Adaletli ve Ahlaklı Olmanın İki Temel Kuralı

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Adaletli ve Ahlaklı olmanın kuralına geçmeden önce, kısa da olsa insanlık tarihi ile ilgili bazı önemli noktaları belirtmeden, Adaletli ve Ahlaklı olmanın ne olup olmadığı asla anlaşılamaz

Bilimsel olan olmayan birçok tarih, kültür ve mitolojileri incelemiş birisi olarak, yaklaşık 65 bin yıllık insanlık tarihi ile ilgili kaynaklardan, somut olarak şu sonuçları elde etmiş bulunuyorum. Üzerinde düşünülerek bilince dayalı insan, doğa, canlı sevgisi, adalet ve ahlak, (Hümanizm) M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş ancak başlamıştı. Bu tarihten önce onlarca uygarlık adıyla farklı topluluklar yaşamış olmasına rağmen, istisnalar dışında, insan topluluklarının ahlak ve adalet anlayışları, hayvani duyguları tatminden öteye geçmemiştir. Kimse alınıp gocunmasın, bu da hayvanlarla ortak özelliğimize dayanan yarı insani yaşam demektir ki bu ifade, günümüz toplumlarının büyük çoğunluğu için daha da etkili şekilde geçerlidir.
 
Her insanın genel olarak kabul ettiği, ancak çoğunun uygulamadığı gerçek Adalet ve Ahlakın ilk kuralı, materyalist ve metafizik felsefenin sentezine dayalı M.Ö.7. yüzyılda, Mezopotamyalı Zerdüşt tarafından Hümanizm Felsefesiyle güneş, ateş, doğa canlılar ve insan sevgisi üzerine başlamıştır. İkinci aşama M.Ö.5. yüzyıldan itibaren, Helenli felsefecilerin bilimsel incelemeleri sonucunda gerçekleşti. Her iki tarihsel dönemle ilgili yeterli yazılı kaynaklarla birlikte, sınırlıda olsa bu düşünceyi yaşatan toplumlar günümüzde mevcuttur.
 
Med ve Helen Uygarlıklarına gelmeden M.Ö.12 binli yıllarda, Neolitik Tarımcı Anatanrıça toplumların Ahlak ve Adalet anlayışlarını incelediğimizde, sosyal ve doğal zorunlukların yaratmış olduğu etkiyle, insanlar tarım vb. işlerini zamanında daha nitelikli halletmeleri için, başta insan gücüne büyük bir ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyacı karşılayacak en önemli faktörse, kadınların çocuk doğurarak aileye, kılana ve kabileye birey kazandırmasından başka yol bilinmiyordu. Doğal olarak bu da kadınların kutsanmasının yolunu açtı. Çağın sosyal şartları gereği kadın kutsanmadan, insan önemsenmeden yeterli insan gücüne ulaşmak kolayca mümkün değildi. Bu gerçekler kadını maddi manevi anlamda Anatanrıça konumuna getirirken, böylece insan sevgisinin yücelmesini de sağlamış oldu. Neolitikle ilgili kaynaklar kısıtlı da olsa, bazı resim yazılar (Hiyeroglif) ve birtakım heykellerden, ifade etmeye çalıştığımız çıkarımları yapılabiliyoruz. Henüz okuma ve yazmanın icat edilmediği çağda, insan sevgisi, adalet ve ahlak kültürünün ilk temeli hiçbir eğitime sahip olmayan Anatanrıçaların düşünebildikleri kadarıyla gerçekleşti. Buna tam bir gerçek Adalet ve Ahlak demek, her ne kadar zor olsa da çağa göre önemli bir gelişmedir. Çünkü göreceli de olsa ortak (Komün, İmece) yaşamın ilk Adalet ve Ahlak kuralı bu şartlarda atıldı. Ayrıca günümüzde yaşayan ilkel kabilelerin, benzer şekildeki yaşamsal uygulamaları da bizleri bu kanaate sahip kılıyor.
 
Neolitikten sonra var olan Sümer Uygarlığı ve devamındakilerin yaşattıklarına baktığımızda, her türlü ahlaksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımadıklarını, mevcut kaynaklardan okuyup öğreniyoruz. Sümerli Kral Tanrılar ve Tek Tanrıcı bu karakter, tüm toplumlarda katmerlenerek devam etmiştir. Günümüzde ise bu durum daha derin ve çirkin şekilde yaşatılıyor. Ahlak ve Adaletin kısaca böyle bir tarihsel süreci varken, bilimsel felsefeyle birlikte ortaya çıkarılan gerçek Adalet ve Ahlak kültürünün, özet iki temel ilkesi olduğu, iki ilke samimi, gerçekçi şekilde uygulansa, birçok olumsuzluklar rahatlıkla kendiliğinden yok olup gidecektir.
 
1-Gerçek Adalet ve Ahlakta samimi olan her birey, başta bireysel olarak herhangi bir olay ve konuda, en ufak yanlış, hata yaptığında, önce kendi kendisini maddi, manevi şekilde cezalandıracak bir bilgi ve kültüre sahip olması. Bunun tarihsel örneği, kendi kendini kontrol et (Selbstkonrolle) uygulaması, Almanlarda önemli bir kültür olarak yaşatılıyor.
 
2-Birey, Aile, Grup, Topluluk ve Devletler; üst düzeyden alt kademeye kadar resmi, gayri resmi birisi, bir olayda yapmış olduğu her türlü hata, yanlış ve ahlaksızlık durumunda, yakınlık derecesi, statü, din, düşünce, maddi, manevi, kişinin topluma sağladığı yarara bakılmadan, olayın niteliğine göre en ağır şekilde cezalandıracak yasaya sadık kalmak. Bu iki temel kural kabul edilip kültür, ilke olarak sahiplenildiği sürece, istisnalar dışında görülecektir ki birey ve toplumlar daha temiz yaşayacaktır.
 
İki temel kuralın kabul edilmediği ya da benzer kurallar olmasına rağmen, bunları sulandıran yasa, kanun oyunlarının mevcut olduğu toplum ve devlette, gerçek Adalet ve Ahlaktan kimse bahsedemez, edenlerde üç yüzlüdür. Gerçek Adalet ve Ahlak ilkesi bu kadar net, açık olduğu halde, dünya devletleri içerisinde, bu iki kurala yakın kültür ve uygulamaya kimlerin sahip olduğunu, şu şekilde özetleyebiliriz.
 
Gelişmiş Adalet ve Ahlak kuralına belirli ölçülerde uyup uygulayanlar Avrupa ve diğer Batılı ülkelerdir. Batılı ülkelerin eleştirilecek birçok olumsuzlukları olmasına rağmen, her şeyden önce kendi içlerinde ileri düzeyde samimi, adaletli ve ahlaki bir yaşamlarının olduğunu herkes biliyor. Dışarıya karşı zaman zaman bu ilkelerini çiğneseler de en azından kendilerine karşı, sürekli samimi, dürüst olamaya özen göstermektedirler.
 
Diğer taraftan Türkiye gibi devlet, topluluk, grup, aile ve bireylerin %99’u kabileci, cinsiyetçi, dinci, ırkçı, feodal, bölgeci, maddiyatçı, süperegoist Adalet ve Ahlak ilkesiyle yaşamaktalar. Bu da söz konusu toplulukların samimiyetsiz, yalancı, aşırı derecede bencil olduklarını gösterirken, sahip oldukları bazı olumlu özellikleri, kendi elleriyle dejenere etmekten hiçbir rahatsızlık duymayan bir karaktere sahipler. Türkiye vb. toplumlar kendi ailesinden, toplumundan olanları aldatma, aşağılama, dolandırma ve ölüme terk etmeyi, umursamayan bir anlayışla yaşayarak bugünlere geldiler. Doğal zorunluluklar karşısında, zaman zaman birilerine yardım ederlerken de din, düşünce ve ırkçı fark gözeterek yapmaları, ne kadar düşük bir Ahlak ve Adalet ilkesine sahip olduklarını kanıtlıyor.
 
Herhangi bir Avrupa ülkesi, kendi din ve ırkından olmayan ancak vatandaşım dediği birey, grup ya da topluluğa yardımcı olurken, en ufak farklılık gözetmeden her türlü desteği sunduklarını hepimiz biliyor ve buna şahidiz. Avrupalıların yaşattıkları bu kültürün milimini dahi, Müslüman ülke ve insanlarda göremediğimize göre bu gerici, kültürsüzlük ve aşağı bir seviye değil midir? Daha geniş adalet ve ahlak kurallarının detaylarına girmeden, birey ve toplumlar bu iki kuralı samimi şekilde en ufak farklılık, menfaat gözetmeden uygulasalar, inanmayacakları kadar huzurlu olacaklardır. Ve bunun hiçbir maddi külfeti de söz konu değil. Yeter ki bireyler ve toplumlar, her şeyde bir sınır ve samimiyetin şart olduğu düşüncesiyle hareket etsinler. Kimse lafı uzatarak olumsuzlukları başkalarına yükleyip, cambaz tüccar misali işin içinden sıyrılmaya çalışmasın, her şey ortada açık ve net.
Cemal Zöngür
Kaynaklar
https://evrimagaci.org/ahlak-felsefesine-etige-giris-neye-gore-kime-gore-7828
Ahlaki Sözleşmecilik
Ahlaki sözleşmecilik, adından da anlaşılabileceği üzere, ahlaki doğru ve yanlışları bir tür varsayımsal sözleşmeye dayandırmamız gerektiğini ileri süren ahlaki pozisyondur. Sözleşmeciliğin birkaç farklı versiyonu olduğu ve yerimiz kısıtlı olduğu için, bu yazıda T.M. Scanlon’ın çizdiği ve sözleşmeciliği tekrar popüler hale getiren sözleşmecilik türünü tartışacağız. Buna Scanloncı ya da Kantçı sözleşme diyebiliriz. Scanlon’ın kendini dinlersek: “doğru ve yanlış hakkında düşünmek, en temel seviyede, diğerlerinin makul biçimde reddedemeyeceği [kuralların] ne olduğu hakkında düşünmektir.
Makul biçimde reddedebilmek ne demektir? Burada kullandığı şekliyle, makul biçimde reddedebilmek, bir ilkeye dair akla yatkın bir itiraz getirebilmek demektir. Bir ilkeye itirazlar ancak ve ancak o ilkeye itiraz etmek için iyi nedenler varsa akla yatkındır. Örneğin, eğer bir ilke benim refahımı büyük ölçüde zedeliyorsa, bu ilkeye itiraz etmek için iyi bir sebebim var demektir. Burada şunun altını çizmek gerekiyor: Bu itiraz sadece makul olmakla kalmamalı, belirli bir amaç açısından, “diğerlerinin davranışlarını, makul biçimde reddedemeyecekleri biçimde düzenleyebilecek ilkeleri bulmak” açısından makul olmalıdır. Tim Scanlon
İnsanın Doğası.
Sayfa101. Erkek Kadın ve İş Bölümü. Değerlendirmelerimizden tüm ruhbilimsel etkinliklere iki büyük eğilimin egemen olduğunu öğrendik. Bu iki eğilim yani, toplumsal dugu ve de güç ve egemenlik savaşımı, insanın her etkinliğini biçimlendirir ve hem güvenlik arayışında hem de yaşamın üç büyük meydan okuması olan sevgi, iş ve ilişkilerin gerçekleştirilmesinde bireylerin tutumunu etkiler…
Sayfa 103. Eril Egemenlik: özellikle kendileri için ayrıcalık sağlamak isteyen belli bireylerin ya da toplumun belli sınıflarının çabaları sayesinde kültürümüzün kişisel güç doğrultusunda gelişmesinin bir sonucu olarak bu işbölümü tüm uygarlığımızı etkilemiş olan tipik kalıplara ayrılmıştır…
Sayfa 107.Kadınların Sözde Aşağı Oluşları: Erkek yalnızca bu konunun doğal olduğunu öne sürerek değilaynı zamanda kaçınılmaz bir biçimde kadının aşağı oluşundan doğduğunu iddia ederek kendi egemenliğini haklı kılmıştır. Kadınların aşağı olduğu şeklindeki bu kavram o kadar etkilidir ki tüm ırkları etkiler. Bu ön yargıya erkeğin, dişigücünün gerçek bir anksiyete kaynağı olduğu anaerkilliğe karşı savaş döneminden kaynaklanmış olabilecek belli bir huzursuzluğa eşlik eder… Alfred Adler
 
 
 
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...