Düşüncenin Gelişim Aşamaları-3-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Düşünebilen herkesin insan olması,..

insan olan herkesin düşündüğü anlamına gelmiyor, ne yazık ki. Sigmund Freud

Her çağ; düşüncenin gelişmesinde önemli farklılıklar yaratmasına rağmen, Kral Tanrılar dönemi bunlar içerisinde diğerlerinden daha etkilidir. Neolitik Çağ’da insanlar, görüp yaşadıkları olaylar üzerinde düşünüp akıl yormaya çalışırlarken, bu düşüncelerinin büyük kısmı hayalde (İmgesel) kalıyordu. Kral Tanrıların (Sümerler) hiyeroglif ve çivi yazısını icat etmeleri, insanlık tarihindeki en büyük devrimlerdendir. Çünkü yazının icadıyla okuma yazma, edebiyat, sanat gelişirken, imgesel düşüncelerin çoğu somutlaşarak daha derin düşünüp sorgulamayı sağladı. Bu düşünme ve sorgulamalar, bir taraftan ilkel materyalist düşünceyi geliştirirken, diğer taraftan metafizik soyut tapınmacılığın yayılmasına da büyük etki sağladı. Her iki temel düşünce yapısı, kendi mantığı doğrultusunda zamana uyarlanarak devamlılığını sürdürdü. İlk Kral Tanrısal Uygarlık kimlerdir, nasıl var oldular?

Tanrı Krallar Döneminde İnsan ve Düşünce: Daha önceki bölümlerde Homo Sapiens anaatamızın, Mezolitikten itibaren imgesel şekilde ancak düşünmeye başladığı, bunu çeşitli yeniliklerle Neolitiğe kadar taşımışlardır. Dikkat edilirse Neolitik Çağ’a, Uygarlık ifadesi kullanılmamaktadır. Bunun nedeni; Tarım ve hayvancılığın dışında diğer her uygulamanın sözel gerçekleşmesidir. Bizdeki “Söz uçar yazı kalır” öz deyişi, uygarlaşmanın sanat ve yazıyla anlam bulduğunu daha net ifade ediyor. M.Ö.5000’lerden itibaren Sümer adıyla bilinen bu uygarlığın yaratıcıları, Mezopotamya toplulukları içerinden bir araya gelen dört farklı aşiretten oluşmuştur. Bunlar Uruk, Obeyt, Cemdet Nasr ve Haleflerdir. Her dört aşiretin kullandıkları dil ve yazı, önce Hiyeroglif daha sonra Aramca Çivi yazsıdır. Sümerler olarak başlayan bu aşiretler, daha sonra Asur Krallığı adını almışlardır.

Uygarlığın başlangıcı olarak nitelendirilen bu dönemde, insanlar yazı başta olmak üzere birçok mekanik teknik icatları geliştirdi. Neolitiğe göre çok daha mekanik bir yaşam ortaya konulmasına rağmen, insan onuru ayaklar altına alınarak gerçekleşiyordu. Sümer Uygarlığı ile yazı, ticaret, üretim, el sanatları, ev, ibadet yerlerinin estetik korunaklılığına kadar, önemli gelişmelerin varlığı inkâr edilemez. Ancak diğer taraftan tanrı krallar maddi, manevi gücünü daha da büyütüp kutsallaştırmak için biat etmeyenleri öldürüyordu, öldürmediklerini ise köleleştiriyordu. Sümerlerin bu uygulamaları hayvanlar alemindeki vahşilikle aynı derecededir. Hayvanlar doğaları gereği güçlü olanın güçsüzü parçalayıp yemesiyle, yaşamlarını devam ettiren gerçekliğe sahiptir. İnsan düşünme yeteneğiyle daha insani olması gerekirken, başta kendi cinsine ihaneti gerçekleştiriyor. Sözde uygarlaştığı ifade edilen insan topluluklarının maddi ve askerî açıdan güçlü olanların, diğer insanlar üzerinde katliam, köleleştirme, tecavüz vb. kötülükleri uygulaması, var ettiği güzelliklerin değerini önemsizleştiriyor. Bu yüzden uygarlık kavramı yeniden anlamlandırılmalıdır. Sümer vb. uygarlıkların köleci, katliamcı uygulamaları ile, modern sözde çağdaş toplumların pratikleri, Sümerlerin ahlaki yapılarından çok fazla bir farkları yok. Bireylerin dışında insan topluluklarının büyük çoğunluğu henüz insanileşmiş sayılamazlar.

Tanrı Krallar; kendi soylarını üstün göstererek ırk, cinsiyet, inanç ve sınıf faşizmini yaratanlardır. Tanrı Kral ve şürekâsının bu yarı düşünceli yaşam anlayışına uygar insan demek, ya uygarlığın ne olduğunu bilmemektir veya bilinçli çarpıtmadır. Bunu şu gerçeklere dayanarak rahatlıkla ifade edebiliyoruz. Kral Tanrıların devamı olan Tek ve Gök Tanrı anlayışı, bazı önemsiz noktalarda kısmi farklılığa sahip olsa da Kral Tanrıların mantığının aynısını sürdürmekteler. Örneğin tanrıdan sonra üstün kişiler olarak gösterilen peygamber, halife, şeyh, din alimlerinin ait oldukları din, soy ve topluluğun üstün, erkek cinsiyetçi mantıkla kutsanmaları. Ve çok eşliliği (Cariyelik) tanrının bir emri görülmesinde olduğu gibi.

Tek Tanrılı Dönemde İnsan ve Düşünce: Tek ve Gök Tanrıcılık; yaklaşık M.Ö.1500’lü yıllarda başladığı tahmin edilse de toplumsal uygulaması, M.Ö.700’lerde Yahudilik din adıyla başlamıştır. Bu tarihten önce kutsal kitaplar olmadığı için kimin nerede, nasıl inanıp yaşadığı serbestti. Hatta İbrahim Peygamberin arkasından gidenlerin çoğu, paganizme göre ibadet ediyordu. Yahudi kitaplı tek tanrılı dinin ortaya çıkması, o günden bu zamana kadar Orta Çağ ve modern barbar insanın, karanlık tarihi olmuştur. Esasında insan türü sahip olduğu düşünce sayesinde, diyalektik olarak çağ öncesi atalarından daha insani, gelişmiş olmaları gerekirdi. Tam tersine Tek Tanrılı Peygamberliksel kültürle düşünerek yaşayan insan topluluklarını ele aldığımızda, kendisinden önceki uygarlıklardan daha geri ve karanlık bir düşünce yapısına sahipler. Bu anlayıştaki insan toplulukları eğitim, mekanik araç, sanatsal birçok imkâna, önceden yaşamış topluluklar sayesinde sahip olmuşlardır. Kendileriyse dini masalların dışında, insan yaşamına doğrudan somut faydası olacak en ufak icatları söz konusu değil. Aynı mantıktaki dini topluluklar günümüzde modern bilimsel gelişmelerden en çok yararlananlardır. Sümer vb. uygarlıklar tüm geriliklerine rağmen, bilimsel icatları kötü görmeyip her türlü desteği sunmuşken, Tek Tanrılı dinler her türlü modernizmden faydalanırken, küfredip aşağılamayı sürdürmeleri nasıl iğrenç bir anlayışa sahip olduklarını kanıtlayan çarpıcı örnektir. Çağımızda ilericilik ve uygarlık; her alanda eşit, insan merkezli, bilgi, birikim, eğitim, kültür, gerçek adalet ve yüksek ahlaka uygunluğa göre kavramsallaştırılmalıdır. Uygar olmayı modern araç ve gereçlere sahipliğin yanında maddi güçle değerlendirilmesi, egemenlerin istek, zevk ve egolarına uygun yaşamaktır. Evet modern teknik araçlar, uygarlaşmanın bir parçası olsa da çağdaş, eşit, gerçek bilgi, kültür, adalet ve yüksek ahlaktan uzaksa, modern çürümüşlüktür bu. Çünkü sınırsız teknik, varlık sahibi olmak ahlakı, doğayı bitirmiştir. İstediğin kadar modern tekniğe sahip ol, hayvanlaştıktan sonra ne anlamı var tüm bunların?  

Tek Tanrılı peygamberliğe dayanan anlayışla icat edilen dini kutsal kitaplardaki yazılanların birçoğu, insanların gelişmemiş veya yarı gelişmiş düşüncelerini adeta dumura uğratıp, gelişimin önünü her türlü engellemiştir. Bu insanın kendi eliyle düşünme yeteneğine katliam uygulamasıdır. Monoteist dinlerle başlayan düşünce yapısı ve yaşam şu anlama geliyor. Çeşitli ütopik yalan ve hilelerle yaratılan tanrısal masalsı emirleri elinde bulunduranların, her türlü egolarına hizmet etmektir. Diğer anlamıysa sen düşünme ben senin yerine düşünürüm tüccarlığıdır. Tanrısal otorite ve dini kabul etmeyen, bunlara tabi olmak istemeyen birey, grup ve topluluklara fiziki, psikolojik katliamların en ağırını, tek tanrıcı düşünceler uygulamıştır. Tüm gerçekler göz önündeyken, buna kutsal, üstün kültür gözüyle bakan çoğu anlayışlar, esasında sömürülerinin devamı için bu ifadeleri kullanıyorlar. Tek Tanrılı dinlerin insan ve topluluklar üzerinde gerek düşünsel gerekse fiziksel imhası, yaklaşık üç bin yıldır kesintisiz devam ediyor. Buna rağmen hâlâ birçok siyasi düşünce ve anlayışın demokrasi gereği, bu katliamcı düşünceyi muteber, kutsal kültür göstermesi, direkt dolaylı her türlü düşünce dışılığı meşrulaştırıp destek sunmaktır. Tek tanrıcı anlayışlar, biraz olsun insanlıkla ilgileri varsa, başta dünya insanlığından özür dileyip kutsal gördükleri dini kurallara, yalnızca kendilerinin inanmalarıyla yetinmeliler. Bunu başkalarına dikte etmekten bir an evvel vazgeçmelidirler. O zaman demokratik her türlü saygıyı hak edebilirler. Kaldı ki her üç tek tanrıcı dinlere inananlar, kendi içlerinde dahi barışık değiller.

Orta Çağ olarak ifade edilen Tek Tanrıcı dönemde, şeriata inananlarla direk dolaylı iş birliği yapan liberal sözde demokrat, modern devletler, milyarlarca insanı katletmek ve katlettirmekten hiçbir zaman geri durmadılar. Kendi saflarında ölenlere şehit, diğerlerini katliamı hak eden asiler şeklinde ifade etmeleri utanmazlıkla ifade edilmesi dahi hafif kalıyor. Tarihleri bu kadar kirli, katliamlarla dolu Orta Çağ Uygarlığına damgasını vuranların, sürekli itibar kazanmasının bir diğer nedeni, Modern Batı Kapitalizmidir. Dinlere direkt ve dolaylı her türlü desteği kapitalistler sunmasaydı, dini düşünceler bu kadar etkili olamazdı.

Med ve Helenlerde İnsan ve Düşünce: Bu dönemin insan, düşünce yapısı M.Ö.7.v 5. Yüzyıllarda başlarken, Orta Çağ ile Kapitalist Uygarlık arasında düşünsel, kültürel açıdan önemli bir köprü görevi görmüştür. İfade edilen dönemde insan topluluklarının çoğunluğu bilinçsiz, hayvani güdülere dayanan süperegoizmin etkisinde yaşıyordu. Orta Çağ’dan kalma tüm düşünce gerilikleri temizlenmeden direkt kapitalist yapıya geçilmesi, kapitalizmin ömrünü uzattığı gibi canavarlaşmasını sağladı. Orta Çağ düşüncesindeki gerilikleri temizlemeye çalışan tek bilimsel felsefe, Materyalist Helenistik düşünce idi. Dünya toplumları gerçek insani düşüncenin gelişmesi için materyalist felsefeyi önemseyip, anayasa ve yaşam kurallarını bu gerçekliğe göre düzenlemiş olsaydılar, kapitalizm bu derecede canavarlaşmazdı. Orta Çağ’daki tüm olumsuzluklara rağmen, insani düşüncenin gelişmesinde ısrar eden birey, halklar içerinde Mezopotamyalı Kürt, Pers ve Helenler her zaman öncü olmuşlardır.

Bu felsefi kültürel çıkışı ilk başlatanlar M.Ö.7. ve M.S. 5. Yüzyıllarda, Zerdüşt ve Mazdek’in Dualizm felsefesi olmuştur. Zerdüşt ve Mazdek’in Dualist düşüncesi, doğada her varlığın iki temel yapıyla oluştuğunu, İnsanın “İyilik-Ahuramazda, Kötülük-Ahriman” karakterlerle yaşadığını ifade etmişlerdir. Buradan hareketle “iyiliğin” öne çıkması için insanlara “İyi düşün, güzel söyle, sağlam yap” kuralı felsefi bir ilkedir. İnsanda mevcut olan düşünsel, inançsal, psikolojik, sosyolojik özellikleri, felsefi temelde tüm yönleriyle inceledikten sonra, insan karakterine en uygun olan ve her alanda eşit komünal yaşamın temellerini atmışlardır. Özellikle Mazdek; dini nüfuzlu kişilerin toplum üzerindeki tüm etkilerinin kaldırılmasını, insanların her alanda eşit yaşamasını sağlamıştır. Mazdek bunu yüzyıl kadar birebir kendisi uygulayıp yaşattığı için dünyanın en ileri komünist devrimcisi olarak tarihe geçmiştir. Aynı tarihlere denk gelecek şekilde M.Ö.4.Yüzyılda Anadolulu ve Helenli filozoflar, Zerdüşt ve Mazdek benzeri tüm felsefi inançsal düşünceleri sentezleyerek, düşünce tarihinde en büyük bilimsel kültürü icat eden halklar arasında yer aldılar. Dualist ve bilimsel felsefi düşünce, ahlak yapısı; Helenler sayesinde Avrupa ve diğer batılı ülkelere taşınmasıyla, kapitalist modern uygarlığa giden yol böylece açılmış oldu.

Bu felsefi düşüncenin geliştiricileri Sokrat, Platon, Aristoteles, Epikuros, Demokrit, Staocular, Kynikler Epikur gibi yüzlercesi, dünya düşünce tarihinde en büyük devrimleri gerçekleştirenlerdir. Antik Yunan Çağ’ındaki bu felsefi devrim olmadan, kapitalist yaşam ve düşünce yapısına asla geçilemezdi ya da daha uzun asırları alacaktı. Helenistik felsefi düşünce, insanların ilkel egoya göre değil felsefi bilimsel, ahlaki düşünerek yaşamasını öğretti. Materyalist felsefenin daha da ilerlemesini sağlayan Karl Marks, Friedrich Engels, Thomas Hobbes, John Loce Thomas Müller, Roza Lüksenbug, Kenize Zetkin, Sipnoza, Friedrich Nietsche gibi yine yüzlerce felsefeci, entelektüel; doğa, canlılar başta olmak üzere varlıkların hareket ve yaşamını, deneyimlere (Emprizm) dayanan teorilerle destekleyip, üçüncü bilimsel katkıyı sağladılar. Mevcut felsefi birikim ve bilgilerden yararlanan kapitalist burjuvazi, felsefi bilimi hunharca kullanıp maddi zenginlikte hiçbir sınır tanımadı.

Kapitalist Dönemde İnsan ve Düşünce: Temeli her türlü yalan, reklam ve ticari cambazlığa dayanarak sanayileşmiş toplumsal dönem,1500’lü yıllardan itibaren oluşmaya başladı. Modernizmle birlikte her alanda gelişme yaşanmasına rağmen, insanın karakterini belirleyen ego, süperego ve bilinçle ilgili tam tersine gerileme söz konusudur. Buna en büyük katkıyı sunan düşünce, tek tanrıcı feodalist aristokrat ve modern kapitalist burjuvazidir. Her iki süperegoist karakteristik anlayış; ahlakı, insanlığı, doğayı yok etmek için adeta birbirlerini sürekli teşvik etmekteler. Bilimsel felsefe sayesinde zenginleşen kapitalist burjuvazi ile, dinci aristokrasinin yönettiği devletlerin çoğu, zengin ülkeler olarak görülseler de esasında bunlar düşünce fakiridirler. Mantıklı bakıldığında düşünce fakirliği en büyük yoksulluktur. Bir şahıs, aile ve şirketin devletten daha büyük zenginliğe sahip olduğu bir dünyada akıl, düşünceden bahsetmek insanın kendisine yaptığı en büyük kötülüktür. Bu zamana kadar gerçekleşen olaylar, modern insanın ne kadar çarpık, hunhar, insani düşünceden yoksun olduğunu göstermeye yetiyor. 

Dini ve bilimi hunharca kullanıp dengesiz, kontrolsüz üretimle birlikte çevreyi, doğayı, ahlakı yok etmeleri. Maddi varlıklara sahip olmada hiçbir sınır tanımadan, her yolu mübah gören süperegoist duygu ve düşüncenin yüceltilmesi. Çeşitli yalancı bahanelerle savaşları teşvik edip, aile ve toplumlarda ahlak onur yerine serveti üstün kılmaları. Bütün bunlar, göreceli gelişmiş gerçek düşünceyi de yok edendir. Modern kapitalizm bilimsel felsefeden yararlandığı halde, üst ahlaki insanı var etmek için en ufak çaba göstermemiştir. Bu düşünce yapısına sahip insan narsist, süperegoist yarı insan, yarı hayvani doyumsuz canavar demektir. Kapitalist doyumsuzluğun karşısında, insanlığı temel alan örgütlü bir düşünce gücünün oluşmaması, narsist dinci ve kapitalistlerin daha rahat hareket etmesini sağlıyor. Modern Uygarlıkta; düşünce ve insan yaşamıyla ilgili böyle bir gerçeklik varken, insanım diyen, insanlık derdi olanlar, kısa zamanda örgütlenmelidir. Örgütlenilmediği sürece insanlık yakın dönemde birbirini yiyerek, dinozorlar gibi kendi sonunu getireceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Sıralanan olumsuzluklardan görüleceği gibi dünyaya egemen olan kapitalist burjuva düşüncesi; akıl, adalet ve ahlakı hep sömürü ve savaş üzerine inşa etmiştir. Kapitalistlere göre bu bir düşünce olsa da mantık, akıl penceresinden bakan herkes, bunun hayvani bir düşüme şekli olduğunu rahatlıkla anlayabilir. Kapitalist burjuvazi ve feodalist aritokrasi sayesinde yok olan doğa, ahlaki değerlerin bir daha geri getirilmesi görünenden daha zor, belki de hiç mümkün olmayacak. İşte hem düşüncenin hem de uygarlıkların nasıl geliştiğini bu tarihsel bilgiler net bir şekilde ortaya koyuyor.

Cemal Zöngür

Kaynaklar

____________________

Micea Eliade- Düşünsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 3 Cilt.

Samuel Noah Kramer- Tarih Sümer’de Başlar

Alaeddin Şenel- Siyasal Düşünceler Tarihi

Eugene Enriquez- Sürüden Devlete

https://tr.wikipedia.org/wiki/Mazdek

Mazdekçilik olarak bilinen Zerdüştî mezhep ve felsefî akımın kurucusudur. Taraftarları düalist kozmolojiyi/teolojiyi Maniheizm ile paylaşırlar. Bu düalizmin altında evrenin iki özgün ilkesi vardır: Işık, iyi; karanlık, şeytani. Bu ikisi evrensel bir rastlantı eseri karışmıştır ve Mazdek'in hayattaki rolü iyi davranış ile Işık'a ait olan tarafını serbest bırakmaktır. Maniheizm iyi ve kötünün karışımını kozmik bir trajedi olarak gördü, Mazdek bunu daha tarafsız ve iyimser biçimde gördü. Mazdek söylediğine göre iyi ve kötünün karışımı Tanrı hariç her şeyi etkiledi.

Mazdekçilik'in ilkeleri

Mazdek öğretisinde, dini formalitelerin azaltılmasını ve Zerdüşt din adamlarının güçlü pozisyonunun tartışılması, bu din adamlarının bulunduğu güçlü konumun ezilen Pers halkını daha da yoksullaştırdığını savundu. Ahlakî ve dünya nimetlerine kendini kaptırmamış, öldürmenin ve hayvan eti yenmemesinin gerektiği savunmuş, diğer halklarla barış içinde saygılı bir düzen kurmuştur. Mazdek'in reformları birçok yönüyle bir sosyal devrim olarak nitelendirilebilir ve erken komünizm [1] örnekleri arasında verilebilir. Her türlü özel mülkiyetin kaldırılması, evliliğin serbest aşk ile değiştirilmesini [2] savundu

https://evrimagaci.org/dusunmenin-temel-prensipleri-dusunceler-arasinda-yolumuzu-nasil-buluruz-7496                      

Kategori: 

Yorumlar

Aydın Can  kullanıcısının resmi

Aydın Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Her insanım diyen yaşama sorgulayarak baksa, Dünya bu hâle gelmezdi. Örneğin Menfaat ve kariyer iktidara, hırsı olanlar çıkarı için eğilenler Hakikati söyleyenleri dik duranları asla sevmezler.

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...