‘’Geçtiğin Yollar Benim’’

Mehmet Söğüt kullanıcısının resmi
Geçilen Yollar Cennet Bilek’i ilk romanlarıyla tanıdım. Duygu dolu ve ezilenden yanaydı kalemi.

Bir Türk olarak Kürt, Ermeni, alevi, solcuları, anarşistleri yazmıştı. Aykırıydı alabildiğine. Farklıydı. İnce ve narin bir ruha sahip olduğunu her bir paragrafında hissettiriyordu. İnsanlıktan yanaydı. Eşitlikten yanaydı. Eserleri insan kokuyordu baştan sona. Ve romanlarında bir şiirsellik de vardı. Ama şair yanını bilmiyordum. Sınırsız Kitap ve Yayıncılık’tan çıkan, ‘’Geçtiğin Yollar Benim’’ adlı şiir kitabıyla da şairliğini ispatlamış. Yine zifiri karanlığın ortasında küçücük bir ışık hüzmesi aramış. Karanlığa savaş açmış. Bir gün mutlaka aydınlığın baskın çıkacağını bilerek, bir umut ışığı yakmış. Zulmün karşısında ehil kalemini kullanan yazarımız, şiirleriyle hüzün ve sevinç atmosferine sürüklüyor bizi. O toprakların kurtuluşunun,  oranın hümaniter kaynaklarıyla mümkün olabileceğini  hatırlatıyor bize.

 ‘’Ey Ahura Mazda çeliği taşla buluşturan/ Hem yakan hem aydınlatansın/ Dünyayı iyiliğinle boya ki/ İçimdeki çöller uyansın...’’ Kirlenen dünyada temiz kalmak zordur. Yıkanmak gerek. Yıkanmak için güçlü imgeler gerekir. Çünkü şiir bir arınma, bir temizlenme aracıdır. En iyi duyguları kalbimize boca eder. Şiirin temizleyici özelliğiyle ve dizelerin kalkanıyla kendimize dört tarafı çevirili bir kale yaratırız.

  Her ne kadar içimdeki kuşları öldürdünüz dese de, şair içindeki aydınlığı ve kuşları öldürmek ya da öldürtmek niyetinde değildir. Bir başkaldırıdır onun ki... Karanlığın içinde yakılmış küçücük bir çoban ateşi. Duygusallık ve aşkla bezenir dizeleri. Çünkü aşk da insanı çoğaltır. Sivriltir insani yanlarımızı. Bir kuş, bir kelebek bile neşe verir, sistemin akan irin sellerine karşı seni korur. Doğa yaşam ve sevinç kaynağıdır. Şair bilir doğanın değerini ve gözümüz gibi korumamız gerektiğini sezdirir. Bilir doğanın ve insanın tanrısallığını. Onurluca biat eder.

 Romancı ve şair Cennet Bilek, belli ki bazen insanlığına bile isyan etmiş, ‘’Tanrım neden beni bir mermer olarak yaratmadın,’’ diyecek kadar. Çünkü dünyada olup bitenler karşısında insan hissiz bir mermer de olmak istiyor kimi zaman. Karşı çıkmak, dünyayı değiştirmek sevdası olmasaydı hiç çekilmez olurdu yaşam...

 ‘’Yüreğim yurdundur gel otur/ Lanet bir sözcük gibi dolaşmasın/ Aramızda ayrılık/ Parçalanmış vücudumu tuza basarken/ Ürkme acılarımdan... Bu dizeleriyle bizi felsefik bir boyuta götürüyor. Lanet bir sözcük gibi dolaşmamak için acı çekmek gerek, acıların ortasında, mutluluk mertebesine ulaşmak için dayanılmaz acılarla boğuşarak tüm yolları geçmek, karanlıklarla amansız bir mücadele gerektirir. Emek gerektirir.

 Acıya gark etmiş coğrafyayı unutmamış. ‘’Mor gecelerde vurdular çocuklarımı/ Cesetleri panzerlerin ardında/ Kesilen kulakları saklanıyor kavanozlarda/ Kahramanlık hatırası diye/ Gözlerime mil çekiyorum Mezopotamya’da... Mil çekmek, hatta sağır bile olmak istedik. Onca acıyı nasıl kaldırdık. Cennet Bilek, bir Türk olarak eşini kontraların saldırısında kaybetmiş bir insan. Nasıl dayandı? Hem yanı başında vurulan aydın yüreğinin çocuklarıydı. Her çocuğu toprağa düşerken isyana durmaması mümkün müdür? Hele serde şairlik ve yazarlık da varsa. Ama o umudunu Ahura Mazda’nın ışıklı yoluna bağlamıştır. Diyalektiğin temeline. Bilir ki karanlıkla aydınlık ya da iyilikle kötülük sürekli savaş halindedir. Ve kazanacak olan aydınlıktır. Kademeli kademeli aydınlığa doğru yürünecektir. Şimdiler de aydınlığa giden yolun emaresini görebildik. Yürünüyor hala. Savaş devam etmekte. Yöntemler de değişmek üzere. O da herkes gibi seviniyor. Dar coğrafyasında bir insanın bile vurulup düşmesine razı değildir. Yüreği kaldırmıyor hepimiz gibi.

 ‘’Kimi zaman Havva/ Kimi zaman Lilith’in ruhuydum/ Bu yüzden/ Sodon Gamora’ya göz diktim... Bir kadın olarak kadının aşağılanışına da isyan etmiş. Lilith, Âdem’in ilk eşidir. Tanrı’ya karşı suç işlediği için kara bir kediye dönüştürülmüştür. Ve o gün bugündür lanetlenmiştir kara kediler. Uğursuz görülmüşlerdir. Bir yalanı ortaya atan erkeği, en çok kadınlar sahiplenmiştir. Çünkü günahın sahibi erkektir. Çünkü acımasız çarkı çeviren erkek... Erkek eliyle erkekleştirilmiş kadındır suç işleyen. Kadının erkekleşme tarihi de eski değildir. Mezopotamya’da çiçekler birer birer sökülürken erkekleşen kadınları ve gerçek kadının çığlıklı sesini de duyduk. Boynumuz büküldü onları dinlerken. İsyan ettik.

 Cennet Bilek, ‘’Geçtiğin Yollar Benim’’ adlı şiir kitabıyla bizi güçlü imgelerle buluşturmuş. Sınırsız Kitap ve Yayıncılık’ta diğer kitapları da ikinci baskısını yaptı. O da bu yoldan geçerken edebiyatın değişik duraklarına rastladı. Ama hep ileriye doğru aktı. Bir önceki eserini geçmek istedi ve hep geçti.

 Kişisel beklentim ise roman yazarken, bize şiir de yazsıdır. Şiirli yolun açık olsun sevgili Cennet.

Mehmet Söğüt

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...