Yeni Bir Teori ve Yeni Bir Düşünce, Rasyonalsosyalizm -2-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Değerli arkadaşlar bu bölüm biraz uzun sabırla okumanızı rica ediyorum. Çünkü konu sayfaları birbirini tamamlayan olduğundan, ayrı bölüm olarak dağılmasını istemedim.

II- Sosyalist Teorinin Araçsallığı:
Sosyalistlerin büyük bir çoğunluğu, sosyalist teoriye bırakalım bir siyasal ve sosyal araç olarak görmeyi, genelde dinler gibi kutsallaştırılarak yaşatılmaya çalışıldı. Bu vb. nedenlerdendir ki sosyalist teori, var olduğu araçsal haliyle daha fazla kullanılması mümkün olmadığı için, kısa sürede dağılıp yok oldu. 
 
Düşünce ve teorilerde diğer araçlar gibi icat edilip geliştirilerek kullanıma sunulurlar. Her varlık ve teori etkileme gücüne bağlı, belirli zamana kadar kullanılırken, doğal olarak işlevleri giderek zayıflayıp etkisizleştiğinde, yavaş yavaş ya yok olurlar veya yeni koşullara göre bilimsel sentezlemeler yapılıp, tekrar kavramsallaştırılarak insan yaşamına sokulabilirler. Bu da teorilerin birer siyasal ve sosyal araçlar olduğunu kanıtlayan somut örneklerden birisidir. Sağcısından, solcusuna kadar hiçbir düşünce anlayışı, kendi teorisinin ebedi, kutsal, her şeyi en iyi ifade eden, ben merkezi, ukala ve yükseklik kompleksiyle düşünülmemelidir. Herhangi bir teori değişim aşamasına gelmiş olduğu halde, değişimi başlatmayıp eski klasik yapısında ısrar edilirse, o teori daha çok yozlaşır. Yozlaşan her teoriden belirli çıkar gruplarının dışında kimse fayda göremez. Örneğin tek tanrılı dinler en az 2500 yıl önce var olmuşlarken, hâlâ yaşatılmaları dinlerin ebedi olduklarını ya da her soruna çözüm bulduklarından değil. Tek tanrılı dinler; maneviyattan çok para ve siyasetle uğraştıkları için, elde ettikleri imtiyaz sayesinde ömürlerini uzatsalar da dejenerasyon her taraflarını sarmış durumda. Dinlerin bu durumu yaşatıldıklarını değil, yozlaşarak yok oluşa gittiğini ifade eder.
 
Dinlerdeki çürüme ve yozlaşmalar gerçek, bağımsız bir adalet hukukuyla incelense, ortada din diye bir şeyin olmadığı rahatlıkla görülecektir. Dinlerin diyalektik değişimleri devam ederken, ifade ettiğimiz gibi sürekli olumsuz, gerici şekilde gerçekleşmektedir. Ve sonuç olarak belirli bir zaman sonra tamamen esas amacından uzaklaşmış olacaklardır. Sosyalist teori; diyalektik değişimi savunan düşünce olduğu için dinler gibi, insan topluluklarını çevreleyip türlü yalanlarla oyalama gibi bir lükse sahip değil. Ya değişime akılcı yöntemlerle cevaplar bulur ya da zıddına dönüşerek ortadan kalkar. Klasik sosyalist düşünce yapısı, şimdiye kadar en az otuz farklı ülke ve toplumda reel, bilimsel şekilde belirli kurallar çerçevesinde sistematik olarak uygulandı. Bu yapının 1970-1980’li yıllarda etkisi zayıflamaya başladığı halde, ne yazık ki buna akılcı, sentezci çözümler geliştirilmedi. Ve 1990 yıllına gelindiğinde sosyalizmin mevcut olduğu ülkelerde etkisini tamamen kaybedip, kapitalizme geçiş gerçekleşti. Bunun birden çok nedeni varken, burada bazı önemli noktalarını ele alarak özetlemeye çalışalım.
 
Sosyalist teori bir siyasal ve sosyal araçken, bir süre sonra işlevini yerine getirmemesine rağmen, neden değiştirilip dönüştürülmedi ya da değişime birileri cesaret etmedi? İstisnalar dışında sosyalist devlet yöneticileri ve sosyalist liderler, gelişmelere rasyonalist bakmak yerine gerçekleştirdikleri sosyalizm ile, her şeyin en iyisini kendilerinin yaptığı egoizm bencilliğine kapıldılar. Bu da doğrudan liderlik sultasıyla dünyaya, geleceğe bakmaktan başka bir işe yaramayıp, kapitalizme alternatif ekonomik, siyasal politik araçlar geliştirme düşüncesini körleştirdi. Sonuç itibarıyla eski sosyalist toplumlar birer çarpık, güdük kapitalizm şeklini almaktan kurtulamadı; çünkü çoğu sosyalist ülkeler, kapitalizmi yaşatacak ekonomik, kültürel aşamaya tam olarak getirilememişti.  
                            
Sosyalizmin kavramının, kapsamının ve uygulanmasının önündeki diğer bir engel de sosyalist teorinin, anahtarı olan komünist manifestonun; 17. ve 18.yüzyılın Avrupa sanayi kapitalizmi ve daha çok Avrupa işçi sınıfların özelliklerine göre hazırlanmış olmasıydı. Yine de komünist manifesto birçok eksikliğine rağmen, 1800 ve 1900’lü yıllarda dünya emekçi sınıflar üzerinde önemli etkiler gösterdi. En zayıf etkisi Asya, Latin Amerika, Afrika ve Ortadoğu toplumlarında oldu. İstisnalar haricinde bölge, kıta halklarının hiçbirisinde, kalıcı başarılar sağlayamadı. Çünkü Türkiye’de dahil söz konusu toplumlar kültürel ve ekonomik olarak birçok alanda, derin feodalist bağlarla yaşayan konumdaydılar. Bu toplumlardaki feodalist çelişkiler değerlendirilerek, sosyalist devrime gidilmiş olunsaydı dahi, reel veya bilimsel sosyalizm şeklinde kesinlikle mümkün değildi. Gerçekleşecek devrim ancak feodal sosyalizm olurdu.
 
Türkiye başta olmak üzre kıta toplumlarının, günümüzdeki yapıları daha da anormal bir durum almıştır. Komünist manifestonun direkt etkisinin olmadığı veya zayıf şekilde görüldüğü ülkelerde sol örgüt ve partiler, siyasal mücadelede kayda değer başarı elde edemeyince, bir süre sonra doğal olarak hem halk hem de örgüt üyeleri fiziksel, psikolojik yorgunlukları yüzünden, giderek içlerine kapanıp etkisizleştiler. Soldaki bu durum ilerleyen süreçlerde daha da derinleşince, sosyalistler adeta sonlarını beklemeye başladılar.
 
Yenilgi ve başarısızlıkla ilgili sonuçlar her türlü ortadayken, alışılmış geleneksellikten kurtulamayan demokrat, sosyalist ve komünistler, yaşanılan çağın şartlarına uygun akılcı teorik çözümler üretmek yerine, eski kalıplaşmış teoride ısrar etmekten kendilerini hâlâ arındırmış değiller. Bu yüzden sosyalist teori, başta emekçiler olmak üzre toplumun diğer kesimlerine anlatıldığında, çekici gelmediği gibi en ufak etkisi de görülmüyor. Sonuç itibarıyla sosyalist teorinin birçok anlam ve uygulamaları, Teknolojik Bilgi Çağın şekillendirdiği insan psikolojisine uygun, rasyonal sentezlemeler yapılmadıkça, kapitalizme alternatif oluşturması kesinlikle söz konusu olamaz. Son kırk yıldır birebir yaşanarak görüldüğü gibi, sosyalizm ne zaman alternatif düşünce olmaktan çıktı, insan toplulukları daha da doyumsuz, sınırsız birer tüketim makinesine dönüştüler. Her zaman insanı, insani özelliklerden uzaklaştırıp birer doyumsuz ve sınırsız tüketim makinesine çeviren kapitalizmden; kendimizi, ailemizi, çocuklarımızı, torunlarımızı, çevremizi, insanlığı, geleceği korumak için, rasyonalsosyalist teori geliştirilmelidir.
 
III-Gerçeleşen Sosyalist Sitemler ve Sonuçları:
Sosyalizmin bu zamana kadarki tanımı, bilindiği üzre beden ve beyin emeğinin eşitliğinden tutalım, her alanda ortak üretip ortak tüketim kültürüne uygun, emek sermaye çelişkisi temeline dayanıyordu. Bu tanımı yadırgamıyoruz, ancak eksik ve sınırlı kalmıştır. Çünkü 1917 Ekim Devrimiyle ilk defa dünyada modern, sistematik sosyalist bir yönetim Rusya’da gerçekleşti. Rusya Komünist Partisi yönetiminde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) çalışmaları, kısa sürede teknolojik, bilimsel, sosyal alanlarda gerçekleştirdiği başarılarla, kapitalist dünyayı şoka uğratmıştı. Bunu hazmedemeyen Batılı Emperyalistler, Hitler gibi faşist güruhları direkt dolaylı desteleyip kışkırtarak, Sovyetler Birliği üzerine saldılar. 1940’ta başlayıp 1945’de biten ve II. Dünya Savaşı olarak tarihe geçen sosyalizm ve kapitalizm çatışmasında; ideolojisine, kültürüne sadık Sovyet Halkı ve Kızıl Ordu, tüm zorluklara rağmen dünyanın en azılı Hitler faşistini yenerek zaferle çıktılar. Savaşın bir sonucu olarak sosyalizm yalnızca Rusya topraklarında değil, Doğu Avrupa Ülkelerinin tümünü kapsayacak şekilde, Avrupa’nın yarısı sosyalist sisteme dahil edilerek, Komünist Partiler bu ülke halklarını en az 45 yıl yönettiler.   
 
Her koşulda güç birliği yapıp, büyük ekonomilere sahip emperyalist faşistler karşısında, büyük zaferler gerçekleştiren komünistler, bazen zafer sarhoşluğu bazen gelecekle ilgili öngörüden uzak, çoğu şeylere tepeden inmeci plan ve programları diretmeleri birinci hataları oldu. Ve yine her soruna yalnızca emek sermaye çelişkisiyle bakılması ikinci hataydı. Aynı şekilde komünist lider ve yöneticilerin kariyer, ehlikeyif hareket etmeleriyse, üçüncü hastalıklı yanlarıydı. Bilindiği gibi büyük teknolojik çalışmalar ve zaferler yaratan sosyalizm, buna rağmen 1990 yılından itibaren dağılmaktan kurtulamadı.
 
Sosyalist Birliğinin dağılmasını hızlandıran diğer bir etkense, sosyalist ülkelerin kendine özgü farklı kültürel özelliklere sahip olduğu, bu kültürlerin sosyalizmi ne kadar içselleştirip içselleştiremeyeceği analizi ve akılcılık yürütülmeden, direkt keskin komünist mantığın dayatılması, ciddi sorunlara sebep oldu. Komünistlerin bu dayatmacı anlayışını, kapitalistler kendileri için büyük bir propaganda aracına dönüştürerek, sosyalist ülkelerle ilgili sürekli demir perde, diktatörlük gibi karalama propagandalarına dönüştürdüler. Bu propagandalar gerek sosyalist ülkelerde gerekse dünyanın diğer halkları üzerinde, ciddi olumsuz etkiler yarattı. Tüm bunları sosyalist lider ve yöneticiler, önemli sosyal, ekonomik, siyasal sorunlar görüp akılcı, şeffaf politikalar geliştirmediler. Maalesef herkesin şahit olduğu gibi sosyalist ülkelerde, adeta sosyalizme karşı büyük bir düşman topluluk yetişmiş gibi, Sovyet halkları sosyalizmin yıkılışını kutlamaktan geri durmadılar. Sosyalizmi çökerten esas nedenleri, maddeler halinde daha net şu şekilde sıralamak mümkün.
a-Sosyalist teori; emek sermaye çelişkisine dayanan ilkenin dışında, diğer tüm maddi manevi etkenleri önemsemediği gibi, her sorunu tepeden inmeci bakışla rahatlıkla halledeceğine inanması.
b-Her konuda ve her alanda sosyalizmin mutlak eşitlik ilkesi tanrı emri gibi görülürken, diğer taraftan insanın sürekli değişken egoist karakterinin, yaratacağı sonuçların neler olacağının dikkate almaması veya önemsememesi.
c-Emekçi sınıflar, topluluklar ve ülkeler, birbirinden tamamen değişken farklı kültür, eğitim, inanç, din, aile, ekonomik  özelliklerine rağmen, her sorunun komünist kalıplarla çözüleceğine inanılması.
d-Her ülkede kapitalist yapı, burjuvazi birbirinden farklı kültürel, ekonomik özelliklere sahipken, tüm kapitalist yapılara aynı bakılarak, her yerde aynı sosyalist ilkelerle mücadele edilmesi.
e-Burjuvazi ve oluşturduğu faşist askeri yapılarla mücadele eden sosyalistler, hangi ülke ve toplumda nasıl bir savunma, denge, saldırı stratejisinin uygulanacağının ayırdına varılmadan, her yerde benzer taktiklerle hareket edilmesi.
f-Kapitalist emperyal güçler, sosyalizmi yenmek için kendine yakın olan olmayan her ülke ve topluma yanaşarak maddi, siyasi, askeri her türlü desteği sürdürdükleri halde, sosyalistlerin buna benzer daha özgürlükçü bir ittifak ya da birliktelik geliştirmemeleri.
g-Sosyalist ülkelerin komünist lider, örgüt ve sendikaları, diğer sosyalist ülke, komünist lider, örgüt ve sendikalarını, oportünistlik vb. suçlamalarla düşmanlaştırıcı söylemlerden, hiçbir zaman çekinmediler.
h-Temel ihtiyaçları karşılanan halkın, daha başka özel istem ve yaşama ilgi, özlem duyacağı sosyal, psikolojik noktalar hesap edilmeden, insanların tek mantık üzerinden eğitilip yönetilmeye çalışılması.  
i-Sosyalist devletlerin kendilerine göre belirledikleri ülkelerin haricinde, dünyanın farklı devletlerine halkın kültürel, gezi, turist ya da herhangi bir amaçla seyahat etmelerinin yasaklanması.
j-Her şeyin artı değer teorisinden çıkan sonuca göre değerlendirilerek, sosyalizm düzeninin inşasının belirlenmesi, birçok önemli konuların göz ardı edilmesine yol açması.
k-Bölgesel, ulusal, uluslararası ticari, siyasi, kültürel alanlarda, insanların belirli sınırlarla ziyaret veya serbest ticaret yapmalarını yasaklayıp, her şeye tek düze bakan mantıkla insanların mutlu olacağının düşünülmesi.
l-Göz ardı edilen önemli konulardan, eğitimli eğitimsiz tüm insanların psikolojik olarak her an zıtlıklar içerisinde her türlü olumsuz değişim ve dönüşümü göstereceğinin, doğru düzgün hesap edilip önlemlerin alınmaması.
 
Sovyetler Birliği başta olmak üzre diğer sosyalist ülkeler, mutlak eşitlik ilkesiyle yönettikleri halkın, her türlü temel ihtiyaçlarını parasız, sudan ucuz değerlerle karşılamalarına rağmen, bundan insanlar neden mutlu, memnun olmadı diyerek? derin bilimsel raporların çıkarılmaması, hâlâ düşündürmeye devam ediyor. İfade edilen sorunlar; sosyalizmin kapsama alanının darlığı, uygulama eksikliği, liderlik sultası, kültürsüzlük, tek düze eğitimle yetinilmesi gibi birçok nedeni sayabiliriz. Esasında kapitalist sistemlerde de insanlar mutlu olmadıkları halde, bu talancı serbest piyasaya alternatif başka bir yaşamın mümkün olmadığına inandırıldıkları için, kapitalist sistemin kendilerine sunduğu imkânlarla oyalanıp, bir gün bende sermaye sahibi olacağım ütopyasıyla, toplumu mükemmel şekilde oyalayabiliyor.
 
Sosyalist sistem dağıldığında, sosyalist ülke vatandaşları kapitalizmin piyasaya sürdüğü albenili mallara sahip olmak için vücutlarını pazarlamakta hiçbir sakınca görmemeleri, insan psikolojisi üzerinde bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmalardan daha derin, kapsamlı tahlil ve analizleri şart kılıyor. İnsandaki bu karakteristik yapı, düşünülenden daha geniş analiz edilmedikçe, benzer sorunlar sürekli yaşanacaktır. Halbuki gerek gelişmemiş gerekse gelişmiş tüm kapitalist sistemlerde, insanlar beden ve düşünsel emeğini, sermayeci burjuvazinin istediği şekilde kullanmasına sunuyor. Bu yeterli huzurlu ve onurlu çalışma imkanının olmadığı her ortamda, ey burjuvazi sen benim her türlü hakkıma istediğin şekilde tecavüz ederek kullanabilirsin demektir. İnsanlar herhangi bir işte gönüllü, ihtiyacını rahatlıkla karşılayacağı yeterli ücreti aldığında, tecavüze uğramamış ve kullanılmamış olur. Her alanda zorlu koşullarda, yeterli sosyal güvencesiz çalışmak ve yeterli maddi gelire sahip olmayan her insan, aslında her gün tecavüze uğruyor demektir. Tecavüzler yalnızca fiziksel olarak gerçekleşen fiiller değildir, psikolojik tecavüzler fiziksel tecavüzler kadar yaralayıcı ve onur kırıcıdır.
 
Örneğin gereği olmadığı halde sürekli borçlanarak lüks araba ya da başka bir eşyayı satın almakta tecavüze uğramaktır. Satın alınan araba veya diğer herhangi bir malın temel maliyet fiyatı bilinse, ne kadar iğrenç, maddi, psikolojik bir tecavüze uğradığına her insan şaşıracaktır. Komünist teoriler; mutlak eşitlik ilkesi yerine, insanların kapitalizmi tadacak şekilde belirli ölçülerde imkân tanıyıp, bunula birlikte insan psikolojisi üzerine eğitim, kültürel programlar geliştirip uygulasaydı, sıraladığımız anormallikler tamamen bitmese de en aza rahatlıkla inebilirdi.
 
Sosyalizmin mevcut eşitlik mantığıyla hemen hemen her sorunun biteceği düşüncesi, dinlerin cennet vadindeki tanrı emirlerine uyulduğunda günahların affedilip, mutlu bir yaşama kavuşulacağı ütopyasına benzemektedir. Gerek komünizmim mutlak eşitlik ilkesi gerekse dinlerin mutluluk vadi, insanın gerçek karakter yapısıyla çoğu noktada uyuşmayan içi boş temennilerden ibarettir. Ancak dinciler insan karakterini birçok noktada çözdüklerinden, insanları daha rahat yönlendirip kullanmak amacıyla, kutsal emirler olduğu ileri sürülen dini masallarla, bu boşluğu mükemmel şekilde dolduruyorlar. Din ve ırkçılık ortaya çıktığı günden itibaren, vadettikleri hiçbir şey gerçekleşmediği halde, insanları yalancı masallarla oyalayıp korkutarak, düşünce ve sorgulama mantıklarını öldürerek, bu işi kendi adlarına en iyi şekilde yönetmekteler.  
 
Sosyalist teori, insanların düşünce ve sorgulama mantıklarını, sürekli geliştirmeyi temel alan bir felsefe olduğuna göre, sosyalizmin hatalarını, eksikliklerini sorgulayacak halkın sosyal, psikolojik istemlerine çözümler üretmek zorundadır. Üretilmediği için sonuç gerçekten ifade edildiği gibi iflasla neticelendi. Sosyalizmin iflas etmesiyle sosyalist ülke insanlarının, ipe sapa gelmez nasıl bir kapitalist karaktere büründüklerini, dünya görerek şahit oldu. Büyüğünden küçüğüne kadar yaşanan tüm olaylar, insanların giderek sosyalizmden uzaklaşmasındaki en etkili konulardır. Bilindiği gibi reel sosyalizm, bilimsel sosyalizm ya da sosyal demokrasiler, emek sermaye çelişkisinin ilkelerine dayanan eşitlikçi bir dünya düzenini hiçbir yerde kalıcılaştıramadılar. Bu gibi sonuçlardan tüm dünya halkları olumsuz etkilenirken, emekçiler daha duyarsız bir noktaya geldiler. Mevcut sonuçlara bakılarak herkes taşın altına elini koyup 21. Yüzyıl gerçekliğine uygun rasyonalsosyalizmle, kapitalizme alternatif oluşturulabilir.
 
Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao gibi lider ve yöneticilerin tarif ettikleri gibi, sosyalizmin ilan edildiği toplum ve ülkelerde, üretim araçlarının devletleştirilmesi, gereksinime göre ücret, yaşam olanakları sunan komünizmin, insanları mutlu etmemesindeki bir diğer önemli etken, Proletarya diktatörlüğüdür. Karl Marks ve Friedrich Engels’in, komünist iktidarların gerçekleşmesinin tek dayanağı, sosyalist parti örgütlenmelerinin, proletarya diktatörlüğüyle ancak mümkün olacağını ileri sürmeleri, çoğu alanlarda yanlış tahlillere ve komünist liderlik sultasına yol açmıştır. Diktatörlük kelimesinin kendisi başlı başına problem olduğu halde, insanlıktan ve eşitlikten yana olan teorinin, diktatörlüğü ilke edinmesi, başından itibaren birçok konuda dogmatik, yanlış adımlar olduğu tartışılmalıydı.
 
İnsan psikolojisi üzerine kısa bir analiz yapıldığında, proletarya diktatörlüğünün sosyalist lider, öncü ve yöneticilerde nasıl bir liderlik sultası kamçıladığının dikkate alınmaması, komünistlerin tarihte belki de yaptıkları en büyük hatalardan birisi. Sosyalist ülke yönetimlerinde yer alan komünist parti yöneticileri ve politbüro üyelerinden, emekçi halk kesimlerine kadar herkeste, kapitalist süperegoist duygunun ne kadar yüksek olduğu, Sosyalist Blok dağıldıktan sonra daha net görüldü. Ve bu egoizmle sosyalizmi ağzından düşürmeyen çoğu insan, aynı şekilde mevcut hastalıklı karakteri, günümüzde devam ettirmekte bir sakınca görmüyorlar.
 
Marksist teorinin yazıldığı 1848’li yıllardaki dünya koşulları, toplumların kendilerine özgün, kültürel, eğitim, ekonomik gibi birçok farklılıkların hepsi göz önüne alınmadan, komünist manifestonun yazılıp ilan edilmesindeki eksiklikler, o günün koşullarına göre bir noktaya kadar anlaşılabilir. Fakat bu konuda yapılan en büyük hata, her yerde aynı bakış açısı, benzer politikaların uygulanmasıdır. Bu da yetmemiş gibi günümüzde aynı komünist manifesto ilkeleriyle düşünüp, toplumların ikna edileceğini savunmak, iki yüzyıl önceki hatadan daha büyük bir sorundur. Ki bu yüzden kendisine sosyalist, komünist diyen ve insanlık adına sorumluluk hisseden her yazar, araştırmacı, entelektüel, teorisyen, geçmişteki hata ve eksikliklerden derin sonuçlar çıkararak, günümüzün modern teknik, bilgi, iletişim ve insan psikolojisine uygun yeni bir manifesto yazılmasına yardımcı olmalıdırlar. İçerisinde yaşadığımız çağın gerçekleriyle, komünist dogmatizmi aşmanın çözümü, ileri sürdüğümüz “Rasyonalsosyalizm Teorisinden” başka bir yol şimdilik mümkün değil gibi görünüyor.
 
Hazırlayan
Cemal Zöngür
Kaynaklar:
http://www.altinicizdiklerim.com/resimler/Felsefenin%20Temel%20lkeleri%20-%20Georges%20Politzer.pdf
Georges Politzer Felsefenin Temel İlkeleri
III. Materyalist Diyalektik Tez
a) Toplumun maddi yaşamı, yalnız tek tek bireylerin bilincinden değil, genel olarak,
insan bilincinden ve iradesinden bağımsız olarak varolan bir nesnel gerçektir.
“Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı
olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin
belirli bir gelişme derecesine tekabül eder.” (Marx)
b) Toplumun manevi yaşamı, toplumun nesnel gerçeğinin bir yansısıdır.
… toplum, insanlara, doğaya karşı başarılı bir savaşım sağlamak üzere şekillenmiş
ilişkilerin tümüdür.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyalizm
ı- Sosyalizm: Bir başka deyişle sosyalizm işçi sınıfının, ticari amaçlı üretim araçlarına (fabrikalara, maden ocakları ve yeraltı kaynaklarına, tarım arazilerine, hayvan çiftliklerine ve ayrıca deniz kıyılarına) ve temel tamamlayıcı kurumlarına (bankalar, kooperatifler) mutlak egemen ve sahip olmasıdır. (İşçi sınıfı yani fabrikalar ve maden ocakları çekiç ile, köylü sınıfı yani hayvan çiftlikleri ve tarım arazileri ise orak ile sembolize edilir. Bunlar üretici güç olarak görülen iki toplumsal sınıftır.) Üretim araçlarında özel mülkiyet sosyalist sistemlerin katı biçimde uygulandığı ülkelerde tamamen kaldırılmıştır.[9] Bu kurama göre işverenlerce açılmış özel teşebbüs, üretim araçlarına sahip olamaz. Çünkü Marksizm'e göre bu durum toplumun sınıflara ayrılmasına ve oluşacak egemen sınıfların, ezilen sınıfları sömürmesi ile sonuçlanacaktır. Bu sebeple devlet toplum adına tüm piyasayı kontrolü altında tutar. Serbest Piyasa Ekonomisi geçerli değildir. Bunun yerine çeşitli planlı veya doğal ekonomi teorileri sosyalist gruplarca tercih edilir. Planlı ekonomilerde yıl bazında tüm ülkede ne üretilip ne kadar tüketileceği önce yerel ve bölgesel olarak hesaplanır, daha sonra tek merkezde (yerel başkentte) eş güdümlü olarak değerlendirilir ve düzeltmeler yapılır. Mutual ekonomilerde ise mülke dayalı olmayan, ihtiyaç doğrultusunda oluşan özgür bir ekonomik ortam oluşur
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C4%B1lc%C4%B1l%C4%B1k
ıı- Akılcılık: Rasyonalizm geleneği Parmanides'ten Hegel'e uzanan bir gelişim çizgisi gösterir, bu çizgi üzerinde birbirinden çok farklı akılcılık anlayışlarıyla karşılaşılır. Farklı rasyonalizm tanımlarına rağmen; doğruluğun ölçüsünü akıl olarak ele almasını bu felsefe geleneğinin ortak bir öğesi olarak ele alırsak, söz konusu düşüncenin doruk noktasında Hegel ile karşılaşılır. Hegelci diyalektik yöntem rasyonalizmin kendi içinde kendini temellendirmesinin bir yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Hegel'in ünlü sav sözü, "Gerçek olan her şey ussal, ussal olan her şey gerçektir." deyişi, tüm bir rasyonalizm geleneğinin en özlü ifadesi olarak görülür.
                                                                                                                                                                             s.122
https://www.marxists.org/turkce/m-e/1848/manifest/kpm.htm
ııı- Komünist Manifesto
Gerici Sosyalizm
a) Feodal Sosyalizm
Tarihsel konumu gereği Fransız ve İngiliz aristokrasisi, modern burjuva toplumuna karşı yergiler yazmak durumundaydı. 1830'daki Fransız Temmuz Devriminde olsun, İngiliz reform hareketinde olsun, aristokrasi, nefret ettiği o türediye bir kez daha yenik düşmüştü. Ciddi bir siyasal mücadelenin sözü edilemezdi artık. Elinde yalnızca kalem kavgası kalmıştı. Ama yazın alanında da restorasyon [ 5 ] döneminin eski söylemleri olanaksızlaşmıştı. Sempati uyandırmak için aristokrasi, görünüşte kendi çıkarlarını gözden uzak tutmak ve burjuvaziye karşı iddianamesini yalnızca sömürülen işçi sınıfı çıkarma düzenlemek zorundaydı. Böylece, yeni efendisine taşlamalar düzebilmenin ve kulağına az ya da çok felaket tellallığı fısıldayabilmenin özrünü hazırlıyordu.
Feodal sosyalizm bu tarzda çıktı ortaya, yarı şikayetname, yarı taşlama, yarı geçmiş yankısı, yarı gelecek uyarısı, bu arada acı ve zekice yaralayıcı yargı yoluyla burjuvaziyi kalbinden vurarak ama modern tarihin gidişini kavramadaki tam yetersizliğiyle de gülünç bir etki bırakarak.
Halkı arkalarından sürüklemek için ellerinde proleter dilenci torbası sallıyorlardı bayrak gibi. Ama halk onları her izleyişinde, kıçlarındaki eski feodal armaları görüp hiç saygılı olmayan ağız dolusu gülüşlerle tüyüyordu.
Bu seyirliği en güzel oynayanlar, Fransız Lejitimistlerinin bir kesimiyle Genç İngiltereciler oldu.
Feodaller kendi sömürü tarzlarının burjuvaca sömürüden farklı biçimlenmiş olduğunu gösterirken, yalnızca tümden farklı ve artık zamanı geçmiş koşullar altında sömürdüklerini unutuyorlar, o kadar. Kendi egemenliklerinde proletaryanın var olmadığını kanıtlarken feodaller, kendi toplum düzenlerinin zorunlu veledinin esasen modern burjuvazi olduğunu unutuyorlar yalnızca.
Kaldı ki burjuvaziye yönelttikleri esas suçlama tam da, burjuva rejiminde eski toplum düzenini tümüyle havaya uçuracak bir sınıfın gelişiyor olmasına dayandığı için, eleştirilerinin genci niteliğini zaten çok az gizliyorlar.
Burjuvaziyi, bir proletarya yarattığından çok, devrimci bir proletarya yarattığı için suçluyorlar.
Bu yüzden siyasal pratikte işçi sınıfına karşı alınan şiddet önlemlerinin hepsine katılıyorlar ve günlük yaşamlarında, tüm şişirilmiş söylemlerinin aksine, altın elmaları toplamanın keyfini çıkarıp, sadakati, aşkı, şerefi, bezirgan
pazarlığında, yünle, şekerpancarıyla ve alkollü içkiyle takas ediyorlar.[ 6 ]
Nasıl papaz hep feodal beyle el ele yürümüşse, papazca sosyalizm de feodal sosyalizmle öyle el eledir.
Hıristiyan dervişliğine sosyalist bir hava vermekten daha kolay bir şey yok. Öyle ya, Hıristiyanlık, özel mülkiyete, evliliğe, devlete de karşı çıkmamış mıydı? Onların yerine yardımseverlik ve dilenme, manastır bekareti ve nefsini öldürme, çadır hayatı ve kilise, diye vaazlar vermemiş miydi? Hıristiyan sosyalizmi, aristokratın öfkesine papazın serptiği vaftiz suyudur yalnızca.
b) Küçük Burjuva Sosyalizmi
Feodal aristokrasi, modern burjuva toplumunda yaşam koşulları zayıflayıp tükenen ve burjuvazi tarafından çökertilen tek sınıf değildir. Ortaçağın kentlileşen imtiyazlı köylüleri ile küçük köylülük, modern burjuvazinin öncüleriydi. Sanayi ve ticareti daha az gelişmiş ülkelerde bu sınıf, yükselen burjuvazi yanında bitkisel yaşamını henüz sürdürmektedir.
 
Modern uygarlığın geliştiği ülkelerdeyse, proletarya ile burjuvazi arasında yalpalayan yeni bir küçük burjuvazi oluştu. Burjuva toplumunun bir bütünleyicisi olarak kendini sürekli yineleyen ama rekabet sonucu bireyleri hep proletaryanın içine savrulmakta olan bu küçük burjuvazi, üstelik büyük sanayi geliştikçe modern toplumun özerk bir kesimi olma konumunu tümden yitireceği ve ticarette olsun, imalatta olsun, tarımda olsun, yerini postabaşılara ve hizmetkarlara bırakacağı anın yaklaştığını görmektedir.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...