Dünya kaynıyor!... Seçim Senin Ey insan!... “Ya Barbarlık Ya sosyalizm!”

Vildan Sevil kullanıcısının resmi
"Elbette bir bildiği var bu çocukların"

 
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde,    insanlığın binlerce yıllık tarihinde, özgürlük, adalet, eşitlik özlemleri, umutları doğrultusunda,  ilk kez deneyimlediği Sosyalist Sistemin çöküşüne tanık olduk.  Sosyalist rejimler, kumdan kaleler gibi art arda yıkılıp gitti.
Bu çöküşün nedenleri,  kuşkusuz uzun ve ayrıntılı çözümlemeleri içeriyor. Burada, en temel özelliklerine kısaca değinerek geçeceğiz.
Çöküşün birinci nedeni, sömürüye, kâr hırsına, savaşlara, kan dökmeye dayalı kapitalist sistemin, düşmanı olan bu yeni olguya tahammülsüzlüğüydü. Bu yeni ve ilk düşmanının,  insanlığın rahminden doğmasını, gelişip güçlenmesini engellemeye kararlılığıydı.  
İkinci neden ise elbette o küçücük, deneyimsiz cenin, var olmak için o güçlü düşmanla ne denli savaşırsa savaşsın, o erken dönemde,  başarısız olmaya mahkûmdu. Onun ilk hedefi gün yüzüne çıkıp var olabilmekti.  Binlerce yıl boyunca, hırs, bencillik, bireysel çıkarcılık, yalan ve riya ile yoğrulmuş insanlık kişiliğinin, henüz içselleştiremeyeceği, özümseyemeyeceği idealleri, ilişkileri temsil ediyordu.  Daha ana karnına tutunma aşamasındayken, 70 yılda katledildi. Ne var ki insanlık, bu deneyimle, rahminde böyle bir ceninin yaşam bulabileceğini öğrenmişti. O kısacık sürede bile tüm anakaralarda umut oldu, yeni denemeler yapıldı.
Son yirmi beş yıl, insanlığın bu ölüm travmasını atlatmaya çalışmasıyla geçti. Bir yandan bu çaba sürerken, diğer yandan yeni devinimler, denemeler başladı.
Ceninin katliyle,  tamamen kapitalizmin egemenliğindeki dünyada, Globalleşme/Yeni Dünya Düzeni politikalarıyla, sömürü, işsizlik, savaşlar iyice artıyor, gelişmiş ülkelerde bile halkın yaşam standartları hızla düşüyor, insanlık ağır yaşam koşullarıyla, modern kölelikle boğuşuyordu. Çünkü kapitalizm, varlığını sürdürebilmek için bilimi de çıkarları doğrultusunda kullanıyor, insanların cinselliğinden tutun da tüm kişiliğini değiştirecek, köleleştirecek, sürüleştirecek, geçmişi unutturacak yöntemleri buluyor, uyguluyordu. Bir yandan da tarihte hiç görülmemiş bir boyutta doğayı, gezegeni katletmek için elinden geleni yapıyordu.
Gelişmekte olan ülkelerde,  Arap ülkelerinde ise durum daha vahimdi. Kimileri,  diktatörlüklerden bezmişti.  Halklar hızla yoksullaşıyor,  görece özgürlükler de elden gidiyor, baskılar iyice artıyordu. Meydanı boş bulan dünya egemeni kapitalizm, iyice vahşileşti, riyakârlaştı. Halkların,  insan hakları,  demokrasi özlemlerini körükleyip halkları bu vaatlerle kandırıp başkaldırıları, ülkelerin yer altı yerüstü kaynaklarını talan etmek için kullandı.
Her yolla bireylerde körüklenen, günübirlik çıkarı kurtarma,  kâr etme, çalma çırpma ve egemenlik dürtüsü, açlık, yoksulluk, baskı, insanlığın geliştirdiği tüm ahlaki değerleri de süpürüp geçiyordu. Aşağıda hatırlatacağımız başkaldırı hareketleri, bu koşullarda gelişti.
Bütün bu zorbalık vahşete rağmen, dünyaya tohumu atılan anti-kapitalist bilinç, devrimle dünyayı değiştirme deneyimi, sömürüsüz, barışçıl, adil bir dünya özlemiyle başkaldırı geleneği tekrar kendini göstermeye başladı.
Öncelikle yirmi birinci yüzyıla şimdilik damgasını vuran belli başlı, halk hareketleri hatırlayalım.
Önce Amerika’da, Avrupa ülkelerinde, Latin Amerika’da anti-kapitalist, barışçıl gösteriler başladı.
1999’da Seattle WTO’ya (Dünya Ticaret Örgütü) karşı başlayan tepkiler Avrupa’ya sıçradı.  G8 Köleliğine Karşı Uluslararası Toplumsal Mücadele gibi anti-kapitalist, uluslararası örgütlenmeler oluştu, G8 toplantıları protesto edildi. (2001)
2005’te Fransa, toplumun ilerici kesimlerinden de destek bulan, günlerce süren göçmen ayaklanmalarına tanık oldu.
İspanya, İtalya, Yunanistan, Arnavutluk, şimdi de Bosna-Hersek, Ukrayna direnişleri ve ülkemizdeki Gezi direnişleri…
Latin Amerika’da ise Arjantin, Venezuela kalkışmaları… Ve Tayland…
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya gelince… Irak, Mısır, Tunus, Libya, Suriye…
Bu halk hareketlerinin görüldüğü ülkelerin sosyo-ekonomik durumları, rejimleri arasındaki farklılık, çoğunda bu hareketlerin,  emperyalist çıkarlar doğrultusunda yönlendirilmesi, gelenin gideni aratması yukarda yaptığımız  “Ancak, dünyaya tohumu atılan anti-kapitalist bilinç,  devrimle dünyayı değiştirme anlayışı, özgür, sömürüsüz, barışçıl, adil bir dünya özlemiyle başkaldırı geleneği tekrar kendini göstermeye başladı.” tespitini çürütmüyor kanımca.
Evet… Hangi yönetim altında olursa olsun, halklar, özgürlük, adalet, eşitlik, barış için ayaklanıyor. Bu istemlerini, her türlü zorbalığa karşı savunmaktan vazgeçmiyor.
Evet… Dünya egemenlerinin yoğun saldırısı altında olsa da ülkelerindeki baskın kapitalist ilişkileri, halkın çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çalışan rejimlere karşı da kalkışmalar oluyor Hemen emperyalizmin desteğini alıyor bunlar.  O zaman gelen gideni aratıyor,  devinim yine durmuyor. Tekrar yeni bir arayış başlıyor.
Evet… Artık, nerede olursa olsun, yönetenler, zorbalıkla, özgürlükleri kısıtlayarak, adaletsizce yönettiği sürece yönetemiyorlar, yönetemeyecekler.
Evet… Halkların bu istemleri çeşitli vaatlerle, yine çoğunlukla kapitalizmin yararına  evriliyor şimdilik. Ama insanlık, istem ve özlemlerinden vazgeçmiyor. Tekrar, tekrar deniyor. Temel kalkış noktası bu ve yenile yenile, tekrar büyüyor cenin ana karnında.
Hayır… Bu kez, katledilemeyecek cenin. Elbette, aynı idealleri, özlemleri taşımakla birlikle ilk cenine benzemeyecek. O, dünyanın,  hayatın değişen koşullarına göre biçimlenmesini becerecek bu kez. Belki adı bile değişecek.  Belki anısına saygıyla aynı adı kullanacak, kim bilebilir?... Fakat yüzlerce yıl sürmeyecek güçlenmesi.  Çünkü sosyalizm, insan demek, insanlık demek… İnsanlığın gerçek doğasına, kadim özlemlerine, gelişmişliğe uygun biçimleri bularak yeniden kavuşması demek.  "Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre"
Biz, umut ve umutsuzluklarımızı kendi ömrümüzün sınırları içinde büyütüyoruz.  Binlerce yıllık, sömürgen, sınıflı toplum geleneğini, azınlığın bilinciyle, yüz yıl gibi kısacık bir zaman süresinde yıkabileceğimizi düşünüyoruz.
Hayır kolay olmayacak. Ama imkânsız da değil.
Kapitalizm, kısa vadelerle bu kalkışmaları kendi yörüngesinde tutuyor.  O çektikçe, onun tüm oyunlarını tanıdıkça bu yörüngeden çıkıyor yine insanlık. Bu süreç, kendi yörüngesini oluşturana kadar ama daha hızla sürecektir.
İnsanlığın önünde gerçekten tek seçenek kaldı artık. Rosa Lüksemburg’un yirminci yüzyıl başındaki öngörüsüne geldik, dayandık:
“Ya barbarlık ya sosyalizm!” 
Ya modern köleliğe boyun eğiş ya da tüm dünyada sürekli başkaldırı… Çünkü kapitalizm insanlığa dar geliyor, kriz dönemleri sıklaştıkça saldırganlaşıyor. Şiddet, karşı şiddeti yaratıyor. Bütün zorbalığa,  kısıtlamalara, beyin yıkamalara, toplum mühendislikleriyle sürüleştirme çabalarına karşın, her gelişme zıttını içinde barındırıyor; gelişen iletişim olanakları, dünya halklarını, onların eylem biçimlerini ve istemlerini birbiriyle kaynaştırıyor, birbirine yaklaştırıyor, yeni bir enternasyonalizm örülüyor ilmek ilmek…
Şimdi bizlere, “Havasıyla, toprağıyla, suyuyla bu ülke, bu gezegen bizimdir, üretenlerindir, emeğindir” diyenlere düşen görev, umutsuzluk değil, umudu yeniden ve sürekli üretmektir.
Umudu sürekli üretmek ise, marjinallikten çıkmanın yollarını mutlaka bulmak, kendimizi salt sloganlara ve salt sembollere hapsetmeden, sloganların içini dolduran doğru politikalar geliştirerek mümkündür. Ülkemizde, üretenlerin, emeğin birliğini sağlayarak güçlü ve öncü örgütlemelere ulaşmak, uluslararası bağı örmekle mümkündür.
Kapitalizm, köylünün elindeki toprağa, tohuma, fidana, yiyeceklerimize, sağlığımıza düşmandır.
Kapitalizm, dağa taşa, toprağa suya, havaya,  meralarda, dağlarda, sokaklarda yaşayan hayvana düşmandır.
Fabrikadaki işçiye, bilgisayar başında bilgi üretene, internet kullanan gence, her türlü hizmet sektöründeki insana, eğitim ve bilimin insanlık için kullanımına düşmandır.
Kapitalizm, metalaştırdığı cinsiyet ve cinselliğimize, özellikle çocuğa ve kadına, yani insanlığa düşmandır.
Kapitalizm, dinsel, mezhepsel, etnik farklılıklara, inançlara düşmandır.
Bu karşıtlık içinde yer alan tüm sınıf katmanlar, mücadelenin bileşenleri olmak zorundadır. 
Kapitalizm alt edilmek isteniyorsa, kimsenin kimseyi küçümseme, dışlama, öteleme hakkı yoktur. Ortak payda, kapitalizme ve onun zorbalığının ürünü olan, şimdi yine dünyayı her yerde tehdit eden faşizme karşı olmaktır.
İnsanlığın ve gezegenimizin önünde,  Rosa’nın dediği gibi tek seçenek var artık:
“Ya barbarlık ya sosyalizm!”
Vildan Sevil
23.02.2012

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...