Umut ve İnsan

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Umudun tükendiği yerde kişi derin psikolojik bozukluğa düşeceği gibi hayatına dahi son verebilir. Umut her ne kadar soyut kavrammış gibi düşünülse de kişinin kültür ve bilincine göre somutlukta taşır. İnsan doğasına göre bunun tarifini yapmak gerekirse, doğal duygusal tepkimelerin hepsini içinde barındıran üst yaşam sevinci olarak ifade edilebilir.

 
Umut her ne kadar soyut kavrammış gibi düşünülse de kişinin kültür ve bilincine göre somutlukta taşır. İnsan doğasına göre bunun tarifini yapmak gerekirse, doğal duygusal tepkimelerin hepsini içinde barındıran üst yaşam sevinci olarak ifade edilebilir.
 
Umut: İnsanın psikolojik duyguları içerisinde en masum güdülerinden birisidir. Çünkü insan umudun sonunun nasıl olacağını çok fazla hesap etmeden, istemdışı da olsa hayata bağlanmasını sağlayan en doğal biyolojik edimdir. Bu zengin olan olmayan tüm insanlar için hayal ve gerçekle karışık yaşam iksiridir aynı zamanda. Umudun tükendiği yerde kişi derin psikolojik bozukluğa düşeceği gibi hayatına dahi son verebilir. Umut her ne kadar soyut kavrammış gibi düşünülse de kişinin kültür ve bilincine göre somutlukta taşır. İnsan doğasına göre bunun tarifini yapmak gerekirse, doğal duygusal tepkimelerin hepsini içinde barındıran üst yaşam sevinci olarak ifade edilebilir.
 
Ancak insanın temel güdülerinden korku, açlık, cinsellik ve maddiyat gibi zaaflarını, çoğu siyasi düşünceler çıkarlarında kullanması yüzünden, umut tüm doğallığını yitirmektedir. Akıl ve düşüncesini kullanmaya başlayan insan, umudu daha çok iki temel düşünce doğrultusunda şekillendirmiştir. Bunlar metafizik soyut düşünce ile materyalist somut düşüncelerdir. Soyut ve somut düşüncelere dayanan umudun insan yaşamına faydası, kişinin umudunu bağladığı bu felsefelerin bilimle olan bağına göre değişmektedir.
 
Kişi umutsal felsefesini sorgulamadan sürekli birilerinin yönlendirmesinde hareket ettiği sürece, umut insana dost olmaktan çıkıp düşmanlaşır. Bu yüzden umut gibi kültürel kavramların insana faydası, metafizik ve materyalist temel düşüncelerin insan yaşamıyla örtüşmesine bağlıdır. Gerçek yaşamla örtüşmeyen umut vb. yapılar boş demektir. Umutla ilgili her iki düşünsel yapının teorisi incelendiğinde, hangisinin daha gerçekçi ve samimi olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılabiliyor.
 
Metafizik düşünce; soyut manevi fizik ötesi güce dayanan ve ispatlanması (Agnostizm) mümkün olmayan tanrısal bir anlayıştır. Bu felsefenin teorik temelini oluşturan tanrı ve dinsel kültür, insan yaşamının somut varlıklarla olan bağını inkar edip, tartışmasız üstün manevi güce bağlamayı emreder. Konuyla bağlantılı olarak şunu da belirtmek yerinde olacaktır. İnsan için tanrısal veya benzeri manevi inançsal bağlanma tamamen boş, işe yaramayan şey değildir. Sadece geçici psikolojik teselli olduğu bilincine varmak önemlidir. Manevi tanrısal felsefi bağlılık, kişinin kültürel eğitim seviyesi, maddi varlıklara bakış açısına göre değişir. Fakat görüyoruz ki, dünyanın her yerinde metafizik düşünceyi çıkarlarında kullanmak için en çok yücelten yapı, feodalist ve modern burjuvazi olmuştur. İnsanların tüm umutları tanrıya bağlanarak, dibi görünmeyen bir kör kuyuya hapsedilmiş böylece.
 
Tanrıya atfedeilen güçlerden hiçbirisi ispat edilmediği halde, yaşamsal umudun buna bağlanması demek, insanın gerçek yaşamıyla örtüşen en ufak noktanın bulunmadığını kanıtlıyor. Yaşamını metafizik üzerine şekillendiren insanların çoğunluğu, zorluk ve sıkıntı içerisinde sonu gelmeyen beklentilerle ömürlerini tamamlamaktalar. Umudu bu kadar derin soyutsallığa hapsedenler, sınırsız maddiyat peşinde koşan burjuvazi ve işbirlikçisi devlet yönetimleridir. Burjuvazi ve devlet, insan yaşamıyla doğru düzgün örtüşmeyen soyut umudun sorgulanmasına, hiçbir zaman müsaade etmez. Çünkü en büyük sermaye kaynağıdır. Sonuç olarak metafizikçi toplumsal çoğunluk, kolayca geri dönüşü olmayan manevi umutla, adeta programlanmış robotlar gibidirler. Üstlerinin kumandasıyla hareket ederler. Doğal olarak bu felsefi düşünceye bağlı yaşayanların, yaşamdan şikayetçi olma hakları da ortadan kalmış durumda.
 
Materyalist düşünce ise; varlığı somut maddesel değer ve olgulara dayanan teorik umut felsefesidir. Materyalist düşünce kavramını temel alanlar, kültürlü ya da kültürsüz olsalar bile, tüm umutlarının yaşamıyla örtüşüp örtüşmediğine bakarak hareket eder. Kültür seviyesi yüksek bireyler umudu daha bilinçli somut çerçevelerde şekillendirirken, kültür seviyesi düşük olanlarsa, sosyal koşullarıyla örnekleyerek planlar. Materyalist düşünsel umuda bağlanmak demek sosyal, siyasal, maddi yaşamı sorgulamaktır. Bu sorgulamada mantıklı bağlantı kurulamadığında, metafizik anlayışta olduğu gibi dibi görünmeyen boş hayallerin arkasından kolayca gidilmez.
 
Gerek umutla ilgili gerekse diğer tüm yaşamsal kavramların insan hayatında nasıl ve neye göre etkili olduklarını, metafizik ve materyalist yapının tepki, sorgu ve düşünsel duruşlarına göre değerlendirilmelidir. Bilindiği gibi metafizik yapı, en ufak sorguyu reddedip mutlak tapınmacılığı dayatır. Materyalist yapıysa sorgulamadan hiçbir yaşamı kabul etmeyendir. Bir toplumun kültürel yaşam niteliği değerlendirilirken, gelecekle ilgili umudun bağlandığı bu temel düşünsel teorilere bakmak yeterli olmaktadır.
 
Dünyanın her yerinde metafizikçi modern ve feodal burjuvazi, insan onurunu hiçe sayıp, sürekli maddi, askeri ve tanrısal manevi soyut umudu yüceltmesi neticesinde, nicel olarak sürekli çoğunluğu elde edebiliyor. Bu haklı oldukları anlamına gelmiyor. Örneğin demokrasi adı kullanılarak seçimlerde çoğunluğu kazananların büyük kısmı, adaletli şekilde bunu yapmıyorlar. Genellikle insan kitlelerine yalan, korku, rüşvet ve şantajlar kullanılarak başarılmakta. Söz konusu yapının adalet anlayışı, davalı kişilerin sınıflarına ve nüfuzuna bakılarak karar vermekte. İstisnaların dışında materyalistler, yalan, korku ve maddiyatı temel almadıkları için, her toplumda nicel olarak azınlık durumundalar.
 
Bir toplumun kültürel niteliğini anlamanın yolu, başta umut olmak üzere diğer yaşamsal kavramlara hangi pencereden baktığıyla doğru orantılıdır. Yinede gerçek sonuçlara ulaşmanın en sağlıklı yöntemi, bağımsız, objektif akademik bilgilerdir.
 
Özellikle Türkiye gibi toplumlarda umutla geleceğe bakma kavramsallığı her zaman din ve ırkçı kültür temelli olması, akademik bilimsel çalışma yapanların bağımsız, objektif hareket etmelerini engellemektedir. Objektif bilimsel çalışmalar yapılmış olsa bile, egemen sistem bunun halka ulaşmasında ve öğretilmesinde asla samimi değiller.
 
Zavallı halk başka bir alternatif üretmediğinden, mecburen devlet otoritesinin verdiği yalan, yanlış umutlarla hayatta kalmaya çalışır. Bu da mevcut otoritenin tüm yalanlarını doğru görmek demektir. Dinci ve ırkçı soyutsal umut kavramları, burjuvazi tarafından aklın almayacağı derecede yüceltilmesi, insanların doğuştan varolan doğal yeteneklerini tamamen köreltmektedir. Her şeye bu pencereden bakmak “UMUTSAL PSİKOLOJİNİN” bozuk ve sağlıksız olunduğunu gösterir.
 
Umut tacirliğiyle ilgili tüm anormallikler, modern ve feodal burjuvazinin topluma en güzel yaşam olarak öbür dünyadaki yalancı cenneti empoze etmesiyle başlıyor. Kendileri ise her şeyin çoğuna, en güzeline bu dünyada sahip olup yaşamadan kolayca ölmek istemezler. Yarın bilimsel çalışmalar; ölüm ve yaşlılığa çare bulduğunda, Allah'ın canlarını almaya gönderdiği Azrail'i ve Allah'ı anında inkar eder burjuvazi. Allah ve kader zaten yoktu neden ölelim ki diyeceklerdir. Çünkü metafizik düşüncede servete tapınmak tanrıdan daha üstündür. Böylece tek tanrılı dinlerin binlerce yıldır topluma empoze ettiği tüm yalancı hayali umutsal kavramlar, işe yarmayacak şekilde zayıflayacaktır. Bilim, kültür ve insanlık devrimcileri, asırlardır isteyip bir türlü başaramadıkları zihniyet devrimi böylece gerçekleşmiş olacak. İfade edilenlerin hepsi, modern ve feodal burjuvazinin insandaki doğal biyolojik umutları, kötü emellerde nasıl hunharca kullandığı gerçekliğini ortaya çıkıyor.
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...