Ben olsam bende göndermeye korkarım çocukları şeker toplamaya. Hani pazarlamacılık yapan bayanlar vardır ya. Ben o tür işlerden de her zaman çekinmişimdir. Bilmediğim birinin kapısını çalıp, bir şeyler satmaya her zaman korkmuşumdur. Böyle bir iş hiç yapmadım. Yapanların da cesaretine hayranım. Bravo diyorum. Ödüm kopar benim.
Eski bayramlar deyip yazı yazan yazar arkadaşlarım var. Eski bayramları da özlemem ben. Bayramlarda her gittiği yerde mide fesadı geçiriyor insanlar. Tatlı yemekten helak oluyorlar. Ama tek güzel tarafı var. Bayramlarda çalışanlar izin yapıyorlar. Ailelerinden uzak olanlar, ailelerini görmeye geliyorlar. Benim için tek güzel tarafı budur. Ama benim uzaktan gelecek kimsem yok. Oğlum uzakta. "Gelmeyeyim anne" diyor.
"Gelme çocuğum. Yeni gittin. Ne gereği var!"
Sobalı evlere özlem duyduklarını anlatan arkadaşlarım var. Ne işim olur sobalı evde. Rahat rahat kalorifer varken. Kestane pişirecekmişiz de... Kömürle külle uğraşırken helak oluyor insan. Hiç özlemiyorum. Kestanenin kilosu kaç para haberiniz var mı bu arada? Bunları yazan arkadaşlar yazabilirler. Ben özlem duymuyorum. Ne gereği var! Okullar bile sobalıydı. Hâlâ vardır Doğu illerinde, köylerde eminim. O okulların da bir an önce kalorifere kavuşmasını dilerim. Hatta param olsa, ben kalorifer döşettiririm.
Mektuplaşmaya özendiklerini anlatan yazılar okuyorum. Gerçi sevdiğinin kokusunu taşıyan bir mektup almak güzeldir. Onun el yazısıyla. O mektubu ömür boyu saklar insan. Ama ne gereği var! İnternetten mesaj atarsın olur biter. Eski aşkları düşünüp düşünüp hüzünlenmeyi de sevmem ben. Ne gereği var! Şimdiki dertlerim, sorunlarım zaten yeterince var. Eskiler eskide kalsın. Yaşandı bitti. Ne gereği var!
Çamaşır makinesi bozulsa, erkekler hemen "Biraz elinde yıkayıver. Eskiden analarımız elleriyle yıkıyorlardı." derler. Yıkayamıyoruz efendim. Biz büyürken çamaşırlar makinede yıkanıyordu. Elimizde çamaşır yıkayamıyoruz. Çitilemeyi bilemiyoruz. Temizlenmiyor çamaşırlar. Olmuyor işte. Çamaşır makinesinin rahatına bir alıştın mı eliyle yıkayamıyor insan. Leğene eğilince belim kopuyor. "Off belim!"
"İki parça çamaşır çitiledim, Belim koptu." diyoruz.
Zorla mı yıkayamıyoruz işte. Ne gereği var! Makineler varken elde çamaşır mı yıkanırmış Allah aşkına. Bana, "eskiden analarımız ellerinde yıkıyordu, sende yıkayıver” diyen erkeği paralarım. Eşim böyle demedi neyse ki. "Otur da sen yıka o zaman." Ne gereği var sanki!
Hele de şu çırpı süpürgelerle nasıl ev süpürülüyordu acaba. Öyle temizlik mi olurmuş. İyi ki elektrik süpürgeleri icat olmuş. "Kim icat ettiyse Allah razı olsun ondan." Ben de çırpı süpürgelerle ev temizlerdim. Pof pof toz havalarda uçuşurdu.
Ne gereği var! Eskilere özenmenin ne gereği var. Eskiden televizyon yokmuş. İnsanlar birbirleriyle daha çok sohbet ederlermiş. Şimdi televizyonlar, insanları yalnızlığa sürüklüyor. Buna katılıyorum bir tek. Ne gereği var televizyona. Herkes otursun birbiriyle sohbet etsin değil mi ya. Şimdiler de bir de kumanda kavgası, kanal kavgası oluyor. En büyük boşanma sebebi maazallah.
Diyeceğim ben eskiye hiç özenmiyorum. Ne eski bayramlara, ne sobalı evlere, ne çamaşır çitilemeye, ne çırpı süpürgeyle ev süpürmeye, ne bayram şekeri toplamaya... Özenmiyorum.
Hatta diyorum ki..."şu bayramları kaldırsalar ya".
Bugün de bunları düşündüm. Düşündüm ne yapayım. Aklıma geliverdi işte. İnsanın aklına her şey geliyor. Daha çok namazlarda olmayacak şeyler gelirmiş insanın aklına. Öyle derdi büyükler.
Sadece okuyun, vakit geçirin arkadaşlar. Siz bakmayın bana. Ben her şey düşünürüm ara sıra.