
Samimi, hümanist ve enternasyonal kişiler, sol vb. düşüncelerde de mevcut olup istisnayı oluşturmaları yüzünden, değişim ve dönüşüme kayda değer etkileri olmamıştır. Bu yüzden benzer konuları ele almadaki esas amaç, şimdiye kadar sorgulayamadığımız birçok kavram ve alışagelmiş düşüncelerin sorgulanmasını sağlamaktır. Herkes doğruluktan, demokrasiden, insanlıktan yana olduğunu ifade ettiği halde, bir ilerleme, değişim yoksa, bu birey ve toplulukların kendilerini geliştirmediği içindir. Kendisini kültürel ve ahlaki olarak geliştirmemiş birey, toplumlarda asla ilerleme görülmez, görülmedi de. Bunun örnekleri tarihimizde yeterince mevcut. Her şeye kendimizi sorgulamakla başlarsak, ilerleme ve değişimler mümkündür. Samimi istisna kişilerin varlığı kaideleri değiştirmediğine göre, hümanizm, enternasyonalizm ve demokrasi kavramlarını, birçok güç ve düşünceler politik çıkarlarında hep kullanmıştır.
Hümanizm: Şartlar ne olursa olsun insanı, doğayı, tüm canlıları sevmek ve incitmemektir.
Enternasyonalizm: İnsan topluluklarının politik ve ekonomi başta olmak üzere, birçok alanda birlikte hareket etmesi demektir. Bu tanım yalnızca sosyalistler için geçerli kavram değildir. Sağcı, dinci, kapitalist ve emperyalistlerde, kendi düşüncelerine uygun kavramlarla, buna benzer birliktelikleri gerçekleştiriyorlar. Sosyalistlerin bu vb. kavramları fazla yüceltmeleri, boşluğu doldurmak gibi duruyor. İnsan karakter yapısının olumlu olumsuz tüm özelliklerinin bilincinde olmadan enternasyonalizm, dünya barışı, tam bağımsızlık ifadelerini, solcuların gereğinden fazla yüceltmeleri, birçok konuda teorik ve pratik eksikliğin bir sonucudur.
Her şey doğanın dengesine ve insanın her an değişen psikolojik karakter yapısına göre şekillenip, bu insan gerçekliğinin ürettiği düşünce ve kavramları, sonsuza kadar aynı çizgide devam ettirmek hiçbir zaman gerçekçi değildir. Özellikle sol düşünceler, Diyalektik Tarihi Materyalizme inandıkları halde, aynı düşünce ve kavramları değiştirmeden savunmaları, teori ve kültür yetersizliğidir. Çünkü hem doğanın canlı cansız varlıklara yaptığı etkiler hem de insanın her an değişen karakter yapısı, bunun gibi kavramları rahatlıkla işlevsizleştirmekte. Doğa ve insan yapısındaki bu etkinin olumluya dönüşmesi, ancak Ahlaki ve kültürlü bireyler yetiştirmekle mümkündür. Kaldı ki çoğu kavramlar belirli bir süre geçerli olacak şekilde ve daha çok bölgesel olarak uygulanabiliyor. Dünyanın tümünü veya yarısından çoğunu kapsayacak şekilde ileri sürülen politik teoriler, reel toplumsal ve insan yapısıyla hiçbir zaman uyuşmamıştır.
Tarihsel çarpıcı örneklere baktığımızda, 1917 Ekim Devrimi ile başlayan sosyalizm ve enternasyonalist politikalar, dünyanın 3/1’ni kontrol ettiği halde, 73 yıl sonra dağılması büyük derslerle doludur. Aynı şekilde dini toplumların sürekli dinin yüceliği ve inanç birliğinden dem vurmalarına rağmen, birbirlerine karşı düşmanlaşarak sürekli çatışma içerisinde yaşamaları, kutsadıkları duygu, düşüncenin ne kadar boş ve politik oyun olduğunu kanıtlıyor. Tanrı kavramında olduğu gibi enternasyonalizm, hümanizm ve demokrasi ilk bakışta sürekli kulağa hoş gelen kavramlardır. Fakat insanın gerçek doğası ve günlük yaşamındaki pratiklerine baktığımızda, tanrı birlikteliğinde olduğu gibi enternasyonalist birlikteliklerde de birey, grup ve topluluklar sürekli bireyci, egoist hareket etmişlerdir. O zaman bu kavramlar ya birer hayal ürünüdür ya da insandaki süperegoizmin insanı hızla nasıl kişiliksizleştirdiği dikkate alınmadan anlamlar yüklenmesinin bir sonucudur.
Din tüccarlığında yapıldığı gibi, fakire öbür dünyada cennet vadedip, bu dünyada zenginlik içerisinde yaşamak, ne kadar büyük yalancılık ve aldatmacaysa, insanın sürekli değişken karakterinin aksine, tüm dünyada geçerli olacakmış gibi enternasyonalist kavramları yüceltmekte, o kadar tehlikeli ve yanlıştır. Bir iş yapılacaksa, her zaman insandaki ego ve süperegoist karakter gerçekliği dikkate alınıp, tüm kural ve yasalar insanın bu hayvani özelliğini frenleyen kültür, kavram, politikalar icat edilerek yaşama yön verilmelidir. Söz konusu noktalara dikkat edilmediği için gerek Sovyetler Birliği’nde gerekse dini toplumlar ve Avrupa Birliği Ülkelerinin demokrasileri, insanlık adına büyük bir aldatmacadan başka anlam taşımamıştır. İnsandaki değişken karakteristik yapı, en beğenme ideolojileri boşa çıkarırken, Ahlaki kültürel temeli gelişmemiş birey ve topluluklarda bu durum daha büyük anormallikler yaratıyor. Enternasyonalizm, evrensellik, hümanizm, demokrasi kavramları, dünyada yaşayan insan toplulukları içerisinde, her zaman küçük bir azınlığı etkilemiştir. Çoğunluğun aynı derecede etkilememesinin nesnel sebeplerinin tartışılmaması, hepimizin aynı oyunun içerisinde birer figüran olduğumuzu ifade ediyor. Genel ve temel gerçekler bu şekildeyken, bizler Anadolu halkları olarak bundan sonra nasıl bir siyasi politik kavramlarla yaşamamız gerektiğinin kural ve uygulamalarını bulmak zorundayız.
Doğanın kendisi başta olmak üzere tüm canlı cansız varlıklar her zaman değişirken, bunlar içerisinde her an olumsuz keskin değişkenliği gösteren insan karakterinin, bu olumsuzluklarını minimalize edecek teori ve uygulamalar üretilmedikçe, tüm ifadeler söylemden öteye bir anlam taşımıyor. Yine de tek çıkış yol; sorgulayıcı, ahlaki birey ve topluluklarla, insanın sosyal varlık karakterine en uygun yöntemlerden; dayanışmacı, kolektif, komün, korporasyon ve imece şeklinde sosyal, siyasal, ekonomik kültüre göre hareket etmektir. Kolektivizmden uzak, gereğinden fazla maddiyatçı ve bireysel yaşamı düşünmek, insanları öldürmeden ya da yoksullaştırmadan elde etmenin mümkün olmadığı iyi bilinmelidir. Bu da insanın, hayvandan daha aşağılarda bir varlık olduğunu ifade ediyor.
Günümüze kadar sürekli tekrarlandığı gibi, içi boş yalnızca bireysel egoyu tatmin eden, ‘Laf olsun torba dolsun” mantığından bakan birey, topluluklar unutmamalı ki, karşıt gördüğü düşünceler kadar kendileri de başta kendi ailesine, çevresine ve topluma zarar verenlerdir. “Kişi hangi şartlarda olursa olsun önce her konuda kendisine samimi, dürüst olmalı. Kendisine samimi ve dürüst olmayan her birey çevresine asla dürüst davranmaz. İnsanın en büyük sanatı, zenginliği, kendisine samimi olmasıdır ki, bu karakter istisnalar dışında her kilitli kapıyı açan en büyük anahtar güçtür.
Cemal Zöngür