Sınıfsal Kültürsüzlük, Sosyalizm Mücadelesi ve Başarısızlıklar

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Sınıf Kültürü Nedir? Din, tarih, siyaset, devlet, anayasa ve burjuvazi de dahil, sınıfsal katmanların oluşum, kültür, ahlak yapılarını analiz edebilecek seviyeye yükselmiş topluluk demektir.

Kültürlü emekçi; her şeyden önce kendi ideolojik, inançsal saplantılarını sorgulayandır. Daha ilerisi devlet ve devlete yakın oluşumların yönlendirmesine tenazur etmeden, kendi sınıf dinamiklerine dayanan sendikalaşmayı gerçekleştirmektir. Bunun sonucunda mevcut koşullara göre nasıl bir demokrasi, nasıl yaşamalı? Sorularına yeterli cevabı verip, kişilik çözümlemesi yapacak entelektüelliğe ulaşmaktır da aynı zamanda. İfade edilen niteliklerden uzak şükürcü, ukala, şoven, narsist, paternalist ve sırf sol ideolojik saplantılı emekçilerin vereceği her mücadele, kendi eliyle duvara toslamaktır. Türkiye’deki emekçilerin yüzyıllık sözde örgütlülüklerinden biliniyor bunlar.
 
Sınıfları ve sınıf kültürünü tarif ederken iki sosyal yapı her zaman belirleyicidir. Bunlardan birisi beden ve beyin gücüne dayanarak ücret karşılığında yaşamını idame ettiren insanların oluşturduğu topluluktur. Diğeriyse sermaye ve yüksek değerli varlıklara sahip, ücret karşılığında insanları çalıştıran kamu ve özel kurum sahiplerinin oluşturduğu burjuvazidir. Burada burjuvazinin kültürünü tartışmayacağız. Onlar kendi sınıf kültürlerini artı gelir üzerinden zaten oluşturuyorlar. Üzerinde durup tartışılması gereken sınıf, ücret karşılığı çalışanların, kendi sınıfına uygun kültür ve yaşama sahip olup olmadıklarıdır.
 
Özellikle Türkiye, Ortadoğu ve Latin Amerika toplumlarında emekçilerin %99’u, kendi sınıfsal varlığından habersiz din, etnik milliyetçilik ve ücret pazarlığına dayanan ucube bir kültürle yaşıyorlar. Bu tür toplumlar sınıf kültürü diye en ufak bilgi sahibi değiller. Sözde emek sendikacılığının somut örneğini, Türkiye’deki sendikaların sınıf kültüründen uzak, devletin yönlendirme, teşviki ve ücret komisyonculuğu yapmalarından görüyoruz. Mevcut sendika üyelerinin %99’u sınıf, emek ve kültürden habersiz, edilgen kitlerden ibarettir. Hepsi ırkçı, paternalist ve din bataklığında boğulup kalmışlardır. Sınıf adına yaptıkları ücret pazarlığı ve şükürcülük yüzünden, yüzyıldır bir arpa boyu yol alınamadı.
 
Sınıf Kültürü Nedir? Din, tarih, siyaset, devlet, anayasa ve burjuvazi de dahil, sınıfsal katmanların oluşum, kültür, ahlak yapılarını analiz edebilecek seviyeye yükselmiş topluluk demektir. Kültürlü emekçi; her şeyden önce kendi ideolojik, inançsal saplantılarını sorgulayandır. Daha ilerisi devlet ve devlete yakın oluşumların yönlendirmesine tenazur etmeden, kendi sınıf dinamiklerine dayanan sendikalaşmayı gerçekleştirmektir. Bunun sonucunda mevcut koşullara göre nasıl bir demokrasi, nasıl yaşamalı? Sorularına yeterli cevabı verip, kişilik çözümlemesi yapacak entelektüelliğe ulaşmaktır da aynı zamanda. İfade edilen niteliklerden uzak şükürcü, ukala, şoven, narsist, paternalist ve sırf sol ideolojik saplantılı emekçilerin vereceği her mücadele, kendi eliyle duvara toslamaktır. Türkiye’deki emekçilerin yüzyıllık sözde örgütlülüklerinden biliniyor bunlar.
 
Biz bu çözüm önermelerini ifade ederken, istisna bireylerin dışında diğer çoğunluğun hiçbirisi kendiliğinden harekete geçip, nitelikli kültüre sahip olacağı beklenmemeli. En büyük görev tüm değerlerini sorgulayan insanların bir araya gelerek, sendikalarda derin kişilik çözümlemeleri yapmak ya da yaptırmakla mümkündür. Kişilik çözümlemesiyle ilgili tarihsel bir örnek vererek devam etmeye çalışalım.
 
M.Ö.4. Yüzyılda Helenli Filozof Aristotelas, insanların üç karakteristik yapıya sahip olduklarını belirlemiştir.
 
1.Bitkisel Karaktere Sahip İnsanlar: Bunlar belirli bir niceliğe sahip olup, sürüler gibi güdülerek yaşayanlardır.
2.Hayvani Karaktere Sahip İnsanlar: Süper egosunu en yüksek seviyede çalıştıran, kavgacı, hırsız, bencil, hileci ve her türlü ahlaksızlığı yapanlardır. Demokrasinin oturmadığı ülkelerde, genelde toplumu yönetenler bu karaktere sahiplerdir.
3.Gerçek İnsani Karaktere Sahip İnsanlar. Doğal ve normal yaşamın dışında hiçbir şeye tenazur etmeden, mütevazi yaşamı ilke edinmiş insanlardır. Maalesef bu karaktere sahip olanlar, dünyanın her toplumunda nicelik olarak çok azdır. Günümüzde de aynı durum devam ediyor. Zaten meselede gerçek insani karaktere sahip insanların az olup, çoğunun toplumu yönetecek olanaktan yoksun olmalarıdır. Dünyadaki insan karakteriyle ilgili böyle bir kişilik yapısı mevcutken, bu çözümlenip yüksek ahlak ilkeleri, yasalar, özerk kurumlar oluşturulmadan, insanlık felsefesini diline dolayan hiçbir anlayışın, mücadelesi başarıya ulaşamaz, ulaşmamıştır da.
 
Her insan doğuştan itibaren etkin olan korku ve yüksek egoyla donanmış hayvani bir karakterle dünyaya gelir. Bu yapı ailede ve eğitim dönemlerinde doğru, gerçek ahlaki bilgilerle donatılmadığı sürece, insan daha da canavarlaşmaktadır. İnsandaki bu gerçekliği gören siyasi anlayışlar, kendi inanç ve felsefi yapılarına göre şekillendirip, o doğrultuda insanları yönetmeye çalışmışlardır. Bunlar dinci ve ırkçılar, sosyalistler ve kapitalistlerdir.
 
Dinci ve ırkçılar; toplumu din, etnik üstünlük tekdüzeliği altında toplayıp, öbür dünya, cennet, cehennem masallarıyla, insanları istedikleri gibi yönlendiren anlayıştır. Bunlar; insandaki ego ve korku psikolojine daha fazlasını ekleyerek, süperegoist hayvani topluluk oluşturmaktan en ufak sakınca görmeyenlerdir. Ve ciddi başarı da sağlıyorlar.
 
Kapitalistler; dinci ve ırkçılar gibi tek düze düşünen bir anlayışı reddeder. Bunlar seküler, laik, yenilikçi, din, cinsellik, kariyer, korporasyon, hümanizm ve maddiyatın etkilerine göre sonuçlar çıkarıp, sentezini yapan bir anlayışa sahiptir. Temel felsefeleri; sınırsız maddiyata sahip olmak için her yolu deneyenlerdir.
 
Sosyalistler; istisna bireylerin dışında, dünyada bugüne kadar sosyalist olduğunu ifade eden kişi, parti ve devletlerin hiçbirisi, demokratik burjuva toplumların sahip oldukları kültürel aşamaya gelmiş değiller. Sosyalist ve komünistler temel teorilerinde hümanizm, eşitlik, modernizmi savunurlarken, dinciler gibi tek düzeci, katı ideolojik kuralcılıktan asla ödün vermeyenlerdir. Bu yönleriyle dincilere çok benzedikleri için kapitalizm ve teokrasiye, hiçbir zaman alternatif olamadılar veya oluşturamadılar. Sosyalizmi savunmak, her şeyin doğru olduğu anlamına gelmez.
 
Modern, bilimsel, eşitlikçi, hümanist, demokratik yaşamdan dem vuranlar, her konuda derinlemesine araştırma yaparak, ortaya çıkan sonuca uygun teori, yüksek ahlak, yasa ve maddi manevi asgari düzeyde tatmini sağlayacak yapıyı inşa edebilmektir. Her değişimin illa ki sosyalizm ilkelerine uygun olması şart değil. Çünkü bunun alt yapısı hazır değilse, adını ne koyarsanız koyun, “Su akar yolunu bulur” örneğinde olduğu gibi kendi özgünlüğüne göre şekil almaktadır. Türkiye de tüm sınıfsal katmanlar, liberal ve demokrasi kültürüne henüz sahip değilken, sınıf mücadelesi vererek sosyalizmi ilan etmesi yılgınlık getirmektir. İfade ettiğimiz noktalar incelenip ortaya çıkan sonuçlara göre bir sentez yapılıp, ona uygun demokrasi ve mücadele şekli geliştirilebilir. Ve sosyalizme giden yolun taşları yavaş yavaş ancak döşenir. Döşenen taşlar iyice yerine oturmadığı sürece, taşların üstünde yürünemeyeceğini herkes bilmeli. Sınıf mücadelesi hevesi ve hayali olanlar şu yanılgıya düşmemeli.
 
Sosyalizm gelirse her olumsuzluk son bulacak hayaline kapılmamalılar. İlk başta her türlü kültürel gelişimin önü açılıp, buna paralel asgari ekonomik eşitlik ve yönetim şekli oluşturulurken, uluslararası toplumların tepki ve destekleri hesap edilerek adımlar atılmalıdır. Örneğin Türkiyeli sosyalistler; kültür, eğitim ve ekonomik özerk çalışmaların önünü açmadan, direkt Avrupa sanayi proletaryasına bakarak sınıf mücadelesini dayatmaları, toplumda gerçek uyanışı sağlayamadılar.
 
Halbuki sanayi proletaryasının yoğun olduğu Avrupa ve diğer batılı ülkelerde, sosyalist olan olmayan herkes, 1600’lü yıllardan itibaren önce dinleri ve özelde de Hıristiyanlığın sorgulanmasını sağladılar. Devamında tüm alanlarda laik ve seküler kültürün oluşmasını gerçekleştirerek, kültürlü bireyler ve de toplumları oluşturdular. Türkiye’de laik olduğunu ifade edenlerde dahil, toplumun %95’i dini tartışmanın kutsallara saldırmak olduğunu savunan bir anlayıştayken, bu yapıdaki toplumlarda nitelikli emekçinin zerresi söz konusu değildir. İslam Arap kültürünün her noktası tartışılıp belirli bir dönüşüm sağlanmadan, sınıf mücadelesiyle sonuca ulaşılacağını hayal etmek, insanla ve gerçeklerle alay etmektir. Sosyalistler ve Aleviler; bu gerçekleri önce kabul edip, daha sonra kendilerini sorguya tabi tutmalılar. Tüm bunları yaparken de İslam’ı tamamen reddetmeden değişip dönüştürmeliler. Aynı zamanda doğal maddi tatminin dışında, her türlü artı gelir ve lüks yaşamı ahlaksızlık görmeyen emekçi, burjuvaziden daha tehlikelidir. Bu aşama gerçekleşmedikçe, sosyalizm ve Rıza Şehri anlayışı oyalanmaktan başka anlam taşımıyor. Henüz asgari düzeyde demokrat ve liberal olamayan Türkiye’nin sınıfsal katmanlarının varacağı nokta, dejenerasyon ve kaostur. Saplanıp kalınan ilke, teori ve dinden arınmadan, yeni bir yol, yeni bir anlayış ya da çözüm önerisi asla gerçekçi değildir. Bunlardan arınmak acı ve ağır olsada, değiştirilmesi gereken en önemli siyasal konulardır. Her alanda kültürel değişimi gerçekleştirmeyenlerin sınıf mücadelesi, din ve milliyetçilikten başka bir yapıya hizmet etmez.  Kafayı kuma sokarak, etkisi çoktan geçmiş düşünce ve teorileri doğruymuş gibi savunmanın devri çoktan bitmiştir.  
Cemal Zöngür

Kategori: 

Yorumlar

Aydın Can kullanıcısının resmi

Aydın Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Elinize sağlık.Degişim ve eğitim şart.Eski söylem lerle , eksik bilgilerle doğru sonuca varmak zor.

Bektas TOSUN kullanıcısının resmi

Bektas TOSUN (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Türkiye gibi bir ülkede, hiç bir oluşum ve kavram gündelik çirkin siyasetten farklı işlemiyor.
Sorunda burada yatıyor.
Pis ve çirkin siyaset dışında yapılanmadan hiç bir oluşum ve sendikalar dahil
gerçek konjüktürelini yakalyamaz.
Zaten sen de bunları anlatmışsın.
Ellerine sağlık yoldaş.

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...