CHP Ya da Kemalist İlkelerin Felsefi Analizi -3-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Bir toplum, devlet yönetiminin düşünce ve icraat yapısı,

her şeyden önce tüm dünya insanlığı tarafından kabul edilen temel felsefelerden, Materyalizm veya Metafizik ilkelere göre ele alınır. Her iki felsefeden hangisi tercih edilirse edilsin, bu felsefeye halkların dil, kültür ekonomik ve inançsal yapıları da eklenerek son şeklini alır. Bilindiği üzere Materyalizm; maddesel somutluk üzerine var olmuştur. Metafizik ise; fizik ötesi manevi, yüce varlık adıyla şekillendirilmiştir. Bu felsefelerden yola çıkan lider veya toplumlar, benimsedikleri felsefeyi kabul ederken bunun uygulanmasındaki siyasal argümanları oldukça geniş ve çeşitlidir.
Örneğin Avrupa ülkeleri, Materyalizmi tercih etmelerine rağmen, dini kültürler için laiklik ve sekülerizmi uygularken, ekonomide serbest piyasa mantığı hiçbir şekilde reddedilmemiştir. Metafizik felsefeyi tercih edenlerse, genellikle tek tanrıcı şeriat kurallarına göre devlet ve siyasi politikayı temel alıp, o doğrultuda toplumu bilgi, kültür sahibi yaptılar. Geçmiş yüzyıllarda ve günümüzdeki İslam ülkeleri, metafizik felsefeye verilecek yeterli örneklerdir.
Atatürk ilkeleri ve yönetim şeklini incelediğimizde, materyalistmiş gibi görünürken, metafizik ilke ve uygulamalar hem daha etkin hem de çok fazladır. Bu yapıyı kimse sentez olarak kesinlikle algılamasın. Çünkü Kemalist ilkeler siyasal felsefi derinliği olan devrimci bir niteliğe sahip felsefi teori değildir. Sadece bazı noktalarda değişiklik yapan ve bu değişiklikler felsefi derinliğe sahip olmadığından hem ileriye taşınamadı hem de toplumu iki arada bir derede bırakan karmaşalar yumağıdır. Yine bunun açık kanıtı, yüzyıllık Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllardan daha geri, gelişim göstermeyen bir kalıpta sıkışıp kalmasıdır. Bugün bazı Kemalistler, Güneş Dil Teorisi ve Türk İslam Sentezin uydurmasyon olup, en ufak felsefi derinliği olmayan ikilemden ibaret bir anlayış olduğunu düşündükleri halde kariyer, maddi çıkar ve yalnızlık korkusundan, bunu dile getiremiyorlar. Kemalist ilklerin felsefi derinliği olmadığını kanıtlayan diğer bir nokta ise hem laik, çağdaş, hem de İslam Dinini devletin dini yapıp, Türk ulus kimliğinin bununla tanımlanması, laik, seküler iddiaları tamamen yozlaştırmıştır. Bu yüzden toplum laik ve sekülerliği kılık kıyafet şekilciliğinde görüp, birbirini giyim kuşamla ileri ve gerici olarak suçlamakta. İfade edilen bu devşirme mantık, dünyanın başka bir ülkesinde yaşanmadı. Çünkü devşirmecilik kendi öz dil ve inanç kültürlerini inkar ederek, İslamlaşan Türk ve Kürtlere has durumdur. Cumhuriyet ilkelerinin neler olup olmadığının analizini yine şu şekilde yapabiliriz.
1-Cumhuriyetçilik İlkesi: Bu ilkenin adı cumhuriyet olması demek, her bakımdan modern ve çağdaşlık anlamına gelmediği, şeriat devletleri de kendilerini İslam Cumhuriyeti olarak ifade etmekteler. Cumhuriyet kelimesi zaten Arapça topluluk demektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mantığı ve devlet yönetim şeklinin tüm uygulamalarına bakıldığında, ne gerçek bir laik, sekülerlikten bahsedilir ne de bir Şeriat devletinden. Her iki mantaliteyi dezenformasyona uğratan ne olduğu, kime benzediği belli olmayan, devşirme Türklük  İslam Milliyetçiliğidir. Bu mantık ve yapı, felsefi olarak materyalizme ters olduğu gibi metafizik felsefeyi de çarpıtarak yaşatmakta.
2-Halkçılık İlkesi: Dünyadaki sağ, sol, liberal hemen hemen her siyasi anlayış, halkçılık kelimesini rahatlıkla kullanır. Bu ifade aynı zamanda öyle felsefi derinliği olmayan, sıradan rahatça kullanılan bir terimdir. Cumhuriyet kelimesinin taşıdığı anlamda olduğu gibi Arapça ifadedir. Farklı ilkeymiş gibi kullanılması, felsefeden uzak, laf olsun torba dolsun misalinden hareket edilmiştir.
3-Devletçilik İlkesi: İmparatorluk ve uluslaşmanın başladığı çağlarda, imkanı olan her toplum devlet olmak istemiştir. Diğer ilkelerde olduğu gibi devletçilik gerek Atatürk tarafından gerekse Kemalistlerce yüceltilip büyük bir buluşmuş gibi propaganda yapılması, ne siyaset bilimine ne de felsefeye uygun düşen bir icat değildir. Demokratik teorik siyasal felsefi derinliği ve kuralları olmayan her devlet, topluma yük, işkence aracıdır.
4-Milliyetçilik İlkesi: Milliyetçilik kelimesinin anlamı ve etimolojisi Arapçadır. Arapçada herhangi bir dini topluluğu ifade eder. Dini toplumlarda Peygamber, Halife ve Şeyhlerin soy üstünlüğü görülürken, bunlara tabi olanların etnik ve dil kültürlerinin en ufak bir anlamı, değeri söz konusu değildir. Bu bakımdan şeriat toplumlarında ırka dayalı milliyetçilik, sadece soyu kutsal görülen kişilerle sınırlıdır. Toplumsal açıdan bu yapıda toplum milliyetçiliğinden asla bahsedilemez. Irka dayalı bağnazlıklar bu şekildeyken, Kemalist Milliyetçiliği ne Türk ırkına yakıştırabiliyoruz ne de İslam’daki soy üstünlüğüne. Türkiye’deki gerek ülkücülerin gerekse Atatürkçü Milliyetçilerin, ırkçılığı, Devşirme Türklük adıyla İslam Arap Milliyetçiliği olup, Araplar dahi Devşirme Türklerin bu milliyetçilikleriyle dalga geçiyorlar.   
5-İnkılapçılık İlkesi: Daha sonraları bu ifade devrimcilik olarak değiştirilse de içerik, taşıdığı anlam ve Türkiye’deki uygulamaları, Osmanlı’dan kalan kültürel, ekonomik ve siyasi enkazın yerine yeni birtakım şeyler oluşturmaktan ibarettir. Bu değişimler gerek parlamenter yapıda olsun gerekse üretime dayalı fabrika benzeri işletmelerin yanında Arapçadan, Latin harflerine ve Türkçe Gramatik yapıya geçiş, o günün koşullarında önemli değişimler olarak görülse de bunlar felsefi derinliği olan devrimler değildir. Çünkü devrimcilik, mevcut olan bir düzeni ya askeri müdahale ile ya da seçimle tamamen ortadan kaldırıp, her bakımdan çağa uygun, demokratik yeni bir siyasal felsefi düzen kurmaktır. Osmanlı’yı ortadan kaldıranlar Kemalistler değil, emperyalist devletlerdi. Bu yüzden CHP’nin ilkleri ve uygulamaları her zaman sınırlı birtakım değişiklikten ibarettir. Aynı zamanda bir ileri iki geri şeklinde yerinde sayarken teknik, siyaset ve kültürel açıdan sürekli ikilem içerisinde dejenerasyonlaşmayı yaratmıştır. 
6-Laiklik İlkesi: Laiklik din, devlet işlerinin birbirinden anayasal ve uygulama olarak ayrılması iken, halkın inanç bakımdan özerk olup bu dinini yaşayacağı ve yaşatacağı kurumları, inanların kendi imkan ve olanaklarıyla yapıp yerine getirmesidir. Devletin en ufak maddi desteği ve bunu siyasette kullanma gibi bir girişimi söz konusu değildir gerçek laik devletlerde. 1925 yılından itibaren resmi devlet kurumu olarak oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin inanan inanmayan herkesten aldığı vergilerle, en büyük devlet kurumu olarak yaşatılırken, bu kurumda çalışan herkesin devlet memuru olması, Türkiye’deki laiklik ve diğer ilkelerin ne kadar sahte, felsefe dışı bir şey olduğunu ifade ediyor. Üstelik Türkiye toplumu içerisinde Aleviler inançları gereği laik bir topluluk olduğu halde, Atatürk ve arkadaşları bu topluluğun etnik ve inançlarını yasaklayıp katliamlarla susturmuştur.
Atatürk ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin altı ilkesi olarak bilinen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, İnkılapçılık, Laiklik ifadelerinin, Anadolu halkları içerisinde üst ulus olarak seçilen Türk diline ve kültür yapısına uyup uymadığı hesabı yapılmadan icat edilmiştir. Bu mantığın sahipleri Devşirme Osmanlı tarafından devşirilerek asimile edilen Ziya Gökalp, İbrahim Necmi Dilmen, Hasan Reşit Tankut, Saim Ali Dilemre, Agop Dilâçar, İsmail Hami Danişmend, Ragıp Hulûsi Özdem gibi Kürt ve farklı etnik halklardan olanlardır. Bunlar Türk kültür yapısına tamamen yabancı insanlar olup, Türk İslam Sentezi ve Güneş Dil Teorisi adıyla Sentezdışı toplama, (Devşirme) zorlama bir yapıdır CHP ve Türkiye devleti. Bu yapı ortadan kaldırılmadığı sürece, Türkiye’yi hangi siyasi anlayış yönetirse yönetsin, en ufak ilerleme olmayacağı gibi, her alanda krizler ve çatışmalar daha da çoğalacaktır.
Cemal Zöngür
Kaynaklar:
Ali Püsküllü- Türkçe büyük Sözlük, Yapı ve Kredi Yayınları.
Yalçın Küçük- Türkiye Üzerine Tezler  5 Cilt, Tekin Yayınları.
Yalçın Küçük- Aydın Üzerine Tezler 5 Cilt
https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9F-Dil_Teorisi
Atatürk'ün talimatıyla Güneş-Dil Teorisi hemen Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde okutulmaya başlandı ve İbrahim Necmi Dilmen, Hasan Reşit Tankut, Saim Ali Dilemre, Agop Dilâçar, İsmail Hami Danişmend, Agop Dilaçar, Ragıp Hulûsi Özdem gibi dilciler bu konu üzerinde çalışmaya başladılar.   
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki
İttihat ve Terakki Cemiyeti (Osmanlıca: اتحاد و ترقی جمعيتی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Cemʿiyeti; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Derneği), sonraları İttihat ve Terakki Fırkası (Osmanlıca: اتحاد و ترقی فرقه سی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Fırḳası; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Partisi), Osmanlı İmparatorluğu'nda İkinci Meşrutiyet'in ilanına önayak olup 1908-1918 yılları arasında faaliyet gösteren, 21 Mayıs 1889 tarihinde[5] kurulmuş bir siyasal hareket ve siyasi partidir. Triumvira sistemi ile yönetilen bir meclis yapısında egemenlik sürmüştür.[3]
Başlangıçta devletin anayasal düzene tekrar kavuşmasını ve Meclis-i Mebûsan'ın tekrar açılmasını amaçlayan gizli bir dernek olarak kurulan örgüt; anayasanın kabul edilip İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra iktidarı denetleyen bir siyasî parti (İttihat ve Terakki Fırkası) halini almış; 1913 yılında Bâb-ı Âli Baskını'ndan sonra ise yönetimde hakim olmuştur. Üyeleri İttihatçılar olarak anılır. Cemiyetin 1918 yılında kendini feshetmesinden sonra üyelerinin önemli bir kısmı Millî Mücadele'de yer almıştır.
İttihat ve Terakki, bir siyasî hareket olduğu kadar bir devrin ve bir kuşağın adı olarak kabul edilir.[6] İttihatçılar, kendilerinden önce gelen Yeni Osmanlılar kuşağının devamıdır; kendilerinden "Jön Türkler" diye de bahsedilir. Ancak "Jön Türkler" ifadesi yalnızca İttihatçılar'ı değil dönemin diğer muhalif kesimlerini de kapsamak için kullanılmıştır.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...