Barış Süreci ve Siyasi Anlayışların Samimiyetsizliği
Buna rağmen emperyalistler çıkarları gereği barış, demokrasiden bahsetmedikçe, Türkiye gibi ülkelerde kimsenin barıştan dem vurmaması, toplumunun sürü gibi yönetildiğinin en somut kanıtıdır.
Buna rağmen emperyalistler çıkarları gereği barış, demokrasiden bahsetmedikçe, Türkiye gibi ülkelerde kimsenin barıştan dem vurmaması, toplumunun sürü gibi yönetildiğinin en somut kanıtıdır.
üst ulusal bir kimlikle bunu anayasal olarak uygulamasıdır. Bunun dışında çeşitli kelime oyunlarıyla üstün din ve ırkçılığa dayanan tüm siyasal yapılar, faşistlikten başka bir şey değildir. Türkiye devlet yönetiminin yaptığı gibi bizim Kürtlerle, Alevilerle, Ermenilerle, Yahudilerle, Rumlarla bir sorunumuz yok, hepsi bizim vatandaşımız derken, tüm insani haklarını yasaklayıp her on yılda fiziki ve psikolojik katliamı sürdürmesi, eşi benzeri görülmemiş bir faşizm türüdür. Artık insanlar bu gerçeği görüp ona göre tavır almalıdırlar.
en büyük sorumlusu ve yaratıcısı, bölgesel ve küresel çapta emperyalist amaçlı hareket eden devletlerin, bilinçli şekilde ülkelerin iç işlerine burunlarını sokup, bazılarını satın alarak çatıştırmalarının sonucudur. Başka yerde suçlu aranmamalı.
“İlk ve Orta Çağ'da çoğu toplumlar kendilerine göre dinler icat ederek yaşamışlardır. Yeni Çağ'da ise akılcı toplumlar, başkalarının dinlerini reforme ederek sahiplenip faydalanmışlardır. Türk, Kürt ve Farslar, Araplardan ileri özelliklere sahip oldukları halde, İslam gericiliğini Araplardan daha radikal şekilde sahiplenmeleri, dünyada başka örneği bulunmayan bir yozlaşmadır”.
Öncelikle toplulukları belirli kural, düzen ve ahlaki ölçülerde yaşamasını sağlayıp, ulus olma niteliğine kavuşturan dört temel yapıyı hatırlayarak başlayalım. Bunlar Maddi Hukuk, Ahlak, Din ve Görgü kurallarıdır. Bir ülke ve toplumda ahlaki çöküntü başlamışa, o toplum ya dağılıp yok olur ya da bölgenin ilkesiz ve en ufak değeri olmayan sürüleri gözüyle bakılır.
Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, hemen hemen tüm maddeleri birbirini boşa çıkaran, çelişen ve kavram karmaşasına sahip olması, her şeyi olduğundan daha zora sokandır. Gerçek Adalet ilkesine göre toplumu yönetmek isteyen siyasi düşünceler, başta anayasa olmak üzere çoğu yasa ve kanunları kaldırıp, çağın gerçekliğine ve gerçekçi sosyal demokrasi kültürüne uygun yasalar yapmakla mümkündür. Yeni Anayasa yapılmadan, istisna yönetici bireylerin dışında başarılı yönetim performansı göstermek, oldukça zor bir iştir.
Bilimsel olan olmayan birçok tarih, kültür ve mitolojileri incelemiş birisi olarak, yaklaşık 65 bin yıllık insanlık tarihi ile ilgili kaynaklardan, somut olarak şu sonuçları elde etmiş bulunuyorum. Üzerinde düşünülerek bilince dayalı insan, doğa, canlı sevgisi, adalet ve ahlak, (Hümanizm) M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş ancak başlamıştı. Bu tarihten önce onlarca uygarlık adıyla farklı topluluklar yaşamış olmasına rağmen, istisnalar dışında, insan topluluklarının ahlak ve adalet anlayışları, hayvani duyguları tatminden öteye geçmemiştir.
Asırlardır güvensizliğin tamamen dibe vurduğu toplumlarsa din, ırk kutsallığına sarılıp, namusu kadın şahsında gören teokratik anlayışlardır. Bu toplumlar olaylar karşısında profesyonel timsah gözyaşı dökerken, samimi olanlara taş çıkartırlar. Diğer modern timsah gözyaşıysa, Avrupa ve Amerika’nın, Rusya ile Ukrayna’yı savaştırıp, Ukraynalılara döktükleri gözyaşları, insanlık kırıntısını da yok etmiştir. Timsah gözyaşı politikası dünya toplumlarına o kadar derinlemesine nüfuz etti ki iki kardeş, akraba, aynı siyasi ve kültürden olanlarda dahi duygu, dostluk, güven bırakmadı.
Kültürlü emekçi; her şeyden önce kendi ideolojik, inançsal saplantılarını sorgulayandır. Daha ilerisi devlet ve devlete yakın oluşumların yönlendirmesine tenazur etmeden, kendi sınıf dinamiklerine dayanan sendikalaşmayı gerçekleştirmektir. Bunun sonucunda mevcut koşullara göre nasıl bir demokrasi, nasıl yaşamalı? Sorularına yeterli cevabı verip, kişilik çözümlemesi yapacak entelektüelliğe ulaşmaktır da aynı zamanda. İfade edilen niteliklerden uzak şükürcü, ukala, şoven, narsist, paternalist ve sırf sol ideolojik saplantılı emekçilerin vereceği her mücadele, kendi eliyle duvara toslamaktır.