
Türkiye'nin Kürt karşıtı politikası, Rojava'da yenildiyse de İŞİD bu birliktelikten büyük olanaklar sağladı. Rusya- İran, Şiilere dayanan etki alanlarını yitirmemek için zaten karşıydılar. Koalisyona dâhilmiş gibi gözüken Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye, gizli, açık IŞİD’i destekledi.
İŞİD; Afrika'dan Afganistan'a, Uzakdoğu'dan Kafkasya'ya, Balkanlardan Avrupa’ya kadar sızmış, Müslümanların dikkatini çekmiş 40-50 bin militana sahip devasa bir örgüte dönüştü. Nasıl ki Muhammed 1400 yıl önce, çölde, açlıkla pençeleşen mutsuz Araplardan devasa bir imparatorluk yaratmışsa İŞİD de benzer vaatlerle aynı yoldadır. Her yandan güç devşiriyor olmasının gerçek nedeni bu... İŞİD'i tanımak ''cihad ve selefiye'' gibi kavramlara açıklık getirmekle olur. Selefilik; Kuran'daki ayet ve hadisleri olduğu gibi kabul eden anlayışın adıdır. Kuran ne hüküm koymuş, sünnet neyi nasıl açıklamışsa öyle olmalıdır. Peygamber ve ondan sonraki ilk üç nesil (sahabeler) her şeyin en iyisini söyleyip icra ettiklerine göre sonraki her kelam reddedilmelidir. En doğru söz söylenmiş, en güzel amel işlenmiş, en ideal toplum geçmişte kalmıştır; yenisi kurulmak isteniyorsa kesinlikle ilki esas alınmalıdır. Eleştiri, yorum, felsefe, tasavvuf, tefekkür, mezhepçilik, demokrasi, laiklik, şirk kesinlikle ceza gerektirir. Allah'ın verdiği akıl şeytani yollara sapmadan sadece ve sadece bu amaç için kullanılmalıdır. Cihad ise bu uğurda verilen savaşa denir. Savaş ise 1400 yıl önce nasıl yürütülmüşse öyle yürütülmelidir. Kâfir kavramı içine giren selefi anlayışla çelişen herkesin boynu vurulmalıdır. Şii, Alevi, Caferi, Hanefi, Şafi, Hanbeli, Zahiri, Maliki, Hristiyan, Musevi, laik, ateist fark etmez, hepsi aynıdır.
627 Yaz’ında Mekkelilerin Medine'yi kuşatması (Hendek savaşı) başarısızlıkla neticelenir. Muhammed, savaşa seyirci kalan Yahudi Beni Kureyz kabilesinin ergenlik çağına girmiş 900 erkeğinin boyunlarının vurulmasını, kadın ve çocuklarının esir alınmasını buyurur. Sonraları ise esir alınan tüm gayri Müslümanlara aynı hüküm uygulanır. Yer yer yakıldıkları bile olur. Kuran, kâfirin evi, ağacı ateşe verilmeli türünden hadislerle doludur. Maraş Katliamı, Madımak’ın yakılması İslam’ın bu hükmünden yararlanılarak gerçekleşti. Başka bir örnek: Muhammed'in develerini çalanlar kolları kesilerek cezalandırılırlar. Bugünkü el kesmeler o zamandan kalmadır. Hayatın her alanıyla ilgili örnekleri çoğaltmak mümkünse de asıl konumuza dönelim.
Muhammed’in ülkesi, ticaret yollarının güzergâhıydı. Mekke, Bağdat ve Basra'nın zengin bir ticaret hayatı vardı. İpek Yolu Arabistan üzerinden geçerdi. Yemen, Hindistan, İran, Irak, Şam, Habeş ve Mısır'ı karadan ve denizden bağlayan yollar Hicaz'dan (Mekke ile Medine’nin arasındaki bölge) geçerdi. Bizans ve Roma'nın saray ve kiliselerinde kullandığı tütsüler ve tatlandırıcılar Arabistan'dan giderdi. Habeşistan, Hindistan, Bizans ve İran gibi komşu ülkelerin tüccarları mal getirir mal götürürlerdi. Irak, Gazze ve Basra'dan Şarap, Şam'dan üzüm, yağ ve silah, Mısır'dan keten, Taif’ten deri, Yemen’den hırka ve daha nice ürün... Mekke'nin güney doğusundaki Tâif, derisi, üzümü, zeytinyağı ve balıyla meşhurdu. Kureyşli tüccarlar başta Taif olmak üzere toplamış oldukları gümüş, altın, koku, tütsü, deri, giyim eşyası ve gıda maddelerini Suriye, Mezopotamya ve hatta Horasan'a kadar götürürlerdi. Muhammed'in dini, ticaretin kalbinin attığı bu topraklar üzerinde doğdu, gelişti. Sonra da ticaret yollarını izleyerek İspanya üzerinden Avrupa'ya kadar uzandı. Bizans'ın etki alanı içindeki Suriye, Filistin, Mısır, Barbarların-Vizigotların (ki Barbarlar, buraları ele geçirerek Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasına neden olmuşlardı) etki alanı içindeki Kuzey Afrika (Kartaca) ve Akdeniz kıyıları bu maksatla ele geçirildi. Yani paraya ve yağmaya giden yolun tutulması gerekiyordu. Muhammed'in dini söylemde mistik, metafizik, kaderci, pratikte ise gerçekçiydi. Yoksullar ve köleler Allah yolunda cennete giderken kendileri mala konacaklardı. Şiddet maksatlı ''Alahu Ekber'' nidalarının altındaki gerçek budur.
Gelelim İŞİD'e... İŞİD, Dicle ve Fırat'ın kıyısındaki yerleşim yerleriyle Irak ve Suriye'nin petrol bölgelerini ele geçirerek başladı işe. Örgüt, haraç, cizye, gasp, fidye, bağış ve petrolden milyon dolarlar kazandı ve kazanmaya devam ediyor. İlginç, Muhammed de Mekke’ye giden kervanları soymakla işe başlamıştı. İŞİD Musul'un merkez bankasındaki 425 milyon dolar ve altın külçelerine el koydu; Haseke ve Deyr el Zor'da ele geçirdiği petrolden milyonlarca dolar kazandı. Suriye, rafineriye giden boru hattının kesilmemesi için İŞİD'e ödeme yapmak zorunda kaldı. Kuveyt, Suudi ve Türkiye'nin yardımları da cabası...
Para, insan gücü ve kalpleri çelen din gibi güçlü bir silaha sahip İŞİD. Çok geniş bir coğrafyada sömürü altında ezik bir hayat sürdüren Müslümanlar, Muhammed’in onlara sunduğu ''Asr-ı saâdet'' günlerinin özlemini çekiyorlar şimdi. İŞİD'le açığa çıkan bu enerji Irak ve Suriye'de sıkışıp kalmayacaktır elbette.
3.08.2015, Zürich Kaynak, Turan Dursun, Henri Pırenne- Hz Muhammed ve Charlemagne, Maxime Rodinson- Hz Muhammet, çeşitli makale ve siteler...