İzmir Fuarı

Oya Uslu kullanıcısının resmi
Dedem hariç ailecek fuara geldik. Burası öyle kalabalık, öyle kalabalık ki, içeri girmek için bile kapısında uzun süre bekledik. Ağabeyim bilet kuyruğundayken biz kenarda durduk. İçeri girerken burada da sinemada olduğu gibi özellikle çocuklar, hatta bazı büyükler bilet almadan kaçma girişiminde bulundular.

Çoğu da bunda başarılı oldu. Bu son derece do­ğal karşılanıyor, kimse böyle yapanları ayıplamıyor.
Fuarın Basmane girişinde iki sıra boyunca pal­miye ağaçları uzanıyor. Bunlar ışıklandırılmış, masalsı bir hâle bürünmüşler. Her yer ışıl ışıl… Her şey öyle gü­zel ki: Ağaçlar, sergi salonları, satış yerleri... Tüm insanlar sakin, huzurlu, neşeli… Dertlerini evlerinde bırakmışlar. Burada gezecek, eğlene­cek, yarınlarını düşünmeden para harcayacaklar. Öyle ya, senede sadece bir ay fuar açık ve bu süre içinde burayı an­cak birkaç kez ziyaret edebilirler. Öyleyse eğlenmek haktır bu gece, bu harika yerde herkes mutlu olmalıdır. Biz de öyle dü­şünüyoruz. Se­vinçle yürüyor, satış yerlerinde sergilenen ürünlere bakıyoruz.
Az ilerleyince Lunapark göründü. Heyecanla içeri girdik, mahşeri kalabalığa karıştık. Her şey burada çok fazla ışıklandırılmış. Her oyuncağın kendine özgü müziği var. Hepsi de bangır bangır. Ama bu atmosfer ho­şu­muza gidiyor, kendimizi masal âlemindeymiş gibi hissediyoruz. Burada herkes çocukluğuna dönüyor. Oyuncaklar binen insanların korku sınırlarını zorluyor, hepsi çığlık çığlığa bağırırken aynı zamanda büyük zevk de alıyorlar.
Çevreme bakınırken orta yaşlı bir köylü ilgimi çekti, onun yü­zün­deki şaşkınlık çok hoşuma gitti. Eminim ilk kez İzmir’e geldi, Lunapark’ı gördü ve eminim az sonra bu oyuncaklardan birine binecek. İşte işte, yanılmamışım! Adam bilet kuyruğuna giriyor. Aynı anda kız kardeşim de babamı dürttü, Atlı Karınca’ya binmek istediğini söyledi. İnsan de­nizinin içinde ya­vaşça ilerledik. Babam bilet aldı. Fulya atın üzerinde prensesler gibi döner­ken biz neşeyle ona el salladık. Annemle babamın gözlerinde ise bizi okula gönderirken ya da okulda şiir okuduğu­muzda bizi izledikleri zamankine benzer gururlu, hoş bir ışıltı gördüm. İkisinin de yüzünden mutluluk akıyor.
Ağabeyimle ben de her zaman olduğu gibi çarpı­şan ara­balara bindik. O dümen kısmına geçti, ben yanına oturdum. Gaza bastık. Bir sürü kişiye çarptık. Başkalarının bize çarpmasını ani manevralar yaparak kimi zaman en­gelledik, kimi zaman tosladık. Her toslayışta kahkahalarla güldük.
Annemle babam da dönme dolaplara binmek istedi. Oraya yöneldik. Buradaki kuyruğun ucu bucağı görünmüyor. Beklerken biz bile dönme dolaba ilk kez görüyormuşuz gibi baktık. Onun yüksekliğine hayret ettik. Nihayet sıra bize geldi. Dönme dolap yükseldi, yükseldi, tam tepeye çıktı. Burada korkmadık desem yalan olur. Bir kaza olsa da aşağı düşsek paramparça oluruz. Ama manzara ha­rika... Aşağıda insanlar karınca gibi görünüyor. Hatta diğer oyuncaklar bile küçücük; öyle ki paraşüt kulesi bile. Ah! Her yer ayaklar al­tında şimdi. Ve biz biraz hoşlanıp biraz korkarken birbirimize sokuluyor, bir sevgi yumağı oluşturuyoruz.
Neşeyle Lunapark’tan çıkıyoruz. Hemen karşı­mızdan tren geçiyor. Fuarın treni öyle se­vimli ki… Kü­çük odacıkların içinde insan­lar Takur tukur, takur tukur… sesleri eşliğinde pen­cereden dışarı gülümseyerek bakıyor, hiç tanımadıklarına el sallayarak çocukça bir heyecanla mutlu oluyorlar. Trenin düüüt, düüüt” sesleri harikalar dünyasına gidişi çağrıştırıyor. Bu mutlu dünyaya biz de gitmek için bilet alıyoruz. Evet, Alis Harikalar Diyarına gidiyoruz.
Yeniden gezerken buradaki köylülerin çokluğu ilgimi çekiyor. İzmir’de şu anda pek çok ailenin konuğu bulunuyor, onları gezdiriyorlar. Bizim ne­redeyse hiç köylü akrabamız yok. Baba tarafım zaten İzmirli. Annemse çok küçükken Yu­goslavya’dan göçmüş. Daha sonra gelen akrabaları da ya İz­mir’e ya da Salihli’ye yerleşmişler. Dedem bazen Salihli’ye gidi­yor ama onlardan bize yatılı gelen neredeyse hiç ol­muyor.   
Her neyse... Şu anda yakınımızdan iki tane ba­loncu geçi­yor. İki tane, çünkü balonlar o kadar çok ki, bunları bir kişinin taşıması mümkün değil. Yolun kenarlarından ortasına yayılmış rengârenk balon­lar, baloncuların arasında yarım yay çizerek gökku­şağına benzemiş. Bu gök­kuşağının gerçeğinden tek farkı renklerinin sıralı olmaması… Fulya bu kez de balon istiyor. Babam hemen alıyor. Uç­ma­ması için kız kardeşimin eline bağlıyoruz.
Ardından sergi salonlarını geziyoruz. Başka ülkelerin ürünlerine ilgiyle bakıyor, burada dağıtılan katalogları alıyoruz. En çok Hindistan Pavyonunu beğeniyoruz. Bu ülkenin çok renkli bir kültürü var. Kumaşları ha­rika… İncik boncuk türünden süs eşyaları da ilginç.
Buradan çıkınca bir resim sergisine giriyoruz. İlgimi özellikle Kurtuluş Savaşını anlatan resimler çekiyor. Kadınları, en çok da savaşan kadınları seviyorum. Resimdeki bebeğini sırtına almış, yaralı askere su içiren anneyi içimden se­lâmlıyorum. Gözlerim pırıl pırıl. İçimin tüm heyecanı, saygısı gözlerime vurmuş şu anda; yüzümü aynada göremesem de hissediyorum.
Bu arada bir sürü kırtasiye malzemesi aldık. Hepsi de öyle güzel ki… Doğrusu babam bu gece çok para harcadı. Ama hiç de yakınmıyor. Babam öyle müş­fik ki… An­nem jarse elbisesinin içinde ne kadar alımlı… Kardeşim elinde balonuyla çok tatlı. Ağabeyim ise babam gibi müşfik ve mutlu.
Gecenin yıldızları üzerimize yağıyor.
PEMBEDEN BAŞKA RENKLER’DEN BİR BÖLÜM. (76 yılında İzmir fuarı)

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...