CHP'de Yaşananların Sosyolojik, Tarihsel ve Felsefi Analizi -1-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kurulduğu günden itibaren,

başta kendi içerisinde ve Anadolu toplumu ile, derin bir doku uyumsuzluğuna sahiptir. Bu uyuşmazlık din, siyaset, ekonomi, felsefi ve kültüreldir. Bu çelişkilerin neler olduğu detaylarıyla açıklanmıştır.
 
Gerçek demokratik hukuk devletine geçmeyen sistemlerde, siyasi partilerin çoğu birlikte yaşadığı farklı etnik ve kültürel toplulukların hukuki ve insani haklarını, çıkarları gereği ya inkar etmişlerdir ya da görmezden gelip yasaklamıştır. Bu da hem toplumda hem de siyasi partiler içerisinde polemik, hizip, didişme ve kavgaların yaşanması demektir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bu zamana kadar, sürekli iç çatışma ve hizipleri en çok yaşayan siyasi partidir. CHP’yi makale konusu yapmamdaki en önemli sebep, kendisini sosyal demokrat, laik ve çağdaş gösterdiği halde, diğer dinci ve ırkçı partilerden daha fazla narsist olmasıdır. Böyle bir siyasi partinin felsefi analizi, daha geniş ve derince ele alınmalıdır.
 
Türkiye Toplumu ve CHP Kitlesinin Sosyolojik Analizi:
Selçuklular ve Osmanlı da dahil, Türkiye’de Türk, Kürt, Süryani, Çerkez, Gürcü, Laz, Hemşin, Boşnak, Sırp, Arnavut, Rum, Ermeni Yahudi, Makedon ve Araplardan oluşan halklar topluluğundan ibaret bir devlettir Türkiye. Adları verilen bu halkların kendilerine has anadilleri ve bu dille yaşattıkları farklı kültürleri mevcuttur. Anadolu’da Osmanlılar döneminde Türk nüfus 6 milyon civarındayken, bugün bu halk en fazla 15 ile 20 milyondur. Türkçe gramatik yapının dışında, Türklerde diğer halklar gibi devşirme mantık doğrultusunda asimile edildi. Hepsinin dinsel inançları farklıyken, Selçuklular, Osmanlı ve Cumhuriyet tarafından, Çöl Bedevisi Arapların icat ettiği İslam Masallarıyla Müslümanlaştırıldılar. Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet demokrasi dışı devlet olmalarına rağmen, Araplarda dahil sömürüsü altına aldığı toplumları kendi dil kültürüyle asimile edeceği yerde, kendileri Çöl Bedevisi Arap İslam masallarıyla kendi kendilerini asimile ettikleri gibi, birlikte yaşadıkları halkları da aynı çirkin akıbete uğrattılar. Bu yapılanın adı Devşirme Türklüktür. Devşirme Türklük; Türk adı ve Türkçe Gramatik yapı kullanılsa da Arap İslam adıyla başta gerçek Türkler devamında, diğer halklar devşirmeleştirildiler. Bunun daha can alıcı kaynaklarını şu şekilde sırlamak mümkün.
 
Günlük yaşamda ve eğitim dilinde kullanılan kelime ve cümlelerin en az % 85’i Arapça başta olmak üzere, Farsça ve diğer yabancı dillerden devşirilen kelimelerden oluşması. Aynı şekilde günlük konuşmalardan tutalım, utanma, ahlak, güven, namus, söz verme, ticari ilişkiler ve siyaset gibi her türlü insan ilişkilerini belirleyen kelime, ifade ve sözcüklerin, Arapça ve İslam kurallarından oluşması. Devamında bireylerden tutalım topluluklar, siyasetçi, devlet adamı vs. bilerek ya da bilmeden her türlü yalanı, hileyi yaptığı halde, cami ya da evinde ibadet ettiğinde, Allah bu günahlarını affedeceğine inanılması, Çöl Bedevisi Arap cambazlığından başka ne olabilir  ki bu? Dünyada eşi benzeri görülmemiş yalana dayanan bu Arap İslam masallarının, Türkiye’de temel kültür olarak yerleşmesi, Anadolu halklarının kültürel genlerini tamamen dejenere etmiştir. Bedevi Çöl masallarının bizim gibi toplumların iliklerine kadar yerleşmesinin gerçek adı, Devşirme İslam Türklüğüdür.
 
Devşirme Türklük;  kendisi gibi diğer halkları da aynı şekilde dilsiz, kimliksiz, tatsız ve tuzsuz, bırakıp, ne olduğu, kime benzediği belli olmayan ucube bir topluluktan ibarettir. Türkiye’de 86 milyonu oluşturan insan toplulukları içerisinden, sadece 15 veya 20 milyon etnik olarak  gerçek Türk kökeninden gelmektedir. 60 milyonu oluşturan insanların hiçbirisi, Türk olmadığı gibi 13 farklı halklardan oluşmaktadır. Ve bu halkların anadilleri başta olmak üzere inanç ve diğer kültürel değerleri tanınmadığı gibi, zaman zaman katliamlarla korkutularak Devşirme Türlüğü kabullenmeleri sağlandı. Tanınan tek şey Türklük adına sadece Türkçe Gramatik yapıdır. Bu da Arap İslam din, kelime ve kurallarla etkisizleşip, Türkler bile sözde kendi devletlerinde Arap İslam Devşirmeciliği ile asimile edildiler. Diğer halkların durumuysa daha da içler acısı. Türk Devletinde, Türkler asimile oluyorsa bunu gerçekleştiren siyasi anlayışların devletin yönetim alanlarında, ne gibi kötülükler yaptıklarını, yapacaklarını tahmin etmek bile zor. Dünyadaki asimilasyoncu birçok devletler, ya kendi dil ve inanç kültürlerini koruyarak demokrasiye doğru yol almışlardır, ya da birlikte yaşadığı halkları asimile ederek, bütünlüklü bir ulus inşasını gerçekleştirmişlerdir. Türkiye Devlet Yönetimi ve CHP başta olmak üzere, farklı siyasi partiler, kendileri devşirme olduklarından bütünlüklü ulus veya bir üst kültürle birlikte alt kültürlerinde yaşatılacağı demokratik ulusal yapıyı hem beceremediler hem de buna hiçbir zaman izin vermediler. Bu yüzden ne demokrasi ne de anadillere dayanan gerçek kültürel yapı, bu ülkede hiçbir zaman söz konusu dahi edilmedi. Türkiye’de kendi kültürel değerlerine dayanan bir ahlak ve yaşam biçimi olmadığından, her katman içerisinde ve de devlet yönetiminde her türlü yalancılık, hile ve dolandırıcılık en ufak engelle karşılaşmadan resmi politika halini aldı.    
 
Halbuki insanı insan yapan anadil ve bu dille geliştirilen kültür, her farklı halk için hava, su, yemek ve içmek kadar önemli bir değer iken, halklara anadilleri kimlik kazandırır. Anadilin dışındaki diğer mesleki ve sanatsal kimlikler, sadece bireyi ilgilendirdiğinden bunların toplumsal kimlik değeri kazanması söz konusu edilemez. Aynı zamanda anadiller geliştirildikçe felsefe, bilim, sanat vb. insani yeteneklerin gelişmesi demektir. Bunu yasak etmek, asimile yapmak, aşağılamak, dünyada yaşatılan en iğrenç faşizm türüdür. İnsanın bu temel haklarına saygı duyan devletler, demokratik anayasalar yaparak birbirlerini rencide etmeden insanca nasıl yaşadıklarına herkes gözleriyle şahit oldu. Türkiye en az 14 farklı etnik ve dil kültürüne sahip topluluklardan oluşan bir devlet olduğu halde, başta bu devleti kuran ve kendisini çağdaş gören Cumhuriyet Halk Partisi, bu halkların dil ve inanç kültürlerini yasaklamakla yetinmeyip, çeşitli zaman dilimlerinde katliamlar yapıp, aşağılamakta hiçbir sakınca görmedi. CHP’nin önemli taban kitlesini oluşturan Aleviler, devlet dairlerinde, CHP merkezlerinde ve topluluk içerisinde, Aleviyim demekten korkan psikolojik hastalığa, CHP sayesinde yakalanmıştır. Bu durum sadece CHP ile kalmayıp, diğer dinci ve ırkçı partilerde de aynı  uygulama devam ettirildi.
 
Başta CHP sahte laiklik, çağdaşlık ve devşirme Türklükle, diğerleri ise Türk İslam ümmetçiliği propagandasıyla, önce Türkleri devamında farklı kültürden halk topluluklarını asimile edip, Arap İslam Devşirmeciliği ile kendilerine kul yaptılar. Bir parti, bir topluluk ya da birey kendisi olmaktan vazgeçip, dünyanın en geri bağnaz İslam kültürüne özenip, onu olduğu gibi kabul ederken, bu mantıkla toplumu eğitip yönetmesi hem kendi içinde hem de toplumun birbirine düşmesi demektir. Resmiyette herkes ne kadar kendisini Türk görse de gerek siyasal ve devlet işleyişinde gerekse halklar arasında, tüm kültürel farklılıklar olduğu gibi kendisini her zaman kötü hissetmektedir. Bu yüzden istisnalar dışında bireyler ve topluluklar birbirine karşı samimi bir ortamı gerçekleştiremedi. Sünni Aleviyi dışlayıp katliama uğramasına göz yumdu. Sünni ve Alevi Kürt ve Türkler, Kürt ve diğerlerinin katliama uğramasına karşı ciddi bir duruş göstermediler. Televizyonlardan ve sosyal medyadan herkesin bildiği gibi, insanlar en ufak bir anlaşmazlık ve problemde, birbirine karşı sürekli düşmanlaşmakta. CHP’deki tüm çekişme, didişme, birbirine ayak oyunları, arkadan hançerlemeler, bir asırdır halkların öz değerlerini inkar edip, Arap İslam kültürüyle yönetmesi neticesinde yaşanmakta. 
Cemal Zöngür
Kaynaklar:
Ali Püsküllüoğlu- Türkçe Sözlük, Yapı ve Kredi Yayınları.
Yalçın Küçük- Türkiye Üzerine Tezler  5 Cilt, Tekin Yayınları.
Yalçın Küçük- Aydın Üzerine Tezler 5 Cilt
https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9F-Dil_Teorisi
Atatürk'ün talimatıyla Güneş-Dil Teorisi hemen Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde okutulmaya başlandı ve İbrahim Necmi Dilmen, Hasan Reşit Tankut, Saim Ali Dilemre, Agop Dilâçar, İsmail Hami Danişmend, Agop Dilaçar, Ragıp Hulûsi Özdem gibi dilciler bu konu üzerinde çalışmaya başladılar.   
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki
İttihat ve Terakki Cemiyeti (Osmanlıca: اتحاد و ترقی جمعيتی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Cemʿiyeti; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Derneği), sonraları İttihat ve Terakki Fırkası (Osmanlıca: اتحاد و ترقی فرقه سی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Fırḳası; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Partisi), Osmanlı İmparatorluğu'nda İkinci Meşrutiyet'in ilanına önayak olup 1908-1918 yılları arasında faaliyet gösteren, 21 Mayıs 1889 tarihinde[5] kurulmuş bir siyasal hareket ve siyasi partidir. Triumvira sistemi ile yönetilen bir meclis yapısında egemenlik sürmüştür.[3]
Başlangıçta devletin anayasal düzene tekrar kavuşmasını ve Meclis-i Mebûsan'ın tekrar açılmasını amaçlayan gizli bir dernek olarak kurulan örgüt; anayasanın kabul edilip İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra iktidarı denetleyen bir siyasî parti (İttihat ve Terakki Fırkası) halini almış; 1913 yılında Bâb-ı Âli Baskını'ndan sonra ise yönetimde hakim olmuştur. Üyeleri İttihatçılar olarak anılır. Cemiyetin 1918 yılında kendini feshetmesinden sonra üyelerinin önemli bir kısmı Millî Mücadele'de yer almıştır.
İttihat ve Terakki, bir siyasî hareket olduğu kadar bir devrin ve bir kuşağın adı olarak kabul edilir.[6] İttihatçılar, kendilerinden önce gelen Yeni Osmanlılar kuşağının devamıdır; kendilerinden "Jön Türkler" diye de bahsedilir. Ancak "Jön Türkler" ifadesi yalnızca İttihatçılar'ı değil dönemin diğer muhalif kesimlerini de kapsamak için kullanılmıştır.
 

Kategori: 

Yorumlar

Aydın Can kullanıcısının resmi

Aydın Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Eline sağlık Hocam.Yazıdan çikarttigim sonuç,bilimden mantıktan, insanı değerlerden uzaklaşınca, insanın hangi inanca ve hangi ideolojiye bağlı olursa olsun.Çürume devleti ve toplumu,gericileştoriyor ve diktorlüge çöküşe zorluyor.

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...