
Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, hemen hemen tüm maddeleri birbirini boşa çıkaran, çelişen ve kavram karmaşasına sahip olması, her şeyi olduğundan daha zora sokandır. Gerçek Adalet ilkesine göre toplumu yönetmek isteyen siyasi düşünceler, başta anayasa olmak üzere çoğu yasa ve kanunları kaldırıp, çağın gerçekliğine ve gerçekçi sosyal demokrasi kültürüne uygun yasalar yapmakla mümkündür. Yeni Anayasa yapılmadan, istisna yönetici bireylerin dışında başarılı yönetim performansı göstermek, oldukça zor bir iştir. Üstelik yöneticileri boşa çıkarmak için pusuda bekleyen çakalların olduğu da akıllardan çıkarılmamalı. Söz konusu devletlerin toplumsal yapılarını sosyal psikolojik ve filoloji açısından özet şekilde analiz ederek başlarsak, sonuca daha net ulaşabiliriz.
Türkiye ve ifade edilen toplumların okumuşundan okumamışına, büyük çoğunluğun kültürel yapıları günlük olarak resmi, gayri resmi sosyal ilişkileri her zaman yakınlık, kayırmacılık (Nepotizm) temeline dayanan kurallara göre yürütülmesidir. Buna sebep olan ana etkense, söz konusu ülke ve toplumların inanmış oldukları İslam Dinin de reform yapılmamasıdır. Hatta daha ileri ifadeyle, İslam’da reformu düşünmek dinden çıkmak, gavur maşası olmak, Allah’ı inkâr etmekle eşdeğer görüldüğünden, devleti yönetmek isteyen her siyasi düşünce yetkilileri, İslam’a inanmasa dahi inanıyormuş gibi yaparlar. Çünkü devletin maddi hukukuna rağmen İslami gelenek, kural ve kültürel masallara göre toplumu yönetmek hem daha kolay hem de tapınılacak lider konumuna gelmek düşünülenden hızlı ve etkin gerçekleşmektedir. Bu durum solcularda dahil herkesin işine gelen bir gerçekliktir. Bir de buna yönetici kişilerin yoksulluktan gelmesi, maddi, kariyer, şöhret ve şatafata düşkün olması eklenince, en komünisti bile devleti aşiret yönetir gibi hareket etmekten kendisini alamamaktadır. Temelini çizdiğimiz mantıkta dindaşlık, mezhepçilik, akrabacılık, bölgecilik, hemşericilik, ideolojik, adamcılık, ahbap çavuş ilişkisi ve etnikçi kültürel yapıya göre şekillenmiş olmaktır.
Gerek Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) gerekse Dem Parti’nin, (DEM) daha öncesindeki yerel yönetimlerde göstermiş oldukları davranışları pek iç açıcı değildi. Ve CHP’nin laiklik, çağdaşlık konularında tutarsızlığı, samimiyetsizliği ve yıllardır devleti nepotist mantığa göre yönetmesi, sağ ve dinci partilerin kamuda yapmış oldukları her türlü hile şatafat ve yolsuzluklardan pek bir farkı yoktu. Uzun yıllar devleti yöneten sağ ve sosyal demokrat partilerin samimiyetsizliğini gören halk, bir müddet sonra kırmızı kart göstererek, kötünün iyisi şeklinde farklı siyasi partilere şans tanıyabiliyor. İşte CHP ve Dem Parti, ifadelendirdiğim sonuçlar neticesinde yeniden halk tarafından bir kredi almıştır. Her iki parti gerçekten Avrupa standartlarında sosyal demokrat yönetim performansı göstermeyip, eski alışkanlık ve kültürel yapılarına göre hareket ederlerse, tarihten silinmeleri an meselesidir. Bu yüzden her iki parti de Nepotizmi aşıp, gerçek sosyal demokrat yönetim anlayışında samimi davranarak, halkın güvenini boşa çıkarmamalıdır. Ki samimi olunursa halk genel seçimde de iki partiye görev verecektir. Yoksa sonuç hiçte iyiye gitmiyor.
Cemal Zöngür