Mahallede, bir kaldırımın üzerine sıralanmış, boş boş oturuyorduk. Ardından kalkıp top oynamaya başladık. Bir süre sonra sıkılınca top oynamayı bıraktık. Kalkıp evlerimizin yolunu tutuyorduk ki,
“Şero, Şirinyer’e gidelim.” dedi Heci.
“Oğlum, şimdi orada, bu sıcakta ne yaparız?” diye sordum.
“Aklıma bir şey geldi, oraya varınca sen de beğeneceksin.” deyince, “”İyi o halde gidelim.” dedim.
Yola koyulduk. Kambur’un Kahvesi’ni geçip, sola saparak, İşçievleri yoluna çıktık, oradan da yokuş aşağı hızlı hızlı yürümeye başladık. Menderes Caddesi’ne varmadan bir sokak öncesinde durduk. “Tamam, burası.” dedi Heci.
Biraz bozulur gibi olmuştum. Ben parka gideceğimizi, orada oyuncaklara binip eğleneceğimi hayal ederken, Heci beni bolca varilin olduğu bir bahçenin önünde durdurtmuştu. İçeriye girdik.
“Şero, varillerin içine bak!” dedi Heci.
Baktım. Şaşkınlıktan dilim tutulur gibi olmuştu. Ömrümde görmediğim kadar, binlerce rengârenk iplik sarılı bobin duruyordu.
“Şero bırak şimdi şaşkınlığı, alabildiğin kadar al.” dedi. Üstümdeki gömleği çıkardım. Yere serdim. Üzerine rengârenk bobinleri sıraladım. Durup Heci’nin yüzüne “biz ne yapıyoruz” gibilerden baktım. “Korkma,” dedi, “çalmıyoruz. Bu iplikler arızalı olanlar. “
Gömleğimi iyice doldurdum, bir bohça yapıp sırtıma attım.
Bu kez yokuş yukarı yürümeye başladık. “Biz bu kadar ipi ne yapacağız?” diye sordum Heci’ye. “Eve götürsek, ‘Nereden çaldınız bunları?’ diye sormazlar mı? Seni bilmem ama ben babamdan bir de dayak yerim.”
Heci o mütevazi tavrıyla, “Korkma, bir şey olmaz.” diye mırıldandı.
Sırtımızdaki yük ağırdı. Dinlene dinlene yolumuza devam ediyorduk. Nihayet mahalleye vardık. Eve vardığımda kan ter içinde kalmıştım. Eve usulca girdim. Babam daha işten eve dönmemişti. Rahatladım biraz. Anneme durumu izah ettim. İplikleri görünce gözleri iri iri açıldı.
“Bir daha gitmeyin hem kaybolursunuz hem de başınıza iş açarsınız.” dedi.
“Tamam, gitmeyiz.” dedim ama içim öyle demiyordu.
Ertesi gün Heci bize geldi. Bizim ev betonarme olduğu için üstü de açıktı. Yanında getirdiği defterinden kopardığı kâğıttan hemen bir şeytaniko uçurtma yaptı. Havalandırdı. Uçurtmamız çok güzel uçuyor, bir kuş gibi havada süzülüyordu. Karşımızda Ufuk Mahallesi Telsizler vardı. Uçurtma havalandıkça ipini sallıyorduk. Bir süre sonra gözden kayboldu. Uçurtmayı görmüyorduk ama parmağımıza takılı ipin ağırlığından anlayabiliyorduk uçtuğunu.
Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Sıra ipi bobine sarıp uçurtmayı çekmeye gelmişti. Heci bir süre sonra sıkıldı, ipi bobine sarmaktan vazgeçti. Ardından ipi dişlerinin arasına götürüp kopardı, elindeki ipi saldı.
“Ne yapıyorsun, niye saldın ipi?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Boş ver takma kafana.” dedi. “Biz de ip de çok kâğıt da!”
Birlikte gülmeye başladık.
Halaya tutuştuk. “Biz de ip de çok kâğıt da!”
Sonsuzluğa uçan uçurtma: Şeytaniko!/ Mehmet Güzelay
Şirinyer İplik Fabrikası
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...