“Yaşın kaç senin?” diyordu kadınlardan biri.
“Zorla mı verdiler seni?” diyordu bir diğeri.
O susuyordu. Yanında ablası olduğunu söyleyen zayıf, yüzü sivilceli kız kendini cevap vermek zorundaymış gibi hissediyor, onun yerine her soruya bir karşılık veriyordu.
“Babam sordu, o da kabul etti zorla verilmedi” diyordu, “biz de böyle güzel kızları pek tutmuyorlar. Hemen başını bağlıyorlar. Ben de on yedisinde evlendim. Ne var ki bunda?” Evli olmanın verdiği gururla kendini güzelden sayıyordu.
Ellerinde bir gece önce yakılmış kınanın bütün kızıllığı… İncecik parmaklarına epey büyük gelen yüzüğü ile oynuyordu. Dakikalardır oturduğu koltukta bütün meraklı hatta bu duruma biraz da öfkeli, kadınlara inat hiç tepki göstermiyordu. Sadece başını yapmaya çalışan kuaför kadının sözlerini dinliyordu.
“Öne” diyordu kadın. “Şimdi arkaya”
O başını öne, arkaya hareket ettiriyordu. Gözlerini aynadaki noktadan ayırmadan sessizce yapıyordu kendine söyleneni. Başındaki beyaz türbana elindeki iğne ve ipliklerle model vermeye çalışıyordu kadın.
Bu sessiz durumu salondaki diğer kadınların artık sinirlerini bozmaya başlamış, onun canını yakmak ister gibi ardı arkası kesilmeyen sorular sıralıyorlardı:
“Okulun yok mu? Senin yaşındakiler okula gidiyorlar evlenip de ne yapacaksın? diyordu yaşı elliyi epey geçmiş şişman kadın.
“Geçen televizyonda görmedin mi? Senin gibi küçük bir gelin doğum yaparken ölmüş, sen şimdi hemen hamile de kalırsın” diyordu saçlarını boyatmak için sırada bekleyen eski muhtarın karısı.
Diğer bir kadın ayak tırnaklarını yaptırmak için önünde oturduğu kuaför çırağını iterek eski muhtarın karısına doğru eğilmişti sessizce.
“Biliyor musun şimdi biri polise haber verse bütün ailesini hapse atarlar bunun,” diyordu.
Polis lafını duyunca dakikalardır ilk defa bakışlarının yönünü değiştirmiş, bunu söyleyen kadına dik dik bakıyordu. Kadınlar bir şey duyacakları umudu ile gözlerini ondan alamıyorlardı. O ise tekrardan aynaya dönmüş yine aynı noktadan gözlerine bakıyordu.
Kuaför kadın başına yaptığı işlemi bitirmişti.
“Ne güzel olmuş değil mi?” deyip müşterilerinden onay almaya çalışıyordu.
Birazdan çırağın getirdiği kutudan makyaj malzemelerini çıkarıp tezgâhının üzerine sıralamış, eline aldığı kırmızı ruju dudaklarına sürmek için “Ağzını aç” diyordu.
Dakikalardır kilitli dudakları aralanmış, meraklı kadınlar aralı dudaklardan bir sitem duymayı hayal ediyorlardı. Nefesi kadının tenine değiyordu. Kadın elindeki kırmızı ruj ile çocuk masumiyetini bozuyordu, o herkese inat susuyordu.
Kuaför salonunda işinin bittiğini haber alan damat tarafı Doğan marka gelin arabası ile salonun önünde durmuş onu bekliyordu. Ayağa kalktığında incecik vücuduna bir kaç beden büyük gelen gelinliğin de kendinde önce giyenlerin izlerini taşıdığı görülüyordu
Kadınlar öfkeliydiler. Kadınlar üzgün, o suskun. Meraklı gözler onu almaya gelenlere bakıyordu. Gelenler tarafından arabanın arka koltuğuna oturtulmuş, yanına iki kadın oturmuştu. Araba dükkânın önünden ayrılırken kadınlar şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Kocaman yazılarla EVLENİYORUZ MUTLUYUZ yazıyordu aracın arkasında.