimi bunları önleyemediği halde kendisini sorgulamaması.
7- Devlet ve kurumlarda yolsuzluk, adam kayırmacılık, din, düşünce, etnik ayrımcılık, rüşvet, gibi ciddiyetsizliğin tavan yapması en ağır yozlaşmadır.
8- Devlete, siyasete, ekonomiye, yönetime, komşuya, arkadaşa, akrabaya güvensizlik yozlaşma değilse nedir?
9- Adam kaçırma, mahalle kabadayılığı, kadın tacizi, zina, katliam, korkarak işe gidip gelmek, evinde bile can güvenliliğinin olmaması, en çok yozlaşmış toplum ve devletlerde görülen bir durumdur.
10-Eğitimde düzensizlik, gerilik, güvensizlik, dışa bağımlılık had safhada olduğu halde, yerli ve millilikten bahsetmek yozlaşma değilse, daha büyük sorun var demektir.
11-Göstermelik popülist politik siyasi argüman ve ilişkilerin her sorunu çözeceği gözüyle bakılması, bilim mantık ve akıl tutulmasıdır.
12-Hırsız bizim hırsızımız diyen bir siyasi anlayışın devleti ve toplumu yönetmesi, aslında tüm yozluğun özetidir.
13-Gücü yeten her kişinin sokak ortasında ya da insanların evlerini basarak kadın veya çocuklarını kaçırıp, tecavüz ve ölümlerin yaşanmasına rağmen namus, milli birlik, din ve huzurdan bahsetmek akıl alacak gibi değil.
14-Sürekli dini her türlü kullanıp akıl almaz şarlatanlık yapıldığı halde, devlet ve dini kesimlerin yönetim ve inançlarını sorgulamaması, çok ciddi bir yozlaşmanın varlığını gösteriyor. Araplarda dahi bu kadar anormallik görülmez.
 
Bütün bunlar devleti, kurumları ve toplumu temsil eden kişilerin, kendilerini tanrı gibi yüceltmesi neticesinde gerçekleşen bir durumdur. Bu anlayışın topluma sunduğu akılsa, insanlarda Allah ve din korkusu olmazsa her türlü şey yaşanır denmesi, psikolojilerinde ciddi sorunun var demektir. 1500 yıldır Allah, din ve iman diyerek yaşayıp, sorunlarını çözmüş bir ülkeyi kim gösterebilir? Halbuki gerek siyaset ve ticarette gerekse din alanında, yozlaşmış kişilikler cin, şeytan, hurafe, muska, melek, büyü vb. argümanları Kuran'dan öğrenerek ihtiyacına göre uyguluyor. İstisnaların dışında bu şartlatanlar kendiliğinden bir şey icat etmiş değil.
 
Örneğin Hristiyan toplumlarda İncil böyle yazıyor bende buna dayanarak muska ve cinleri kullanıp insanları kötülüklerden kurtarıyorum diyen bir kişiyi göstermek neden mümkün değil? Çünkü tüm Hristiyan toplumlar “Din ve Devleti” birbirinden ayırdıkları gibi, dini kullanarak rant sağlamanın önü tamamen kesilmiştir. Kolayca bir kişi çıkıp ta, ben İsa'nın yanından geldim, sizi onun yanına göndereceğim diyemeyeceği gibi kimsede buna inanmaz. İslam'da bu böyle mi? Her önüne gelen kişi ve devlet yetkilisi kendisini en yüksek dindar, maneviyatı güçlü ve müneccim göstererek, toplumu din ve ırk milliyetçiliğiyle oyalayıp dolandırmakta sınır tanınmıyor. Ticari ve siyasi politik alanlarda da aynı cambazlıklar sürdürülüp, toplumun yozlaşması kimsenin umurunda değil.
 
Devlet ve dini temsilcilerin her tülü lüks ve şatafat içerisinde yaşadığını sorgulamayan bir toplum kör, sağır ve yozlaşmış değilse, insan olduğundan şüphe edilmeli. Bütün bunlar had safhada yaşandığı halde, hâlâ ahlak ve hukuk devletinden bahsedilmesi, bilerek toplumu uçuruma sürüklemektir. Gerek metafizik açıdan gerekse materyalist düşünceye göre, doğada mevcut olan her türlü yaşam kaynağı, tüm insanların ortak ve eşit kullanacağı varlıklardır. O zaman şu çarpık mantık karşımıza çıkıyor. Art niyetli yönetici, inanç misyoncuları ve diğer kişiler dini, kültürel değerleri ve de zorbalık kullanmadan asla hayallerindeki varlıklara sahip ulamazlar. Birinin diğerinden üstün ya da fazla şeylere sahip olması, doğanın kanununa aykırıdır. Sormak gerekiyor yaşanan anormallikleri gerçek anlamda kaç kişi sorgulamaktadır? Bu oran ne hazindir ki, %10'u geçmiyor. İşte yozlaşma özet olarak bu şekilde gerçekleşmektedir.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...