Homo Sapiens İle Âdem-Havva Teorisindeki Zıtlık

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Homo Sapienslerin yaşanmış gerçek tarihi ile, her yönüyle içi boş hayalden ibaret Âdem-Havva masalı aydınlatılmadan, insanlığın dürüst, ahlaklı olması hiçbir şekilde beklenemez.

Bu yüzdendir ki insanlar kendi var oluş tarihini öğrenmeden, bir sürü yalan, hile, uydurma hikayelerle dünyaya veda edip gitmesi, düşünme yeteneği olan canlı için en büyük körlüktür. Yaşamını planlama ve sorgulama yeteneğine sahip canlının, hayvani türler gibi bilgisizce hayatının sonlanmasını ifadelendirmek, görünenden daha zor bir konudur. Hayvan desen tam hayvan değil, insan desen aynı şekilde tam insan olamamıştır; bu anormal yapıyı çözmek en büyük araştırma konularından birisidir. İnsan ve insanlık tarihi objektif, doğru şekilde, olduğu gibi yerli yerine oturtulmadan modern, teknik bilimlerin hızla geliştirilmesi, insanlığa yarardan çok zarar vermektedir. Toplumlar üzerinde etkili ve yetkili olan kişiler ya da güçler, bu gerçeği acaba ne zaman kabul edecekler? Hayvanlardan, insana evrimleşme, tartışılmaz bir gerçek iken gerek geçmişte gerekse günümüzde, düşündüğümüz ölçülere yakın bir insanileşme olup olmadığını, uygarlıklarda dahil yaşanan ve yaşatılanlar, tüm yönleriyle incelenip ortaya koymak düşünen, sorgulayan kişiler açısından en önemli görevdir.
 
Biri somut diğeri soyut her iki teori arasındaki tarihsel, zaman, mantık, düşünce bakımından, o kadar derin zıtlıklar var ki en ufak ortak nokta, iz veya benzerlik bulmak hiçbir şekilde mümkün değil. Buna rağmen insanların çoğunluğunu, Âdem-Havva masalına inandırarak yaşatmak, insan düşüncesine yapılan en büyük katliamdır. Homo Sapienslerin Arkaik türleri m.ö.1,0 milyon yıllarında var olurken, günümüz Homo Sapiensleri m.ö.200 bin yıllarında gerçekleşen yaşamı ile, Sümerler döneminde tanrı tarafından yaratıldığı ileri sürülen, sözde ilk insan Âdem-Havva söylencesi arasında, tüm hesaplamalara göre en az 194 bin yıl fark mevcuttur. Homo Sapienslerin kullandıkları kemik, taş aletlerin yanında, fosil kalıntılarıyla yaşantıları kanıtlı iken, Âdem ve Hava ile ilgili en ufak bir kalıntı ya da kanıt söz konusu değil. Yalnızca kimlerin nerede, nasıl uydurduğu dahi belli olmayan hikâyelere dayanması, doğal olarak insanlık tarihini merak edip sorgulayan her birey için, büyük bir araştırma ve inceleme konusudur. Bu tarihsel somut ve soyut anlatılanlardan yola çıkarak, haklı şekilde 194 bin yıl önce eşsiz gösterilen tanrı acaba neredeydi? gibi birçok soru insanın aklına geliyor. Zaman zaman ilahiyatçı vb. kişilere bu soruları yönelttiğimizde mantıklı, samimi cevap veremediklerini herkes biliyor. Doğal olarak bu kadar önemli tarihsel konunun, biraz daha derince irdelenmesinde fayda olduğu düşüncesiyle, bu araştırma yapılmıştır.
 
Böyle bir konuya beni sürükleyen en büyük etkense, dünyada yaşayan insan topluluklarının en az %98’i, gerek ilk çağlarda gerekse günümüzde tapınarak yaşamını sürdürmesi, sosyal psikolojik açıdan çok önemli olması. Tapınanlar içerisinde büyük sayısal niceliği oluşturanlar, inandırıldıkları hikayelerin çoğunun yalan ve uydurma olduğunu bildikleri halde, maddi manevi çıkarları için diğer inananlardan daha inançlı görünerek dinlerini siyasi, politik malzeme yapmaktan büyük zevk aldıkları da akıldan çıkarılmamalıdır. Tanrısal dini hikayelerle ilgili, bunca zamandır bırakalım en ufak bir kanıt göstermeyi, anlatılanlar mantıklı bir açıklamaya dayanmazken insanlığı, soyut Âdem-Havva masalına inandırarak yaşatmak, sürü psikolojisi ve sürü politikasını var eden en büyük etkendir. Herhangi bir toplumda %98 gibi yüksek orana varan kitlelerin inanıyor ya da inanıyor gibi yapıp, türlü uydurma, yalancı hikayelere en ufak itiraz etmeden yaşaması, o topluluklarda derin hastalıklı psikolojik bir durumun olduğunu ifade eder. Sürü psikolojisi ve sürü politikasıyla yaşayan toplulukların şu noktayla daha net tanımlayabiliriz İstisnalar dışında toplumların hayatına yön veren din ve siyaseti kullanan güçleri sorgulamadan, bunların arkasından giden insanların düşünce yetenekleri ya hiç gelişmemiş ya da harekete geçecek aşamaya gelmemiş demektir. Bu da diğer canlılar gibi yalnızca içgüdüsel yaşadıklarının somut kanıtıdır.
 
Sürü psikolojisi, dünyadaki tüm insan toplulukları içerisinde her zaman yüksek bir yüzdeyi oluşturması, hem insanın ne kadar insanileşip insanileşmediğini hem de bu sonucu ortaya çıkaran devlet ve dinlerin, daha derin sorgulanmasını gerektiriyor. Özellikle çağımızın modern insan topluluklarının niteliği, sosyal psikolojik açından tarihiyle, kültürüyle, siyaset ve maddiyat gibi yönlerden ele alınıp, en ufak kariyer, maddi çıkar ve korkuya düşmeden sorgulanmalı. İnanan toplumlar içerisinde önemli bir kesim, birçok dini ifade ve uygulamaların yanlış olduğunu çok iyi biliyorlar. Bundan rahatsızlık duyulduğu halde karşı çıkmak ya da mantıklı alternatifler üretmek yerine, inanıyormuş gibi görüntü veren psikolojik yapının üzeri kapatılmamalı. Çünkü bu vb. konuların çoğunun üzeri bu zamana kadar hep kapatılarak, kıyısından köşesinden desinler misalinden yazılıp çizildi. Ve temel çıkış noktamız, insanın/insanların neden, nasıl, manevi şeylere, inanma ihtiyacı duyduklarından hareket edilerek sonuca ulaşılmalı.
 
Her toplumda maddi ve manevi şeylere inanmanın temelinde, kültürel gerilikler ve bilgisizlikle birlikte korku güdüsü en büyük etkendir. Samimi, kararlı ve gerçekten bilimsel kurallar doğrultusunda hareket eden devlet ve toplumlarda, belirtilen gerilikler bilimsel eğitim, uygulama ve yönlendirmelerle belirli bir aşamayı katettiler. İfade ettiğimiz aşamadaki insan ve toplumların, bireysel ya da genel yaşamından görüldüğü gibi, fanatik şekilde değil de her şeye daha eleştirel, kısmı noktalarda inanılsa dahi, inançsızda yaşanacağını düşünebilen insan seviyesine ulaşılmıştır. Fakat dünya nüfusuna göre, bu seviye hâlâ çok düşük orandadır. Daha farklı ve can alıcı bir nokta, herhangi bir birey, sınıf ve topluluk kültürel, maddi açıdan, üst düzeyde yer alacak aşamaya gelmiş olup, hâlâ din vb. şeylere inanmaya devam ediliyorsa, o birey, sınıf ve topluluğun ahlaki yapısında derin sorunlar var demektir. Onun için toplumları yöneten devlet yetkilileri ve uzman kişiler, “Ahlak felsefesi ve kültürü” üzerinde en ufak ödün vermeden derince durmaları gerekiyor. Bilgi, kültür, korku ve ahlak sorunlarını aşmış insanlar, dini vb. içi boş şeylere asla ihtiyaç duymazlar. Bu aşamaya bir türlü gelinmiyorsa hem o toplumda hem de o toplumu yönetenlerin, kültürel ve ahlak yapılarında büyük sorunların varlığı inkâr edilemez bir gerçektir.
 
İki yüzyıl öncesine kadar dünya hakkında ve dünyada yaşayan canlıların varoluşlarıyla ilgili geniş, net bilgilere sahip değildik. Daha çok bazı felsefeci ve bilim insanlarının sınırlı bilimsel incelemeleriyle yetinilirken, genelde tek tanrıcı dinlerin uydurduğu masallarla toplumlar yaşamlarına yön verdiler. Ve bu anlayış günümüzde hızından fazla bir şey kaybetmeden devam ediyor.1800 ve 1900’lü yıllarından itibaren teknik, kültürel, tarihsel birçok alanda bilimsel gelişmeler sayesinde, doğada nelerin, nasıl gerçekleştiği hakkında somut, sayısızca bilgilerin elde edilmesi düşünen, sorgulayan insanlar açısından değeri ölçülmeyecek kültür hazinesi noktasına ulaştı. Mevcut bilimsel ve kültürel kaynaklar, Homo Sapiens ve Âdem, Havva teorisindeki zıtlığı yeniden daha net anlamamızı sağladı. Aynı zamanda tek tanrıcı dinleri ve tanrıcılığın yeniden sorgulanmasını beraberinde getirdi. Uzun yıllar incelemiş olduğum tarihsel, kültürel, bilimsel analitik kaynaklar içerisinde, özellikle Yuval Noah Harari’nin Hayvanlardan Tanrılara Sapiens kitabı. Alaeddin Şenel’in-İnsanlık Tarihi. Charles Darwin’in-Türlerin Kökeni ve B. Malinowski’nin-Vahşilerin Cinsel Yaşamı adlı kaynaklardan edindiğim bilgiler, benim açımdan değeri ölçülmeyecek kadar yüksektir. Bu vb. kaynaklar ışığında m.ö.20-15 milyon yıllarından itibaren, Hominidler başta olmak üzere Malak Maymun türlerinden insana dönüşüm evriminin, başladığını artık net olarak biliyoruz.
 
Ve bu evrimleşme kronolojik olarak M.Ö.3,0 milyon yıllarında Homo Hubilas. M.Ö.2,5-2 milyon yıllarında Homo Erektus. M.Ö.1,0 milyon ile 200 bin yıllarında Homo Sapienslerin şekillenip insan türü olarak yaşamaya başladıklarını, tüm yönleriyle isteyen herkes okuyup öğrenebiliyor. Bu bilgilerin ifade ettiği insan türü ve insanın yaşam gerçekliğini, günümüzde ormanlarda yaşayan Malak Maymunlarının yaşam ve hareketleri, daha da ileri seviyede evrim göstermiş ilkel insan kabilelerin yaşamları da önemli kaynaklardır. Özetin özeti şeklinde insanın evrimleşmesi bu aşamalarda gerçekleşirken, Tek Tanrıcı Dinlere İnananlar kutsal kitaplarda, ileri sürdükleri dini hikâyelerde ilk insan “Âdem ve Havva’nın”, sözde tarihsel yaşam başlangıcı, en fazla M.Ö.6000’li yıllara tarihlemekte. Homo Hubilas’ı, Homo Erektus’u bırakalım bir tarafa, Homo Sapiens’in arkaileri M.Ö1,0 ve günümüz Homo Sapienleri 200 bin yıl önce yaşadığına göre, semavi dinlerin var etmeye çalıştığı ve gücüne erişilemez gösterilen tanrı, Homo Sapiensler döneminde neredeydi, ne yapıyordu? Âdem ve Havva’yı Tanrı, Homo Sapiens döneminde neden var etmedi? gibi birçok soruların cevabını dincilerin vermesi gerekir. Semavi dinlerin savunucuları, anlattıkları hikâyelerin hiçbir noktasını kanıtlayamadıklarından, metafizik argümanlarda ısrarlarını sürdürmekteler. Bu da art niyetli ve maddiyat düşkünü bir anlayışla, insanlar üzerinde dini psikolojik korkular yaratarak, dinleri maddi çıkarlarında kullanmak en büyük amaçları olduğu gerçeğini açığa çıkarıyor.
Cemal Zöngür
Kaynak Notlar:
B. Malinowski - Vahşilerin Cinsel Yaşamı
(I) Ana Hukukunun İlkeleri. Sayfa 20-21
Trobriand Adalarında anaya dayalı bir toplum düzeni buluyoruz; soy oluş, akrabalıklar ve bütün toplumsal ilişkiler hukuksal olarak yalnızca anaya göre belirleniyor; kadınların kabilenin toplumsal yaşamında önemli bir payları var, bu dereceye varıyor ki ekonomik, törensel ve büyüsel etkinliklerde bile yönetici birol oynayabiliyorlar; böylece gerek aşk, örf ve adetleri, gerekse evlilik biçimi köklü bir biçimde etkileniyor. Bu nedenle öncelikle en geniş anlamıyla cins ilişkilerini incelemek yerinde olacak. Önce törenin ve kabilenin yasasının ana hukukuna temel oluşturan önemli özellikleri ele alınmalı, tabii bunu açıklamaya yardımcı olacak çeşitli görüş ve düşünceler de işlenmeli. Sonra toplum yaşamının başlıca alanlarının —aile, ekonomi, hukuk, ayinler ve büyü— kısaca özetlenmesi gerekiyor; buradan uygun işlerin erkeklere ve kadınlara göre nasıl dağıldığını göreceğiz.
Trobriandlılann hukuk sisteminde en önemli faktör, çocuğa tek başına annenin hayat verdiği, çocuğun oluşumuna babanın hiçbir katkıda bulunmadığı düşüncesidir. Üreme sürecine ilişkin düşünceleri, belli mitolojik ve animist inançlarla da birleşerek, her tür kuşkudan uzak ve kayıtsız şartsız, çocuğun annesiyle aynı özden olduğu, babayla çocuk arasında en ufak bir bedensel bağ bulunmadığı savına varır. (Bölüm VII ile karşılaştırınız).
Yeni varlığa her şeyini onu doğuran anne verir. Bu, yerlilerin sarsılmaz inancıdır ve bunu önemle dile getirirler: "Anne çocuğu kamında besler. Daha sonra çocuk dışarı çıktığında da sütüyle besler." "Anne çocuğu kendi kanından yapar.” "Erkek ve kız kardeşler aynı ettendirler, çünkü aynı anneden gelirler.” Böyle ve benzeri sözler akrabalık sistemlerinin bu en önemli ilkesine karşı yerlilerin tutumunu ortaya koyuyor.
Bu görüş daha da net biçimde, rütüellerdeki, reislik payesindeki, mirasla geçen mevkideki ve büyüdeki kökene, veraset silsilesine ve halefliğe ilişkin kurallarda cisimleniyor, kısacası mal ve payelerin ana baya geçişinin düzenlendiği her yerde. Toplumsal konum haklarında erkekten kız kardeşinin çocuklarına geçer, bu saf anasoylu akrabalık anlayışı, evlilik kısıtlama ve kurallarında, bir de cinsel ilişkideki tabularda büyük önem taşır. Bu akrabalık kavramının nasıl geliştiği son derece etkili ve dramatik bir biçimde ölüm olaylarında ortaya çıkar.
 
Yuval Noah Harari- Hayvanlardan Tanrılara Sapiens
(II) Önemsiz Bir Hayvan sayfa 22-23
Ellerimiz daha fazla şey yapabildikçe ellerin sahipleri de daha başarılı hale geldiler. Dolayısıyla evrimsel baskı avuçlarda ve parmaklarda daha yoğun bir sinir ağı kasların gelişmesini sağladı. Bugün insanlar bunun bir sonucu olarak elleriyle çok ince işleri yapabilir, özellikle de karmaşık aletler üretip bunları kullanabilirler. Alet üretimine ilişkin ilk kanıtlar 2,5 milyon yıl öncesine aittir ve alet üretimi ve kullanımı, arkeologların eski insanların varlığını tanımalarındaki temel ölçüleridir.
Bununla birlikte, iki ayak üstünde yürümenin dezavantajları da vardır. İlkel atalarımızın iskeletleri, milyonlarca yıl boyunca dört ayağı üstünde yürüyen ve görece küçük kafası olan bir canlıdan evrilmiştir. Dik pozisyona geçmek büyük bir zorluktu, özellikle de iskeletin çok geniş kafayı desteklemesi gerektiğinde. İnsanlık geniş görüş açısının ve becerikli ellerinin bedelini sırt ağrıları ve boyun tutulmalarıyla ödedi.
Kadınlar daha da fazlasını ödemek zorunda kaldı. Dik bir duruş daha dar kalçalar demekti ve bu da doğum kanalını daraltıyordu, üstelik aynı bebeklerin de beyni giderek büyüyordu. Doğumda ölüm, dişi insanlar için ciddi bir sorun haline geldi. Bebeklerinin kafası ve beyni daha küçük olduğundan, erken doğum yapan kadınlar daha çok hayatta kaldı ve daha çok çocuk sahibi oldular; doğal seçilim bu şekilde erken doğumlara hayatta kalma şansı verdi. Elbette böylelikle diğer hayvanlara kıyasla insanlar, pek çok hayati öneme sahip sistemleri henüz tam gelişmemişken erken doğar hale geldiler. Bir tay doğumdan kısa zaman sonra yürüyebilir, bir yavru kedi birkaç haftalıkken annesi yiyecek arayışı sırasında onu yalnız bırakabilir. İnsan bebekleriyse yıllar boyunca yardım, bakım, koruma ve eğitim için büyüklere muhtaçtır.
Bu durum insanlığın olağanüstü sosyal becerilerine ve kendine özgü toplumsal sorunlarına ciddi katkı yapmıştır. Yalnız yaşayan anneler eteklerinde yardıma muhtaç çocuklarıyla kendileri ve yavrulan için gıda ararken çok zorluk yaşamıştır. Bir çocuk büyütmek, ailenin diğer üye ve  komşuulardan sürekli yardım almayı gerektirir, bu yüzden bir insanı büyütmek için bütün kabileye ihtiyaç vardır.
 
Alaeddin Şenel- İnsanlık Tarihi
(III) G: Nereden Nereye? Sayfa 15-48
Anadizin (Kronoloji) 1. Büyük Patlama’dan günümüze (ZÖ olarak)
13,7 milyar Büyük patlama ile maddenin evriminin başlaması.
3,5 milayr, canlılığa geçiş ve tek hücreliler.
1,2 milyar, cinsel yolla üremeye geçiş.
700 milyon, ilk hayvanlar; bitki-hayvan farklılaşması.
600 milyon deniz çokhücrelileri (Omurgasızlar)
500 milyon Yaşamın karalara geçişi
400 milyon balıklar (soluk alıp veren hayvanını)
225 milyon yeryüzünde Sürüngen (dinozor) egemenliği
200 milyon eski memeliler
100 milyon yeni, eteneli (plesentalı) memeliler
70 milyon prosimiyen (ağaçsivrifaresi) kemirgen memeliler
65 milyon çevre bunalımı (dinozorların yok oluşları
60 milyon primat'lar (iri beyinli "yüksek memeliler"j
55 milyon adapiforme'ler (ötekilerine karşı duran başparmaklılar)
50 milyon simiyen'ler (maymunlar)
40 milyon haplorhin'ler (göz çukurları önde olup üç boyutlu görebilen primat türleri)
30 milyon antropoid'ler (insana yaklaşan yüksek primatlar)
25 milyon catharhin'lcr (insanınkine benzer diş yapısı bulunan Eski
Dünya maymunları)
20 milyon Hominoid'ler (insanımsılar)
15 milyon ape'lar (kuyruksuz Eski Dünya iri maymunları)
7,5 milyon Pongit'lerin (Orangutan) soyağacının ayrılması
6,0 milyon Panida'ların (Goril, Şempanze) soyağacının ayrılması
5,0 milyon Hominid'ler (insansılar)
4,5 milyon Hominiyan'lar (iki ayaklı Hominidler)
3,0 milyon Homo (insan) cinsi ve onun Homo Habilis türü
2,5-2 milyon Homo Erectus  
1,0 milyon Homo Sapiens (Arkaik) türü
200 bin Çağdaş Tipte Homo sapiens (bugün var olan tüm ırklar)
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...