BAYRAM VE HÜZÜN

Ünsal Yılmaz kullanıcısının resmi
Bende artık nakarat haline gelmiş beylik bir tümceyle başladım. Genelde bayram ziyaretlerinin beylik lafıdır. Büyüklerimiz oturduğu sedir ya da koltuktan hafifçe doğrulup bir elini şöyle hafiften sallayarak '' Nerede o eski bayramlar'' diyerek başlarlardı söze.

 

Zamanla onlar yerini biz aldık bayramların değişmez eskiye özlem duygusuyla aynı tümceyi biz kullanır olduk. Şimdi diyeceksiniz ki ''eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı.'' Eskiden gerçekten öyleydi. Bitpazarları şehir ve kasabalarımızın semt pazarlarıydı. Zaman geçirilir, alış veriş yapılır. Hele bir de tanıdığa rastlanır, ''iki lafın beli kırılırsa'' demli çay tadında olurdu.

  İhtiyaçlarını oradan karşılamayanlar için, her kasabada bir kaç terzi olurdu. Manifaturacıdan alınan, ya da armağan olarak gelmiş pantolonluk ya da takım elbiselik kumaşınızı koltuk altınıza sıkıştırır terzinin yolunu tutarsınız. Ölçünüz alınır, ertesi güne ya da iki gün sonraya provaya çağırılırsınız. Giysinizi aldığınız gün dünyanın en mutlu insanısınız. O gün çocuklar kadar şensiniz. Hanımlar daha mahirdiler ellerinden dikiş, nakış ve kalıp çıkarmak gelirdi. Yani kendi göbeklerini kendileri keser, evin beyine ek bir külfet çıkarmazlardı. Memur ve kasabanın ileri gelenleri içinde yine birkaç hanım terzi bulunurdu. Bunlar da genelde evlerinde yaparlardı sanatlarını. Kız çocuklarına renkli cicili bicili entari birer çift çorap, ayakkabısı eskimişse kara lastik bayram ödülü olurdu. Erkek çocuklara ailenin ekonomik durumuna göre yazsa plaj ayakkabı (Naylon üstü, yanları açık),kış yada sonbaharsa kara lastik, imkanları iyi olanlar parlak cizlavet ayakkabıyla ödüllendirilirlerdi. İki akide şekeri, ortası delik iki buçuk kuruş harçlık ne de mutlu ederdi bizi.

 Öğretmen çocuğuyum; o koşulları bende yaşadım, ne bir eksik ne bir fazla. İlk kunduram ve kol saatim ortaokula başlarken oldu. Okulların açılmasına bir kaç hafta kala Babam elimden tutup kasabanın kunduracısına götürdü. Ayak ölçüm alındı. Birkaç gün sonra teslim aldım. Gözümden esirgiyordum kunduralarımı. Giymediğim halde karyolanın altından çıkarıp tekrar tekrar tozunu alır, düşse kırılacak bir bibloymuşçasına özenle yerine koyardım. Çok istediğim halde hiç bisikletim olmadı. Olan arkadaşlarımı imrendim hep. Ama Babama serzenişte bulunmadım. Biliyordum ki en az bir bisikletim olmasını benim kadar isterdi. Bütün olumsuzluklara rağmen mutlu bir çocukluk dönemi geçirdim ya da fazla mutsuz olmadım. Babama en büyük minnet duygum; Ortaokuldan başlayarak hiç aksatmadan liseyi bitirene değin geçen süreçte, her ay bir kitap almasıydı. Kitapları kendisi seçerdi, genel de Türk Dil Kurumu ödülü almış eserler veya kendisi gibi Köy Enstitüsü kökenli yazarların kitapları olurdu. Babamdan aldığım ilk kitabı hiç unutamam Dursun Akçam'ın MARAL'ıydı. İlkokul üçüncü sınıftım.

  Bizler mi çok kanaatkârdık, yoksa koşullar mı bizi bu denli anlayışlı yapmıştı. Çocuklarımızı ya ebeveynlerimiz gibi yetiştiremedik, ya da 1980’le hızlanan tüketim ekonomisinin çarklarından kurtaramadık. Olanla yetinmeyen, hep fazlasını isteyen, marka takıntılı bir kuşak yetişti. Okumayan, kendini yenileyemeyen, sorumluluk almayan, ülke ve ulusal sorunlara duyarsız bir nesil… Elbette salt biz ebeveynler sorumlu değildik bu olumsuzluklardan.1980 sonrası kalitesiz eğitim, uluslar arası kültür emperyalizmi sonucunda gerileyen ulusal bilinç, beraberinde günlük yaşayan, günlük tüketen bir gençlik armağan etti bizlere. Bu nedenle bizim kuşak hem ülke hem gençlik adına tasa duyar kaygılanır.

Bayram yazısı yazacaktık. Nerden nereye geldik. Hayvancılığın yapılması için her tür olanağın olduğu ülkemizde, ne yazık ki hayvancılığın gelişmesi koşulları yerine getirilmedi. Mevcut iktidar ülkede hayvancılığı desteklenmediğinden kesecek yerli kurban bulamıyor yurttaşımız. İthal meyve,s ebze, hububattan sonra ithal kurbanımızda oldu. Yerlisini bulamazsan ithalini keseceksin. ''Müslüman mahallesinde salyangoz satma'' gibi bir deyimimiz vardı. O deyim de geçerliliğini kaybetti. Müslüman mahallesinde Katolik kurbanlıklar satılıyor.

Çalışanı, emeklisi dibe vurmuş. Kimi evlerde alış veriş telaşını göremezsiniz. Bayram telaşı temizlik telaşından öteye gitmiyor. Haksız yere tutuklanmış, tutuklulukları âdeta mahkûmiyete dönüştürülmüş aydın, yazar, çizer, akademisyen, asker ve onların eş ve çocukları bir bayram daha kutlayacaklar, acı ve buruk. Oysa bayram; sevinçlerin birlikte yaşandığı sosyal bir olay değil midir? Bu denli olumsuzluk ve hüznün yaşandığı bir ülkede bayram coşkulu olur mu? Olsa olsa mecburiyet ya da bir etkinlik olarak kalır.

 Öncelikle bu ülke için şehit olanların eşlerinin, çocuklarının ve yakınlarının bayramını kutluyorum.

 Haksız yere tutuklanan, tutuklulukları adeta işkenceye dönüşmüş gazeteci, yazar, çizer, akademisyen ve asker eşlerinin, çocuklarının ve yakınlarının bayramlarını kutluyorum… Onlar için nasıl bayram olacaksa!

Maaşından başka gelir kaynağı olmayan, bayram da eş ve çocuklarını mutlu etmeyi başara bilen memur ve işçilerin bayramını kutluyorum.

 İşsizlerimizin, öksüzlerimizin bayramını kutluyorum. Bayram kutluyorlarsa!

Yurttaşlarımın bayramını kutluyorum.

Arkadaşlarımın ve dostlarımın bayramlarını kutluyorum.

 Yakınlarımın, eşimin, çocuklarımın ve torunlarımın bayramını kutluyorum.

 BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...