İnsan düşüncesini egolarını tatmin için kullandığı sürece ki kullanıyor, yarı ve sakat düşünen süperegoist hayvan demektir. Bunun kanıtları, insanlık tarihi boyunca kan ve gözyaşının henüz dinmemiş olmasıdır. Daha çarpıcı örnekse, sekiz milyar insandan en az 7,5 milyarı, hayvani güdü doğrultusunda düşünüp hareket etmesidir. Tüm bu gerçekler insanın ruhsal ve duygu açısından, henüz hayvanlardan ayrışmadığını gösteriyor.
Üzerinde yaşadığımız dünya, çoğu insanın sandığı gibi üstün manevi tanrısal bir gücün, var ol demesiyle olmuş bir olay değildir. Dünyanın oluşum aşamalarını incelediğimizde, milyar yıllar içerisinde ancak canlı yaşamına ortam sağlayacak yapıya dönüşmüştür. Dünyayla ilgili böyle uzun erimli zaman söz konusuyken, canlılar açısından daha farklı ve karmaşık bir olay karşımıza çıkıyor. Kesinlikle dünyanın oluş aşamaları ve canlıların evrimleşmesi derince incelenip öğrenilmeden, insanın hayvandan ayrışıp ayrışmayacağını anlayamayız. Beyin yapısı sayesinde en hızlı değişim ve dönüşüm yeteneğine sahip tek varlık insandır. İnsan sosyalleşerek akıl, bilgi, kültür ve teknoloji gibi önemli gelişmeleri icat etmesine rağmen, hayvani egoda neden tıkanıp kaldığı, günümüzdeki en önemli tartışılması gereken bilimsel konulardan birisidir. Bunun içinde başta evren olmak üzere gezegenler, canlılar ve insan oluşumunu, herkesin bilimsel şekilde öğrenmesi gerekir. Diyalektik bilimsel kültürü tüm devlet otoriteleri kabul etmek yerine, tanrısal yaratılışı desteklemek,” Üst İnsan” olmayı reddetmektir. İnsan bilim metodunu geliştirdiği halde, düşüncesini süperegoist hayvani güdülerinde kullandığı için, hayvanlardan bir türlü ayrışamamıştır.
Buna sebep olan temel etkense, insan icat ettiği büyük küçük her şeyden, öncelikle kendisinin derin haz alma duygusu olan hedonist güdünün esirinde kalmasıdır. Hedonist yapı, Narsist kişilikten daha sinsi ve olumsuz büyük bir etkiye sahiptir. Okumuş okumamış çoğu insan, hedonistliğin esiri olduğunu bilmeden yaşar. Hedonist güdü insanda, doğal ve büyük bir etkileyici gizli güçtür. İnsan bunun etkisiyle diğer tüm olgulardan rahatlıkla vazgeçebilmektedir. Hedonistlikle ilgili insanlar doğru, yeterli bilinc sahibi olmadığından, kendisini neyin esir aldığının farkında olmadan, her yaptığını normal yaşam gereği olarak görüyor. Denilebilir ki hedonistliğe, dışşal yapıların çok fazla etkisi olmadan, insanın kendi iç dünyasının ürettiği kişilik zehridir. Doğal, zengin, bilimsel kültüre sahip olmayan hiçbir insan, hedonist duygunun esaretinden kutulamaz. Biyolojik güdüleriyle ilgili geniş bilgiye sahip olmayan veya bilgisi olup ta bunu frenlemeyi göze almayan her insan, kesinlikle hedonist ve narsist şevkle yaşar. Evren, dünya, insan, doğa ve hayvanların diyalektik olarak, birbiriyle olan bağlarını ve ayrışmalarının özeti, kısaca şu şekilde ifade edilebilir.
Evren, dünya, gezegenler ve diğer tüm canlı cansız varlıklar, kuantsal toz şeklindeki, proton, nötron ve elektron atomlarının, kendi içerisinde katı ve sıvı gazlar olarak hareket etmesiyle, bir taraftan birleşirken diğer taraftan ayrışmaları sonucunda var olmuşlardır. Böylece çeşitli katı, sıvı, canlı, cansız varlıkların oluşum ortamı tamamlanırken, ilk önce bitkiler, yosunsu canlılar, böcekler, hayvanlar, en son insan oluşumu gerçekleşmiştir. İnsanın en son şekillenen memeli canlı olduğunu, maymun ve insan arası dönemde yaşamış, Hominidlerin hem hayvani hem de insani özelliklerinden anlıyoruz. Homidilerden, Homo Erektus’a kadar tüm bu türler, el ve ayaklarının üzerine yürüyen insana yakın canlılardı. Ve önemli bir ayrıntı, M.Ö.15 binli yıllarda başlayan Neolitik Döneme kadar insanın, düşüncesi tamamen pasif denilecek kadar derin uyku halindeydi. Ve söz konusu insan, diğer hayvanlarda görüldüğü gibi içgüdüsel egonun yönlendirdiği duygularla hayvani bir yaşam sürdürdü. Bilimden uzak, tanrısal masallara inanan çoğu topluluklar, tarihsel bu gerçekleri görmezden gelip ya da reddederek bütün evren ve varlıkların Tanrı tarafından yaratıldığına inanırlar. Mevcut dünya düzeninin sonsuza kadar devam edeceğini savunan bu sakat anlayış, ne yazık ki dünyanın tamamına hâkim olmuştur. Diğer taraftan bilimsel analizler, dünyanın en fazla 1 milyar yıl daha canlıların yaşamına olanak sağlayacağı, sonrasında boş kızıl gezene dönüşeceği belirtilmektedir. Bu analizler felsefi diyalektik evrim kanuna uyan sonuçtur. Çünkü evrende hiçbir şey sonsuz değildir. Var olur, büyüyüp gelişir, çoğalırken, canlılık özelliği zayıfladıkça ölür. Örneğin dünya 3,5 milyar yılda katı, sıvı ve toz maddesel geçiş aşamalarını tamamladıktan sonra, çeşitli bakteri ve yosunsu canlıların oluşumuna uygun hale gelmiştir. Yine günümüzden yaklaşık 1 ya da 1,5 milyar yıl sonra, boş kızıl bir gezen şeklini alacağı tesadüfi değildir.
Dünyanın bu aşamaları özet olarak azoik, mezozoik ve senozoik olmak üzere temel üç ana dönemle birlikte, ayrıca farklı ara aşamaların olduğu da biliniyor. Atomik canlı cansız maddesel evrim aşamaları tamamlandıktan sonra, ilk bakteriyel organizmalar 1,8 milyar yıl, bitkisel canlılarsa 450 milyon yıl önce oluşmuştur. Memeli hayvan türlerse 320 milyon yıl önce dinazorların üst türüyle başlayıp, daha sonra evrimsel aşamalar geçirerek çeşitli memeli ve uçan türlere dönüşmüşlerdir. Bu genel bilgilerden hareketle ilk memeli hayvanlar içerisinden maymunların, insanın en yakın akrabaları olduğu bilimle kanıtlanmıştır. Dünyada kuyruklu kuyruksuz çeşitli fiziksel farklılık gösteren maymunlar, milyon yıllar içerisinde evrim geçirerek fiziksel ve beyin yapısındaki farklılaşmayla, bizim sahip olduğumuz özelliği kazandılar. Böylece yarı insansı tür Hominidler ortaya çıkmış oldu.
Henüz insani özellikleri fazla gelişmemiş Hominidler ile, Homo Sapiens dönemine kadar geçen zaman ele alındığında, insanın hayvani özelliğinin etkin olduğu yaşamı,12 milyon yıllık geçmişe sahiptir. Bu noktadan sonra her insanın kendisine sorması gereken soru, “İnsan nasıl insan oldu ya da biz gerçekten insan mıyız?” konusu hava, su, yemek, içmek kadar önemli ve tartışılması gereken bir konudur. Çoğu insanın düştüğü en büyük hatalardan birisi, insanların modern araç gereçleri kullanmasını, insanileşmişlik olarak görmesidir. Bu bakış açısı kesinlikle yanlıştır. Çünkü düşünce yeteneğine sahip olan insan, her şeyden önce yine kendi cinsine bilerek, tasarlayarak, bilinçlice saldırıp katliam uygulayan canavar bir karakterle yaşamaktadır. Bu da modern insanın, süperegoist hayvani güdüsünü geliştirdiği kadar, insani düşünce yapısını aynı oranda geliştirmemiştir. Kendi cinsini, hayvanları, doğayı vahşice katleden modern insanın, düşüncesinin insani olduğunu ifade etmek canavarla ortak hareket etmektir.
Düşüncesini tam olarak geliştirmediği halde, kendisini uygar ve modern görüp yarı düşünen insansı bu varlığın, hayvani kaldığını gösteren diğer bir tarihsel örnekse Âdem, Havva ve Hz. İbrahim masallarıdır. Günümüzde insan olunup olunmadığını ortaya çıkaracak konulardan birisi, bu masalların tüm otoriteler tarafından tereddütsüz tartışmaya açılması çok önemlidir. Takriben Sümer Uygarlığı ile başlatılan Âdem, Havva hikâyesi, insanın hem biyolojik gerçekliğine hem de mantığına tamamen ters bir uydurmasyondur. İstisna kişi ve topluluğun dışında, kimsenin bu tür masalsı uydurmaları tartışma konusu yapmaması, günümüz insanının düşünce, bilinç, kültür seviyesinin dipte olduğunu ifade ediyor. Havva’nın, Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığına inanan günümüz modern insanı, süperegoist hayvani aşamada kaldığının kanıtı değil midir?
Sümerliler; doğal güdü ve duyguya dayanan hayali imgelemeyle başlayıp, daha sonra resimsel (Hiyeroglif) simgelerle birkaç harflik (Piktograf) yazı ile çağın devrimini gerçekleştirmişlerdir. Ancak bu yazının ileride neleri ifade edeceğinin bilincinde dahi değillerdi. Sümerler başta olmak üzere diğer tüm uygarlıklar, Mezopotamya’da Zerdüşt, Mazdek felsefi düşünce ve Helenlerde bilimsel felsefenin ortaya çıkışına kadar, canlı cansız varlıkların pagan tanrılar tarafından yaratıldığına inanıyorlardı. Şayet Sümer halkı, bitkilerden tutalım diğer tüm canlıların eşeyli ve eşeysiz biyolojik üremeleri hakkında bilgileri olsaydı, kesinlikle Tanrı, Âdem, Havva masallarına ihtiyaç duymayacaklardı. Canlıların biyolojik evrimleşmeyle birbirinden farklılaşarak popülasyona sahip olmaları, çevresel koşullar ve beslenmenin sonucudur. Çevresel koşullar, beslenme şekli ve bitkilerin özellikleri, canlıların genetik yapılarında meydana getirdiği değişimle, eşeyli ve eşeysiz üremeyi gerçekleştirmiştir. İlk insanın anaatası Hominidler eşeyli üreme, çevre ve beslenme sayesinde, diğer Kemirgen (Prosimiyen) türlerden ayrışan yarı insansı yarı hayvan türdür. Homo Spiens’in devamcısı ve yazıyla yeni tanışmış Sümerlilerin, Âdem ve Havva hikayesi gibi masalları kutsayıp inanmaları o çağlara göre anlaşılabilir. Ancak modern insan bilimsel yolla icat ettiği her türlü araç gereçleri kullandığı halde, hâlâ Âdem, Havva saçmalıklarına inanmayı sürdürmesi, ya çok yüzlülük veya süperegoist hayvani aşamadan çıkmak istememektir.
Orta Çağ’ın sonu, matbaanın icadı, yazılı edebiyata dayanan bilgilenme dönemine kadar, dünya topluluklarının mantık dışı Âdem, Havva vb. saçmalıklara inanmalarına bir noktaya kadar hak verilebilir. Bilim ve yazılı edebiyatın çoğalarak dünyanın her toplumuna yayıldığı bir çağda, cahil Sümerlilerin hikayelerine inanmaya devam etmek, hayvani aşamada ısrar demektir. Görüldüğü gibi okuyan okumayan çoğu insanın, Âdem ve Havva, Hz. İbrahim gibilerinin hikâyelerini tartışmamaları, modern insanın sadece süperegoist hayvani duygulara bağlı düşünceyi geliştirdiği gerçeğini ortaya koyuyor. Dünyanın her ülkesinde modern ve eğitimli insanlar, Âdem ve Havva hikayesinin yalan, gerçek dışı olduğunu ortaya koymaları gerekirken, tam tersine dolaylı dolaysız destek sunmaları, insan olamamanın bir sonucudur. Gerçekçi insan, bilim ve mantık dışı masallara sadece demokrasi gereği, buna inanların kendi iç dünyalarında yaşamalarını sağlar. Propaganda vb. yöntemlerle meşrulaşıp erk sahip olmalarına asla müsaade edilmez. Sözde modern insan bir taraftan türlü yalan, yanlış masallara inanmayı sürdürürken, diğer taraftan egoist çıkarlarına uygun bilimsel teknikle yaşaması, insanlık dışı bir karakterdir. Modern insan artık bir karar vermelidir. Ya zekâsı yarı gelişmiş Sümerliler gibi saçma tanrısal hikayelere inanıp ona göre yaşamalıdır. Veya modern bilimin gerçekliğine göre hareket edip, her türlü gerçek dışı masallardan arınarak bilime uygun kültürü geliştirmek zorundadır. İki arada bir derede kalmak yarı düşünen hayvanlıktır.
Tüm bu saçmalıklara rağmen insan hakkı, demokrasi, adalet ve düşünceden bahsedip, nükleer silah vb. araçlarla birbirlerine saldırıp doğayı, canlıları, insanlığı yok etmek, modern insanın hâlâ %85 oranda hayvan kaldığını kanıtlıyor. Günümüz insanı düşünebilme, eğitim, bilgi ve teknik her türlü olanağa sahip olduğuna göre, daha hümanist, barışçıl, eşitlik içerisinde yaşaması gerekmez mi? Maalesef tam tersine süper hayvanlıkta ısrarını sürdürmeye devam ederken, “Üst İnsan” olmak gibi bir derdi de yoktur. Ele alınan bu konuyla ilgili Alâeddin Şenel’in “İnsanlık Tarihi” adlı kitabın 51. sayfasında şu noktalara özellikle değinilmiştir. Eşeysiz üremeden, eşeyli üremeye geçişle birlikte, canlıların doğaya nasıl uyum sağlayıp farklılaşarak çoğalıp evrim geçirdiğini, çok güzel belirtmektedir.
Kaynak Not:
Alâeddin Şenel, İnsanlık Tarihi: sayfa 51 organik evrimin itici güçlerinden biri “doğal ayıklanma” ise ötekisi “eşeyli üreme yoludur. Nedir Eşeyli Üreme? Organik Evrime Etkisi Nedir? Eşeysiz Üremede, genetik malzemenin tam bir kopyası oluşarak “klon” denen yeni, ama eskilerin aynısı canlılar var olur. Soyları (bir mutasyona uğramadıkça) kuşaklar boyunca birbirinin aynısı olarak kalır. Bir başka deyişle, çevresel (dış) koşullarda o canlıda mutasyon yaratıcı bir değişiklik olmadıkça söz konusu canlının (iç)Yapısı değişmez. Eşeyli üreme aynı zamanda bir popülasyonun bir ırkın, hatta bir türün çevresel bunalımları atlatarak yaşar kalmasını sağlayabilir. Kısacası eşeyli üreme (erkek- dişi olarak cinsel yoldan çoğalma) canlıya değişen çevresel koşullarda işe yarayabilecek kozlar kazandırabilmektir.
Kaynaklar:
Yaşamın Evrimsel Tarihi. Vikipedi sayfası.
Alâeddin Şenel. İnsanlık Tarihi. Sayfa 51,78,79
David Eaglemenn-Beyin, Domingo Yay.
İsmet Gedik-DOM ve Toplum, Facebook Sayfası.
Yuval Noah Hariri-Sapiens. Prof. Dr. Laumann Brezendine-Erkek Beyni.
Prof. Dr. Laumann Brezendine-Kadın Beyni.
Robert E. Park-İnsanın Doğası.
Politzer-Felsefenin Temel İlkeleri.
Alfred Adler -İnsanın Doğası.
Marks-Kapital 1,2,3Cilt.
Eugene Enriquez-Sürüden Devlete.
Doğan Cüceloğlu-İnsanın Davranışı.
Evrim Ağacı-Maymun, İnsan Arasındaki Ortaklık Oranı.
İnsan ve Hayvanın Ortak Tarihçesi
İnsan ile hayvanın güdü, duygu, ego, edim gibi temel canlılık gen ortaklığı %85’dir. İnsanı, hayvandan ayıran yapıysa, sadece düşünebilmesidir.
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...