Göçmenlik ve Avrupa'da Yaşam

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
İnsan toplulukları eski uygarlıklardan günümüze kadar, istemeyerek te olsa çeşitli nedenlerle, sürekli bir yerden başka yere göç ederek yaşamışlardır.

Bu durum hâlâ ne yazık ki son bulmuş değil. Göçler bazen doğup büyümüş olunan topraklar üzerinde içgöç şeklinde, bazen sınır ötesi kıta ve devletlere doğru gerçekleşmektedir. Esasında insanlar mecbur kalmadıkça göçmenliği tercih etmezken, insanları göçe zorlayan olaylar iç ve dış savaşlar, siyasi sorunlar ve ekonomik sebepler başta gelenlerdir. Bu sorunların tarihler boyunca sürüp gelmesi, insanları büyük bir umutsuzluğa sürüklemekte. Yine de şartlar ne olursa olsun, göçmenliğe kader gözüyle bakılmamalı. Çünkü göçmenlik gibi birçok olay ve sorunlar, insanların kendi elleriyle gerçekleştirdikleri bir durumdur. Göçmenliğin özeti bu çerçevedeyken kültür, inanç ve insan ilişkileri farklı Avrupa’da, asimile olmadan makul bir entegrasyon çerçevesinde yaşamın mümkün olup olmadığını, farklı açılardan irdelemekte fayda var.
 
Küreselleşen dünyada kültürel, mesleki, ekonomik, siyasi açıdan, kendisini hazırlamayan hiçbir toplum ve birey gerek kendi ülkesinde gerekse göçmen olarak yaşadığı ülkede, evrensel gerçekliğe uygun bir yaşamı sürdürmesi mümkün değildir. Avrupa gibi her şeyi ile üst düzeyde gelişmiş toplumlar içerisinde, göçmen birey ve ailelerin kısa sürede entegre olması görünenden daha zor bir aşamaya gelmiştir. Bu zorlukları ortaya çıkaran etkenlerse, göçmenlerin çoğunluğunun eğitim, meslek, kültürel açıdan yeterli seviyede olmamaları birinci etken. İkinci etken, Avrupa toplumlarının gerek yabancılara gerek kendi insanlarına karşı mesafeli olmaları, entegrasyonu ciddi anlamda zorlaştırıyor. Belki bundan otuz kırk sene önce çoğu birey, kendi yerel kültürüyle bulunduğu ortamda bazı şeyleri fazla önemsemeden, içine dönük şekilde yaşayabiliyordu. Ancak Teknoloji ve Bilgi Çağı’nda eskisi gibi dünyadan kopuk, kendi halinde yaşamanın zamanı çoktan geçmiştir. Aklı başında hiçbir birey, dünya nereye giderse gitsin bana ne deme gibi bir şansı kalmadı. Bu ister devlet ve toplum düzeyinde olsun, isterse bireysel çapta. Mevcut gerçeklikler doğrultusunda göçmenlerin Avrupa’da uyum içerisinde yaşayabilmeleri, bilinenlerden daha ciddi kültürel çaba ve gayret göstermelerini şart koşuyor.
 
Çoğu insanın bildiği gibi göçmenlerin, Avrupa topluluklarıyla entegrasyonu başta dil, meslek ve yeterli eğitime sahip olmakla orantılı gelişebiliyor. Göçmenlerin çoğunluğu bu gerçekliğin farkında olmadan, gözü kapalı şekilde bu yolculuğa çıkıyor ya da çıkmak zorunda kalıyorlar. Durum böyle olunca hiç hesapta olamayan birçok önemli, önemsiz engelleri aşmak, çoğu göçmen birey ve aileleri hem kısa sürede yoruyor hem de içe kapanmalarına sebep olmakta. İşte göçmenlerin bunu çok fazla yaşamamaları için mutlaka, uzaman kurum ve kişilerden destek almaları gerekir. Eskiden olduğu gibi birçok sorunu insanların kendi başlarına çözme dönemi çoktan kapanmıştır. Bunu tetikleyense çağımızda insanların sahip olmak istediği materyallerin, aşırı derecede çeşitlenip albenili olmasıdır. Erişkin bireyler bazı şeyden kendisini menetse dahi, bunu çocuklarına dayatamazlar. Böyle bir dünya gerçekliğinde göçmen olmak, insanın her konuda daha çok çalışıp çaba göstermesi demektir.
 
Dünyanın çeşitli ülkelerinden Avrupa’ya, ekonomik veya siyasi nedenlerden gelen göçmenlerin en az %99’u, ya eğitimsiz ya da geçerli bir mesleği olmayan kişilerden oluşmaktadır. Buna rağmen her göçmenin temel hedefi, en az on yıl çalışıp para kazanarak ailesine destek sağlamak. Aynı zamanda bir an evvel ülkesine geri dönmektir. Olaya bu çerçeveden bakılırken, göçmenlerin çoğunluğu sonunun ne olacağı bilinmeyen ilticasının, nasıl sonuçlanacağını çokta hesap etmezler.
 
Ülkesini terk etmeye karar veren kişi veya kişiler, hangi niteliklerle Avrupa ya da başka bir ülkeye göç ettiklerinin hesabını iyi yapmalı. Bunu birey kendisi yapamıyorsa, konuyla ilgili Psikolog, Pedagog ve Andragog gibi uzmanlardan gerekli desteği almalıdır. Göç tercihi bu ölçülerde yapılırsa, karşılaşılacak sorunlarla baş etmek biraz daha kolaylaşmaktadır. Ne yazık ki göçmenlerin çoğunluğu kendi nitelikleri hakkında doğru bilgi sahibi olmadıkları gibi, Avrupa’yı cennet olarak değerlendirerek hareket etmeleri, bırakalım kendilerinin yaşadıkları sorunları, çocuklarını da bilinmezliklere sürüklemekteler. Örneğin eğitimli ya da eğitimsiz göçmen olarak Avrupa’ya gelmiş birey ve aileler, her şeye sıfırdan başladığını başta kabul etmelidir. Bir de söz konusu ülkede ne zamana kadar yaşayıp yaşamayacağının, hesabını çok iyi yapmalı. Hesabını doğru yapmayan ya da yapamayan her göçmen, ileride farklı ve çözülmesi daha zor sorunları yaşadıklarını, yıllar önce gelmiş göçmen ailelerin yaşamlarından biliyoruz.
 
Herhangi bir göçmenin kısa sürede iş bulup bulmayacağı net değil. Hadi iş bulundu yeterli ücret alınıp almayacağı, o işin sürekli olacağının da bir garantisi yok. Ve işlerin planlamaya göre yolunda gitmemesi, göçmenleri maddi, manevi, kültürel, psikolojik birçok yorgunluğa düşürüyor. Daha da zoruysa, göçmen bireyler ister bekar ister ailesiyle gelmiş olsun, birkaç yıl sonra evlenip çocuk sahibi olduklarında, bu çocuklar mecburen eğitim alıp meslek sahibi olmak zorundalar. Temel eğitimden meslek veya benzeri öğrenimi Avrupa’da alan çocuklar, doğal olarak ana kültür olarak geldiği ülkeye göre şekilleniyor. Bu da göçmen anne ve babalar ile, çocuklar arasında hem kendi kültürleriyle hem de yeni edinile kültür arasında derin bir çatışmayı doğurmakta. Yaşanan kültür çatışması, ikinci ve üçüncü kuşaklar üzerinde entegrasyonu olumsuz etkilerken, ilerleyen süreçte anormal bir asimilasyonu gerçekleştiriyor. Göçmen anne ve babalar bu gibi durumları iyi analiz edip uzun süre nerede hangi kültürle yaşayacağına net karar vermeliler. Şayet anne ve babalar sürekli memleket özlemini dillendirip, kendi kültürünü çocuklarına dayatırken, çocuklarını iki arada bir derede bıraktıklarının da farkında olmalılar.
 
Göçmen aileler bir süre sonra kendi ülkelerine dönmezlerse, Avrupa kültürüyle entegrasyon aşamasını tamamlamış çocuk ve torunların, asimile olacağını göze almaları gerekir. Ben hem Avrupa’da yaşarım hem de kültürümü çocuklarıma yaşatırım dayatması, istisnalar dışında hiçbir zaman doğru sonuçlar vermemiştir. Örneğin istisna kendisini doğru ve yeterli geliştirmiş kişiler haricinde, iki kültür arasında kalan çocukların büyük bir çoğunluğu dil, kimlik, kültür ve dünya ile ilgili, mantık felsefesine dayanan bağlantı kuramıyorlar. İki kültürü de özünden uzak yüzeysel yaşamaktalar. Yaptığım araştırmalara dayanarak en gelişkin özellikleri, yaşamı sadece yemek içmek, gönlünce eğlenmek, sık sık araba modeli değiştirmek ve lüks araçlara düşkünlükten ibarettir. Bu durum her göçmen birey için çok acı vericidir. Makaleyi basit bir tanımlamayla sonlandıracak olursak, “Göçmenlik sahip olunan öz kültürel değeri istemeyerek de olsa kırıp dökmek ve zaman içerisinde zayıflayarak yok olması demektir”. Göçmenlik böyle bir gerçekliğe sahipken, belirli kelimelerle anadille bir şeyler ifade etmek, kalıplaşmış adet ve gelenekleri sürdürmek, öz dil ve kültürü yaşatmak değildir. Her göçmen bu gerçekliği bilip ona göre hareket etmelidir. Kısacası göçmenlik ne amaçla olursa olsun, bir şeylerini kaybetmektir.
Cemal Zöngür
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...