“İlk ve Orta Çağ'da çoğu toplumlar kendilerine göre dinler icat ederek yaşamışlardır. Yeni Çağ'da ise akılcı toplumlar, başkalarının dinlerini reforme ederek sahiplenip faydalanmışlardır. Türk, Kürt ve Farslar, Araplardan ileri özelliklere sahip oldukları halde, İslam gericiliğini Araplardan daha radikal şekilde sahiplenmeleri, dünyada başka örneği bulunmayan bir yozlaşmadır”.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu zamana kadar, kesinlikle gerçek laik, seküler bir eğitim ve yönetim sistemine sahip olmadı. Bunu 1924’te yapılan anayasadaki ve genel esaslarıyla bugünde mevcut olan 24. Madde; Devletin dini İslam’dır. 42. Madde; İslam din eğitimi zorunlu olarak tüm eğitim kurumlarında Türk vatandaşlarına öğretilir. O günden bu zamana kadar laiklik, sekülerizm, demokrasi, insan hakları, bilim anlayışı ve ahlak gibi birçok temel yapılar dinci, ırkçı anayasa maddelerine göre şekillendirildi. Bu düşüncemizi kanıtlayan onlarca anayasa maddesi mevcuttur. İstisna kişi ve siyasi düşüncelerin dışında, kimse bu gibi ırkçı gerici maddeleri incelemiş değildir, inceleyenlerin çoğu da bir yerlerde bunu ne tartışır ne de tartıştırır.
1924, 1961,1972, 1980, 1993, 2007 gibi muhtelif yıllarda, özü İslam’a dayanan anayasada sürekli değişiklik yapılması, çağdaşlık değil hedef daha da gericileşmektir. Çünkü Cumhuriyetin oluşumunu sağlayan emperyalistler, o günün koşullarında direkt bir şeriat ülkesi ilan etmek şartlara uygun değildi. Bunun yerine yarı laik yarı şeriatçı bir devletin oluşumu, emperyalistlerin mandacılık çıkarlarına daha uygundu. Bu açığı tamamen kapatmak için 9 Eylül 2024 tarihinde uygulanacak “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” bir devletin temel yapısını oluşturan “Eğitim Sistemine” son darbeyi vurup şeriata geçmektir. Böylece tamamen İslam Arap gericiliğine uygun yeni model devşirme toplum yetiştirilmiş olacak. Türkiye’de İslam, resmi ve meşru anlamda devlet yönetiminden hiçbir zaman ayrıştırılmadığından cumhuriyetin laikliği, çağdaşlığı hep sözde kaldı. Halk bu gerçeği bir türlü anlayamadı.
Her bireyin şunu net olarak bilmesi gerekir. İnanılan herhangi bir din ve buna benzer inanç yapılarında reform, rönesans ve çağa uygun değişimler hayata geçirilmediği sürece, sahiplenilen dinlerin her türlü gericiliğini kabul etmek demektir. Kabul edilmek istenen dine öncesinden eleştirel mesafeli bakılmaz ise, sahiplenildikten sonra o dini icat eden toplumun ilkelliği ile yaşanacağı nettir. Dünyadaki İslam ülkeleri her konuda yerinde saydığına göre, İslam’ın ilkel Arap kültürünün bir sonucudur. İslam toplumları içerisinde, geçmişte ileri, çağdaş kültüre sahip Persler gibi bir halk dahi sürekli gericileşti. Dikkat edin Türkiye’de devlet şabloncu laiklik gereği kadınların saçını açmasını isterken, Türkiyeli kadınların çoğu kapanmak için can atıyor. İran’da ise devlet kadınların saçını kapatmasını dayatırken, kadınlar aksine saçlarını açmak için çeşitli eylem yöntemlerini sürdürüyor. İki örnek, Türkiye ve İran halkının kültür niteliğini net ifade ediyor. Kısacası İslam; barış dini safsatasıyla ne kadar şirinleştirilirse şirinleştirilsin, Arapların değişemeyen radikal, gerici, ilkel duygu düşüncesinden başka bir şey değildir.
Türkiye Devleti 1924 yılından itibaren ilk şekillendirdiği anayasada, nasıl ki İslam gericiliğini meşru ve resmileştirerek, içinden çıkılamayan bir karmaşayla bugünlere geldiyse, 9 Eylül 2024 tarihinden itibaren uygulanacak “Maarif Modeli Eğitim Yapısıyla” daha da gericileşecek. Ve sonuç itibarıyla haremlik selamlık şeklinde düşünemeyen, tartışmayan, sorgulamayan yeni model Arap İslam devşirmeleri inşa edilecek. Bu vb. değişikliklere anlayışla bakmak ya da sessiz kalmak, cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi istemesen de Arap İslam gericiliği ile yaşamak demektir ki İslam gericiliğine öyle ya da böyle bulaşmak, kabul etmek, bir daha kolayca içerisinden çıkılamayan kuyuya düşmektir. Türkiye’yi yöneten anlayışların, İslam din gericiliği adına insanlara nasıl psikolojik, fiziki travmalar yaşattıkları belgelidir.
İslam gibi benzer din kurallarının bir toplumda yerleşmesi demek eğitim, kültür seviyesi düşük toplum ve bireylerde, İslam’ın yalana dayanan masalları her zaman kolay ve çekici gelmiştir. Dünyanın her yerinde dini gericiliklerden kurtulmak, radikal siyasal devrimler olmadan başka türlü kurtuluş mümkün olmamıştır. Devşirme İslamcılar güçlerinin yetmediği yerde yavaş yavaş her şeyi enjekte ediyorlar. Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Gürcü, Hemşin, Ermeni, Rum, Arnavut, Boşnak, Bulgar ve Asuri-Süryani gibi halklar Arap değildir. İslam demek Arap ve Araplaşmak demektir. Bu gerçekliği kimse hafife almamalı, hayata geçecek olan yeni eğitim müfredatına şiddetle karşı çıkmalıdır. Yoksa geçmişte olduğu gibi şimdi de iş işten çoktan geçmiş olacak.
Cemal Zöngür
Kaynak ve Linkler:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Anasayfa
Madde 24: Din ve vicdan hürriyeti
https://tr.wikipedia.org/wiki/Anasayfa
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, her bireyin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu vurgular. Bu hürriyet, 14. madde hükümlerine uygun olduğu sürece ibadet, dini ayinler ve törenler için serbesttir. Kimse, ibadete katılmaya, dini ayin ve törenlere zorlanamaz veya dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Ayrıca, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz veya suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin denetimi ve gözetimi altında yapılır. İlk ve ortaöğretim kurumlarında din kültürü ve ahlak öğretimi zorunlu bir ders olarak okutulur. Diğer din eğitim ve öğretimi ise kişilerin kendi isteğine bağlıdır, ancak küçükler için kanuni temsilcilerinin talebine tabidir.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki düzenini dini kurallara dayandırma veya dini veya dini duyguları istismar etme amacıyla kötüye kullanamaz veya siyasi veya kişisel çıkar sağlayamaz. Bu hükümler, din özgürlüğünü ve toplumun dini inançlarını korurken, devletin laik yapısını sürdürmeyi amaçlar.
https://www.istanbulbarosu.org.tr/Anasayfa.aspx
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Toplumun Geleceği
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu zamana kadar, kesinlikle gerçek laik, seküler bir eğitim ve yönetim sistemine sahip olmadı.
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Yorumlar
Öncelikle eline sağlık, ezber
Öncelikle eline sağlık, ezber ve tekrardan uzak, bilimsel araştıran, Hakkikatcı bir dil ve düşünce ile ezberleri bozuyorsun. Takip ediyorum ve paylaşıyorum, saygılar.