Kimse bulanık suda balık avlayacağını düşünerek, kendini ve çevresini aldatmasın. Çünkü sağından soluna, dindarından dinsizine, laikten demokratına, milliyetçisinden milliyetsizine, Avrupası’ndan diğer tüm kıta toplumları içerisinde, istisnalar dışında çoğunluğun karakteri tamamen ahlaksızlıkla doludur. Bunun adını düşünce, inanç, ilke, modernlik, çağdaşlık, iş yapmak, kariyer ve yaşam mücadelesi konup; çıkarların tatmini için adeta birbirleriyle yarış içerisinde gerçekleştirildi. Birgün olsun kimse kendisinin yanlış düşündüğünü ve ahlakının erozyona uğradığını kabul etmedi, etmiyor da. Her zaman savunulan düşüncenin tek doğru yol olduğu ukalalığı ile, felsefe ve ahlak tamamen öldürüldü. Dünya genelinde böyle bir gerçeklik varken, üç beş kişinin bir araya gelip kendi kendine ego tatmini yapması, en büyük ahlaksızlıktır. İfade etmeye çalıştığım bu ahlaksızlık noktasına nasıl gelindiğinin, kısa tarihsel ve sosyal psikolojik özetini yaparak açıklamaya çalışalım.
Yaklaşık olarak M.Ö.8000 yıllarından itibaren insanlar; ilk inanç, din ve felsefelerini oluşturmaya başladıklarında tamamen cahil, bilgisiz ve tecrübesizdiler. Olumlu olumsuz gelişmeler, bu cahillik üzerine şekillendiğinden, daha çok maddi ve askeri güce göre gerçekleşti. Buna manevi olgular da eklenerek, ahlaksızlığın temeli atılmış oldu. Mevcut yapıyı fırsat bilen doyumsuz ve ahlak yoksunu hükümrancı kişilikler, kendilerini tanrı, peygamber, kral, lider, öncü vb. ilan edip, insanları daha da düşünemez yaptılar.
Bilgisiz ve çaresiz topluluklar, inandırıldıkları dini felsefelerinde bazı ahlak kuralları geliştirerek, en azından daha fazla ahlaksızlaşmayı bir noktaya kadar önledirler. Bu çaba; eğitim, teknoloji ve iletişim araçlarının tamamen geliştiği, 1990 yıllarına kadar sürdü. 1990’lardan itibaren eğitimli eğitimsiz her insan, dünyada kimlerin nasıl ahlaksızlıklar ve alçaklıklar çevirdiğine şahit olmaları neticesinde, herkes kendi gücü oranında bu ahlaksızlıkları normalleştirince, dejenerasyon böylece tüm dünyaya yayıldı. Kolayca tedavisi mümkün olmayan bu ahlaksızlığın sosyal katmanlarını, kısaca şu şekilde özetlemek mümkün.
1-Yaradılışa İnanan Toplumsal Katman: Dünya yüzünde yaşayan insan topluluklarının çoğunluğu, yaradılış felsefesine göre düşündüklerinden tüm duygu, düşünce ve değişimleri, tanrı emri görüp, buna göre ahlaki karakter kazandılar. Bilgi, birikim, kültür eksikliği ve çıkarları gereği, mevcut ahlak yapıları üzerinde kafa yormadan, sürü psikolojisiyle yaşam sürdürüldü. Söz konusu toplumları yöneten ve yönlendiren güçlerin, çoğu uygulamalarından rahatsız oldukları halde, tanrıya havale ederek sorunun çözüleceğine inanmaları, insanlığın ve ahlakın bitmesinde, nicel olarak en yüksek olumsuz etkiye sahip kitlelerdir.
2-Maddiyata Tapınan Toplumsal Katman: Bu toplumsal katman yaşama her açıdan maddi bakıp din, inanç, demokrasi gibi her düşünceyi, çıkarlarında kullanan en ahlaksız kitledir. Maddiyatçı katman içerisinde üst düzeyde yer alanlar, devlet yönetimleri başta olmak üzere, siyaseti yönlendirip, çıkarlarına uygun şekillendirdiklerinden, dünyadaki ahlaksızlığın önde gelen sorumlusu ve suçlusudurlar.
3-Çağdaş, Demokrat, Sol Toplumsal Katman: Dünya görüşü olarak materyalist değişim ve dönüşüme inanıldığı halde, kendi düşünce ve kültüründeki yanlışlığı, geriliği, saplantılı tapınmacılığı, bir türlü görmek istemeyen ikilemci ve gizli çıkara dayanan bir ahlak yapısına sahiptirler. Bu katman politik ve edebi oyunlarla, gerçek karakter yapılarını gizlemeyi başarırlarken, halk son noktaya kadar bunları hiçbir zaman çözemedi. Ve büyük bir yozlaşma bu katman içerisinde gerçekleşti.
Çağdaş, demokrasi, hümanizm, eşitlik adıyla hareket edilirken istisnalar dışında, çoğunluk düşünce, inanç, ekonomik açıdan diğer katmanlar kadar bağnaz, bencil, egoist, tutucu ve kariyeristtir. Sürekli lafla dünyayı değiştirmeye çalışılırken, her söylem ve ifadelerinde çok iyi güzelleme, doğaçlama, kinaye ve methiyelerle karmaşa yaratıp, ilkelere hiçbir şekilde uyulmamıştır. Bunun nedeni; demokrasi ve eşitlik ilkesi, kişiyi maddi manevi fedakâr ve paylaşımcı olmaya şar koşarken, bunun önündeki en büyük engel, insan beyninin 3/2’si ego ve süperego ile kaplı olmasıdır. Ego ve süperegoya bilinçli ve ilkeli bir karşı duruş geliştirmeyen hiçbir insan ve düşünce, samimi ve gerçekçi olamaz. Tarihsel olarak yaşanan pratiklerden de görüldüğü gibi demokrasi, ahlak ve eşitlik yolunda bir milim ilerleme sağlanamadı. Buna en somut örnek; özellikle Türkiye gibi ülke ve toplumlarda, devlet başta olmak üzere kurumlar, siyasi partiler, dernekler, kültür kurumları ve örgütlere kadar hepsi, diğer katmanlar kadar ahlaki çöküntü içerisinde olmalarıdır. Böyle bir gerçeklik içerisinde, ben ahlak sahibiyim diyen hiçbir insana kimse inanmaz, inanılmıyor da.
İfade etmeye çalıştığım gerçeklik ve nedenlerden kaynaklı, hepimiz kendi konumumuza göre ciddi bir ahlak çöküntüsü içerisindeyiz. Bundan kurtulmak için samimi tüm insanlara çağrım, en ufak çekinceye meydan vermeden, kendimizi ameliyat masasına yatırır gibi tüm çürümüş duygu, düşünce, ahlak, maddi, manevi yanlarımızı kesip atmalıyız. Ve yeni bir insan karakteri inşa edilmelidir. Çünkü gerek kendimizden gerekse çevresel etkenlerden kaynaklı, tüm inanç ve ahlak yapımız tamamen dejenere oldu. Her yönüyle dejenere olmuş bir inanç, düşünce ve topluluktan, milim insanlık ve ahlaklı olması düşünülemez. Bundan kurtulmadan ölüp gidersek, torunlarımıza en büyük servet olarak, derin bir ahlaksızlığı bıraktığımızı hepimiz kabul etmeliyiz. Kimse kusura bakmasın, ne yazık ki gerçekler bu kadar acı ve ağır.
Cemal Zöngür
Felsefe ve Ahlakın Çöktüğü Bir Dünyada, Ahlaklı Kalan Var mı?
Öyle bir noktaya gelindi ki, seviyeli ifade ve kelimelerden hiçbirimiz bir anlam çıkarmıyoruz. Bu yüzden bazı konuları daha ağır kavramlarla ifade etmek zorunda kalıyoruz.
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Yorumlar
Acı gerçekleri yazmışsınız
Acı gerçekleri yazmışsınız.Eline sağlık, ideolojik saplantılardan Uzak, kalıplaşmış ezberi aşarak gerçek ci bakışla yazılmış bir yazı.Kafamdaki yaşanılanlar dan çıkartılan deney tercübeler içinden süzülerek kaleme alınmış bir yazı,sanki düşüncelerimi yazmışsınız.saygılar Hocam.
Ben teşekkür ederim ilgi ve
Ben teşekkür ederim ilgi ve yorumunla katmış olduğun değere. Selamlar
Ah bir de hala tepeden
Ah bir de hala tepeden bakanları yaza bilsen yoldaş.
Bir bütün ve kolektif bakmayı öğrenemeyenler, benliği içinde, ahlaktan uzak ve adap terbiyesi olmayanlardır.
Aydın görünüp, yaşama karanlık bakanları iyi tanımak gerekir.
Yüreğine sağlık yoldaş.
Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.