
Bizim en büyük eğlencemiz sokaklarda, ya da kapı önlerinde ve müsait olan her yerde hep beraber oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. O zaman kafelerde, alışveriş merkezlerinde buluşmazdık. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Hatta öyle olurdu ki çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık. Annelerimiz ya da aile büyüklerimiz bu durumu bildiklerinden bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annelerimiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bize bir sürahi su bir bardak uzatırlardı, hepimiz aynı bardaktan kana kana su içerdik. Kısacası evine gidip gelen (…ki; sadece tuvalet ihtiyacı duyan giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi. Anneleri ya da ablaları o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve… olurdu.
Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse paraya dokunmazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi… Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımızda öyle ustura, falçata gibi kesici aletler olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan ya da kulağımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına, özellikle de ayvasına diş atardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık. Azar işitip acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı yaramıza, kaldığımız yerden devam ederdik oyunumuza. Röntgen nedir, ultrason nedir bilmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece, bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işlerimizi. Şimdi evlerimiz var ama içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl, ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar…
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz…
Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara dede, nine diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu. Kapısını çarparak kapatıyor diye çocuğuna kızıp taksitini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana. Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder...
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk.
Hiç düşündünüz mü?
Ali Cemal Türkmen