“Neyse ki gülün yapraklarını yolmadan yetiştin,” dedi Murat, eliyle banktaki gül yapraklarını yere attı, yana kayarak yanında Berna’ya yer açtı.
“Keşke gülün yaprakları yerine dikenlerini koparsaydın,” dedi Berna gülün sapındaki dikenlere dokunmamaya çalışarak. “Dikenler batarsa acıtır.”
“Onları sen gelmeden törpüledim. Mesela, neden buluşmamıza geç kaldığını sormayacağım.”
“Bütün gün somurtmanı istemem Murat. Evde taşınmadan önce son bir işim kalmıştı onu hallettim. Sinan’ın eşyalarını koliledim, sonra da kapıcıya bıraktım, çünkü yeni evimde onları istemiyorum.”
“Fotoğraflar,” dedi. İstemsizce dudağının kenarını ısırdı Murat.
“Onlar çöpte.”
“Vay canına, attın demek! Benim olduklarımı ayırsaydın.”
“Öyle yaptım.”
Murat mırıldanarak şarkı söyledi. “Şinanay, şinanay. Nerede bu fotoğraflar? Gizli bölmeden çıkıp çöpte yer buldular.”
“Bu arada artık randevularımıza geç kalmam. Bozuk saati attım,” dedi Berna. Kolunu uzattı. “Bak,” dedi.
“Saati çıkarmışsın çıkarmasına, ama izi kalmış,” dedi Murat Berna’nın kolunu tuttu. Saatin yerini okşadı.
“Onu da zamana bıraktım. Nasıl olsa bir ömür izi kalmayacak,” dedi Berna kolunu geri çekti. Gülü kokladı. “Bu çok güzel kokuyor.”
“Bahse girerim yakından sen daha güzel kokuyorsun.”
Aralarındaki mesafe azaldı. “Hangi kuş bu? Ne güzel ötüyor,” dedi Berna.
“Müstakbel eşine kur yapan bir kuş olmalı.”
Berna’nın eline dokundu. Berna elini hızla çekti.
“Sen neden böylesin Berna? Farkında değil misin, ben artık Sinan’la senin arkandan değil, senin yanında yürüyorum.” Çantasına sertçe vurdu. Başını eğdi. Kaldırım taşlarını ikişer üçer adımladı. Tarihi alt geçide girdiler. Nemli duvarlardan küf kokusu yayılıyordu. Berna hapşırdı. O sırada bir yarasa çığlık atarak üstlerinden geçti. Murat’a doğru sıçradı.
Murat ona sarıldı. “Korkma yanındayım,” dedi.
Berna, Murat’ın söylediklerine inanmak istiyordu. Bir zamanlar Sinan’a da inanmıştı. Hani neredeydi şimdi o? Belki de yeni sevgilisiyle pazar gezmesindeydi.
“Bu döküntüden seni bir an önce çıkarmalıyım,” diyerek elini tuttu Murat, Berna’nın.
Berna’nın taktığı bilekliğin ipi kavuşan avuçların arasına sarktı. Berna avucunun sızladığını hissetti. Neden hâlâ bileğindeydi? Bunca zaman taşımıştı da ne olmuştu, Sinan geri dönmemişti? Kim bilir hangi kadına bileklikler yapıyordu? Neden bu merak gene içini yemeye başlamıştı.
Çok geçmeden ışığa çıktılar. Gürültüyle bir tren yaklaştı. Murat bir şeyler söyledi ama Berna anlamadı. Beklediler. Tren uzaklaşınca Murat tekrardan konuştu. “Yaseminler, sen de kokuyu alıyor musun?” dedi.
Berna başını sağa sola salladı. Murat onu kokunun geldiği yöne doğru götürdü. Açmaya hazır tomurcukları kokladılar.
Berna bir şey söylemeli miydi? Bir an düşündü. Murat ondan bir karşılık bekliyordu. Başını Murat’ın omuzuna koymalı ya da dudağına bir öpücük kondurmalıydı. ‘Aman Tanrım!’ diye geçirdi içinden, ‘neler de düşünüyorum böyle!’ Utandı.
“Şu bara girelim mi, ne dersin?” dedi Murat.
“Burası önceden harabe değil miydi?”
“Şanslı bir harabe, yetenekli bir ustanın elinden sanat eserine dönüşmüş.”
Cam kenarındaki masaya oturdular.
Murat menüyü Berna’ya uzattı. “Artık farklı tatlar denemenin zamanı geldi,” dedi. İşaret parmağı menüdeki minik bardağın üzerinde durdu. “Tekilaya ne dersin?”
“Neden olmasın. Damağımda hep acımsı tat bırakan rakıyı içmeyeli aylar oldu. Tadı güzel mi?”
“Denemeden bilemezsin.”
Garson tekilaları getirdi. Önce tuzu yaladılar sonra da tekilayı fondip ettiler. Berna’nın dudakları kekremsi tatla büzüştü.
“Beğendin mi?” dedi Murat.
“Farklı ama rakının yerini doldurabilir.”
Murat çantasından bir kutu çıkardı. Berna başını eğdi. Bilekliğin ipiyle oynadı. İpi çekince bileklik söküldü. Bu kadar kolay olmasını beklemiyordu. Bilekliği kavramasına rağmen bazı boncuklar kayıp halıya saçıldılar. Kalan boncuklar dökülmesin diye eliyle bilekliği tuttu. Başını kaldırınca Murat’la göz göze geldi. Murat ona gülümsüyordu. O da gülümsemek istedi ama yapamadı.
Murat zarif kutudan bir saat çıkardı. “Bu senin için.” dedi, “Bozuk saatin izini tamamen kapatmasa da en azından seni geçmişte bırakmaz.”
Berna bilekliği elinden bıraktı. Bileklik halıya düştü, boncuklar sağa sola dağıldı.
“Senin rimelin mi akıyor?” dedi Murat
Berna yanağını sildi. “Bunu beklemiyordum,” dedi. Pencereyi açtı. Derin bir nefes aldı. “Yaseminler ne hoş kokuyor. Kokusu buraya kadar geldi,” dedi. Murat’a yaklaştı. Bileğini uzattı…
Zamanın İzi/ Sidem SAMSUN
“Kusura bakma,” dedi Berna. “Geç kaldım.”
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...