
Gerçek devrim; devrimlerin anası olan karakterde başlar. Bu da insan bilincinde yer alan düşünce, duygu, kültür, inanç ve ideolojileri sorgulayıp yer ve zamana göre değiştirmekle mümkündür. Dünya toplumlarının yaşamını krallar, imparatorlar, devlet başkanı ve siyasi liderlerin çoğu, her şeyi kendi inanç, duygu, düşünce, ideolojilerine hizmet edecek şekilde düzenlediklerinden, insanların düşünme, sorgulama yetenekleri ya sınırlı kalmıştır ya da tamamen akıldışı bir işleve sahiptir. Bu yüzden her türlü çatışma ve hileler hiçbir zaman bitmedi. Böyle bir insanlık yaşamı varken, insanca karakterden nasıl bahsedilebilir ki?Karakter devrimi de nerden çıktı diye? birçok insanın aklında çeşitli soru işaretleri oluşabilir. Aslında karakter devrimi, insan ve insanlık için dünyada gerçekleşmesi gereken en büyük ve en önemli ilk devrimlerden birisidir. Karakter devrimini gerçekleştirmeyen hiçbir birey ve toplum ahlaklı olamaz. Her türlü sorgulamaya karşı çıkıp, kendisini ahlâklı görmek, yozlaşmış ahlâkla yaşamaktır.
İnsan karakterinin biyolojik ve sosyolojik oluşumu ile ilgili biyolog, felsefeci, psikolog ve bazı araştırmacıların dışında, dünya toplumların çoğunluğu karakterin oluşumunu ya inandıkları tanrının işi olarak görürler. Ya da tarih öncesi dini ve vb. düşüncelerin hayal ürünü söylence ve masallara dayandırmaktadırlar. Bu anlayışın en ufak mantık ve bilimsel noktası kesinlikle söz konusu değil. Onun için her şeyin kadere, şansa bırakılması neticesinde kıskançlık, ukalalık, bencillik, doyumsuzluk ve ahlâksızlık başını alıp gitmiştir.
Bilimsel tüm araştırmalar, insan karakterinin iki temel yapıya göre şekillendiğini ifade eder. Bu temel yapılardan birisi, biyolojik olarak insanın sahip olduğu genetik yapıya bağlı oluşan “Dopamin Proteini ve Serotonin Hormonudur.” İkincisi ise insanın başta aile olmak üzere yaşadığı sosyal çevre ve bu çevrenin sahip olduğu kültürün niteliğine göre şekillenir. Her iki etken ufak farklılıkların dışında, genel olarak insan karakterini %50 oranlarda belirlemekte.
Karakterin oluşmasında temel belirleyici olan biyolojik yapı, insanın beslendiği yiyeceklerin sağladığı dopamin proteini ve serotonin hormonun miktarına göredir. Her ikisinin miktarı çok önemli. Dopamin ve serotonin fazla veya düşük olması demek, kişinin karakter yapısında her türlü olumsuzluk ve hastalıkların oluşmasına sebep olur. Yeterli miktarda olmalarıysa, insana gerekli güç ve mutluluğu sağlarlar. Ancak bu noktada önemli bir engelin olduğunu da akıldan çıkarmamalıyız. İnsanın beslenme yoluyla almış olduğu protein ve vitaminlerle birlikte hormonların, net bir şekilde ayarlanması hem maddi hem de zaman ve bilgi bakımından kolay olmayan bir durum. Buna kişilerin yaşadıkları sosyal, maddi zorluklarda eklenince, bireylerin nasıl bir karaktere sahip olacağını tahmin etmek zordur.
Gerek dopamin proteini ve serotonin hormonunun ayarlanma zorluğu gerekse sosyal ve maddi imkanların, her zaman yeterli olmaması veya düzensizliği, insan karakterindeki dengesizlik ve bozuklukları meydana getiren ana etkenlerdir. Karakterin oluşumundaki dengesizliği aşmanın tek yolu, insanların doğru ve yeterli beslemesinin yanında, gerçek bir eğitim ve kültüre sahip olmaktan geçiyor. Sorgulayıcı ve kültürlü insanlar, sosyal koşulların tüm zorlamasına rağmen, sağlam bir kişilik rahatlıkla ortaya koyduklarını iradeli duruşu gösterenlerden biliyoruz. İşte bu karar ve duruş karakter devrimidir. Bundan şunu anlıyoruz. İstisnalar dışında insan isterse her türlü yokluk ve engel içerisinde dahi, karakterinde devrim yapabilir.
İfade edildiği gibi insanlar gerek dini gerekse devlet yöneticilerine veya liderlere kaderci, tapınmacı bağlılık gösterdiklerinden ya yarım düşünceyle sakat bir karaktere sahip olmaktalar, ya da tercih ettikleri öncülerin arkasından sürü gibi gitmeleri sonucunda, karakter devriminden bihaberler. Dikkat edilirse karakter sorununun derin şekilde yaşandığı toplumlar, Türkiye gibi tanrıya, dine, öncüye, ideoloji ve kutsala sorgusuz, sualsiz tapınmacı, ben merkezci bağlılık gösterenlerde daha çok görülmektedir. Türkiye toplumunun genel olarak nasıl bir karaktere sahip olduğunu, sınıfların temel özelliklerine bakarak özetleyebiliriz.
1-Maddi ve eğitim imkânı iyi olan sınıfta görülen karakter sorunu:
Her toplum ve sınıfta olduğu gibi doğal, temiz karakterli kişiler, burjuva sınıfı dediğimiz bu zengin katman içerisinde de var. Fakat bu durum her zaman ve her sınıf için istisnadır. Zengin sınıfın karakter yapısında görülen anormallikler; maddi doyumsuzluk, tatminsizlik, gereği ve ihtiyacı olmadığı halde lüks gibi hastalık yaratan alışkanlıklarla yaşamaları. Aynı zamanda maddiyatın vermiş olduğu güçle yasak, ahlâk dışı işlerin çoğunu kaba kuvvete baş vurmadan, yasa ve kanunları uygulayanları satın almaları. Burjuva sınıfının göstermiş olduğu karakter bozuklukları, ülke ve toplumun genelini etkilediği halde, çoğu basına yansımadan hızlıca unutulması, bu sınıfın devlet yönetimi ve toplumun gözünde daha medeni, kendi işinde gücünde olarak bilinmesi, en büyük hatalardan birisidir. Halbuki bir toplumda meydana gelen hemen hemen her yasadışı ve ahlâksızlığın arkasında, direkt veya dolaylı zengin sınıflar vardır. Bu anormalliklerin başında gelense, ihale vb. işlerde rüşvetçiliği devlet yönetimlerine ve halka iş görme kültürü olarak kabul ettirmeleridir. Zengin sınıflar; dünyanın her toplumunda insanların ahlâkını ve karakterini bozanların başında geliyor.
2-Devlet yöneticilerinde görülen karakter sorunu:
Devlet yönetimleri her zaman zengin burjuva sınıfının, istek ve dayatmalarına göre şekillenen en büyük baskı aracıdır. Bir de bu devlet ve toplum çağa göre birtakım değişim ve dönüşümleri gerçekleştirmeyip Allah, din, devlet, şehitler, vatan, millet, iman gücüne sarılmışsa, o toplumun karakterini hak getire. Söz konusu mantaliteye sahip devlet ve toplumlarda, çoğu bireyler kendi karakterinde devrim yapmak istediği halde çevre, devlet baskısı ve maddi korkular yüzünden, yapabileceklerini dahi gerçekleştiremiyorlar. Genel çerçevesi çizilen devlet yönetimlerinin temel karakteristik özelliklerinde rüşvet, adamcılık, (Nepotizm) gibi ahlâk, namus yoksunluğu en yüksek seviyelerdedir.
3-Din ve dini benzer inançlara bağlı yaşayan topluluklarda karakter sorunu:
Dindarların durumu devlet ve zengin sınıfların karakter yapılarında olduğu gibi amaçları nettir. Bu kesimin okumuşundan okumamışına hepsi, inançlarına göre yaşadıkları sürece toplum, dil, kültür, ahlâkın yozlaşması hiçbir zaman umurlarında değil. Yeter ki inançlarını yaşasınlar. Aynı zamanda bu karaktere sahip katman, kendi inançlarının dışında gerçekleşen her yenilik ve olumlu gelişmeleri sürekli kötüleyip karalarken, başkalarının icatlarını satın alarak yaşamaktan utanmadıkları gibi, kendilerini herkesten üstün gören ukalalığa sahiptir. Dinsel ve inançsal toplumların tümü, hayatın her alanını dine göre ölçüp değerlendirdiklerinden akıl, düşünce, ahlâk, namus ve karakter yapıları, o ölçü ve niteliktedir. Çünkü karakterlerindeki en belirleyici özellik, Allah her şeyi biliyor ve isterse zaten düzeltecektir deyip uyuşuk, sorgusuz, sualsiz yaşayan canlılardan ibaret olduklarıdır.
4-Devlet ve burjuva sınıfına karşı olup eleştiren sınıfta karakter sorunu:
Bu katmanda yer alan toplulukların çoğunluğunun ister eğitim düzeyleri yüksek olsun ister de orta ve alt sevide, genel kültür, maddi açıdan kendilerine hiçbir zaman yetmediklerinden, birçok şeyi yanlış ve çözümsüzlük yumağına dönüştürmekteler. Genel anlamda bu topluluk kendilerini sol olarak tanımlarken, sorunlara her zaman ideolojik bakmaları, anadiller başta olmak üzere önemli kültürel, siyasi olaylara ezberci ve sınırlı şekilde çözümler getirmeleri, her konuda geri kalmaları, karakter sorunu yaşamalarına sebep olmuştur. İstisnalar dışında, kendilerini çağdaş, demokrat ve ilerici görenlerin karakter yapısının ana özetiyse şu şekildedir. Hepsi aynı amacı hedeflediği halde bir tülü siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel açıdan birleşememeleri, en büyük olumsuzluklarıdır. Buna sosyal, ekonomik, ahlâki eksiklik, doyumsuzluk, benmerkezcilik gibi noktalar eklendiğinde, karakter sorununun ne kadar derin olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz.
Dünyanın her toplumunda siyasetten tutalım sınıfsal, ekonomik, kültürel vb. konularda, ciddi ayrışmalar her zaman yaşanır, yaşanmalı da. Fakat karakter niteliğini sorgulayan toplum, sınıf ve siyasi düşünceler, “Felsefenin Zıtların Birliği” ilkesinden hareketle, karşıt düşüncelerle ortak bir noktada rahatlıkla buluşulduğunu unutmamalıyız. Türkiye’de bazı bireyler hariç sınıfların hiçbirisi, felsefeden nasibini almadığı için bırakalım birleşmeyi, çoğu düşünce ve anlayışlar kendi içerisinde ya bölünerek yok oluyorlar ya da marjinalleşmekte. Bunun büyük bir karakter ve kültürel sorun olduğunu akıllarına henüz getirmemeleri de ayrıca, tartışılması gereken derin bir konu. Türkiye gibi toplumlarda gerçek bir insani karakter ve yaşamın inşa edilememesinin en büyük nedeni, sahip olunan karakterdeki niteliksizliktir.
Cemal Zöngür
Kaynaklar:
Prof. Dr. Louann Brizandini – Kadın Beyni. Say Yayınları.
// // - Erkek Beyni. Say Yayınları.
Yoal Noah Harari – Sapiens. Kolektif yayınları.
Robert Ezra Park – İnsanın Doğası. Pinhan Yayıncılık.
Alfred Adler – İnsanın Doğası. Payel Yayınları.
David Egleman- Beyin - Domingo Yayınları.
Wilhelm Riech – İnsanın Doğadaki Yeri. Payel yayınları.
Abdullah Öcalan- Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine. 2 Cilt.
Alaaddin Şenel- İnsanlık Tarihi. İmge Yay. Mem Yay.
https://blog.uni-koeln.de/saltuerk/2014/07/04/genler-ve-karakter-olusumu/
Genler ve karakter oluşumu
Uysal, agresif, kriminal, neşeli, üzgün, ihtiyatlı, maceracı, kendine güvenli, kötümser, iyimser, utangaç, sessiz, gürültücü, inatçı …
Karakter oluşumunda birçok etkenin rol oynamaktadır. Elbette karakter oluşumunda aileden ve okuldan alınan eğitimin, içinde yaşanılan kültürün, arkadaş çevresinin etkisi yadsınamaz. Ama bütün bunlar var olan genetik etkinin çevre tarafından rötuşlanmış halinden başka bir şey değildir.
Örneğin genetik yapısı kriminaliteye yatkın birisinin suç profili eğitimsiz ve güvenden yoksun bir ortamda cinayet, soygun, gasp gibi ağır kriminal olaylar olabilirken, varlıklı bir ortam iyi bir eğitim ile bu suç profili şantaj, tehdit, genel adaba aykırı davranışlar, agresiflik gibi kısmen daha hafif sayılabilecek suçlara dönüşebilmektedir.
Genlerin karaktere etkisi Vücudumuzda değişik genler tarafından kodlanan yüzlerce değişik protein ve hormon görev yapmaktadır. Bunların yapısı ve miktarı değişik karakterlerin oluşmasına sebep olabilmektedir. Aşağıda karakter oluşumunda etkisi olan bazı genler anlatılmaktadır.
Maceracılık Geni (DRD4)
11. kromozomda 1360 harf uzunluğunda DRD4 adında bir gen bulunmaktadır. Bu gen dopamin adında bir protein kodlar ve bu kodlanan protein dopamin reseptörleri tarafından yakalanır ve o andan itibaren sinir hücrelerinde elektriksel sinyaller başlar ve ardından bu sinyaller bir dizi kimyasal sinyallere dönüşür. Fazla dopamin maceracı yapıyor…
DRD4 geninin ortalarında 48 harf uzunluğundaki bir bölgenin içinde kişiden kişiye değişen 2 ile 11 tekrar (repeats) olan bir dizilim bulunur. (Biyolojide bu tekrarlara Variable number tandem repeats denmektedir.)
Genin bu bölgesindeki tekrar sayısı ne kadar fazla ise reseptörlerin dopamin yakalama kabiliyeti o kadar yüksek olur ki, bu da dopaminin beyinde artması ve kişinin motivasyonunun yükselmesine sebep olur. Çok yüksek motivasyon bir süre sonra kişinin her şeyden çok çabuk sıkılmasına ve yeni maceralara yönelmesine sebep olur.
Tekrar sayısı azaldıkça beyindeki dopamin miktarı da azalır ve dopamin miktarındaki bu azalma kişinin mutsuz bir ruh haline bürünmesine hatta depresyona girmesine sebep olur… (7)
Serotonin de dopamin gibi beyinde etkili görev yapan bir hormondur. Eksik veya fazla olması karakter oluşumunu etkiliyor. Serotonin en bilinen etkileri insana mutluluk, canlılık ve zindelik hissi vermesi.
Serotoninin aşırı eksik ve aşırı fazla olduğu durumlar: Serotonin aşırı düşük olduğu hallerde keyifsiz, tepkisiz, intihara, şiddete eğilim gibi olumsuzluklar görülürken, normalin üzerinde olduğu durumlarda aşırı titiz, aşırı düzenli ve aşırı evhamlı bir ruh hali görülür. Kişinin sosyal statüsüne göre beyindeki serotonin yükseldiği de bilinenler arasında. (2)
Düşük kolesterol ve suça yatkınlık Kolesterolün düşük olması durumunda hücre plasma membran akışkanlığı bozulur ve serotoninin hücreye girişi engellenir.
Kolesterolün aşırı düşük olması da serotonin eksikliğinde olduğu gibi saldırgan, kavgacı, agresif ve kontrol edilemeyen kişilik bozuklukları gibi semptomların görülmesine sebep olur…
Mehmet Saltuerk
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologneırkçılık gibi insanlık dışı karakterin oluşmasını sağladı, sağlamaya da devam ediyor.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3452524
Kişilik
Kişilik, kişiye has olan, onu başkalarından ayıran, çevresine uyum sağlama olarak tanımlanabilir. Kişiliğin gelişimi yaygın
görüşe göre genetik yapı ve çevresel olayların etkilemesi sonucu ile kişiliğin geliştiği söylenmektedir. Davranışların
gelişiminde ‘Genetik geçiş’ veya ‘epigenetik’ görüşü, kalıtsal yapı ile çevresel uyaranların etkileşimiyle beraber baştan
düzenlenmiştir. Genel olarak normal dağılıma ait özelliklerin yarısı genetik farklılıklar, geriye kalan %50, %30-35 kişisel
deneyimler, geri kalanı ise ölçüm hataları ve kişilikteki fırtınalı geçişler sayılabilir… (Mertol, 2011
Yorumlar
Eline sağlık Hocam.sorgulama,
Eline sağlık Hocam.sorgulama, kişilik karakter, dürüstlük olmayınca bireyde ve toplumlarda, çürüme devam ediyor.