Eski Dünya Uygarlıklarında Etnik Yapı

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
“Etnik kelimesi” temel anlamıyla dile hitap etmektedir. Zamanla birbirinden uzaklaşıp farklı dil ailelerini geliştiren toplulukların, dil kültürlerini doğal şekilde korumaları en insani eylemdir.

 
Ve dillerin birbirlerini doğal asimilasyonu, her zaman anlaşılır diyalektik bir olaydır. Bunu renk, din ırkçılığına bağlayarak üstün soylulukla tarif etmek faşizmin kendisidir. Faşizmin insanlık düşmanı bir anlayış olduğunu düşünenler, kişi ve toplulukların kimliklerini tarif ederken ırkçı, milliyetçi kelimeleri literatürlerinden çıkarmalıdırlar. Ancak o zaman insanlığa saygı göstermiş olurlar. Hem demokrasi, insan hakkından bahsedeceksin, arkasından üstün din ve rengi yücelten ırkçı kavramları kullanmak, modern insanın en gelişmiş üçyüzlülüğüdür.
 
Etnik kelimesi; hemen hemen tüm dünya toplumları tarafından gerçek anlamının dışında, daha çok renk ve soya hitap eden ırkçılık şeklinde kullanmakta. Bunun nedeni insandaki süperegoist güdünün yüksek derecede menfaat, çıkar ve hükmetme psikolojisinden kaynaklanıyor. İnsanlığa birazcık saygısı olan ülke ve toplumlar, kullandıkları kelimeleri bilimsel gerçek anlamına uygun şekilde ifade etmelidirler. Buna uyulmadığı sürece çoğu kavramlar, insanlar arasında kin, nefret ve düşmanlık yaratmaktan başka bir işe yaramamıştır. Etnik kelimesini soy, din ve renge odaklı art niyetli kullanımlar, genelde geri kalmış ülke ve toplumlarda daha çok görülmektedir. Örneğin Türkiye’de olduğu gibi.
 
Kendilerini Müslüman olmakla en üstün topluluk olduklarına inanan Selçuklular ve Osmanlı, bu dinsel ırkçı anlayışla Türkçe dil, kimlik ve kültürlerini yozlaştırarak ortadan kaldırmalarında olduğu gibi. Arap İslamcılıkla ulusal kimliğini tarif eden Selçuklular ve Osmanlı’nın, hiçbir zaman Türkçe dil ve kültürel derdi olmamıştır. Tamamen yabancısı oldukları Fars İslam ve Arap İslam kültürünü sahiplenmeleri, öz Türk kültür değerlerini gönüllü yozlaştırmışlardır. Bu yoz kültür anlayışını Cumhuriyet yönetimi de benimseyip sahiplenmesi yüzünden, Devşirme Türk İslam Sentezcilik iyice kalıcılaşmış oldu. Böylece kendisini sözde Türk görenler öz dil, kültür değerlerinden habersiz aşağılık kompleksiyle, sürekli başkalarına özenen şabloncu, taklitçi, kişiliksiz ve iradesiz bir topluluk şekline dönüştüler. Sahiplenilen devşirme anlayış sayesinde, on binlerce yabancı kelimeyi kendi diliymiş gibi kullanmakta, Müslüman Türkler hiçbir sakınca görmediler.  
 
Türkçe’de; Arapça, Farsça, Fransızca gibi birçok dillerinden gelen on binlerce kelime, Türkçe diye topluma yutturularak zengin bir dile sahip olunduğu yaygarası, Türk dil değerlerini öldüren en büyük ihanettir. Dünyada devlet imkanına sahip olup, kendi öz dil değerini kendisi yozlaştıran anlayış, yalnızca Müslüman Türklerden başka bir toplumda görülmüyor. Çarpıcı bir örnek; millet veya milliyetçilik kelimeleri Arapça olup, Arapça dini cemaati ifade ederken, sözde Türkler bu kelimeyi alıp insanların soya dayanan kökenlerini tarif eden şekilde kullanmalarında görüldüğü gibi. Irk kelimesinde de aynı anormallik söz konusu.
 
Irk: Arapça ‘İrk’ kelimesinden türetilmiş olup, anlamı herhangi bir bitkinin kök, damar ve soyunu ifade eder. Türkler bitki olmadığına göre etnik yapılarını tarif edecek öz Türkçe bir kelimeyi rahatlıkla türetebilirlerdi. Türk Dil Kurumu (TDK)  Haziretleri, masa başında oturup Arapça vb. kelimelere Türkçe ekler yaparak, Türkçe kelime türetildi yalanıyla toplumu çok güzel uyuttular. Ve bu mantık hâlâ devam ettiriliyor. Etnik kelimesinin icadıysa kısaca şu şekildedir.
 
Etnik: Bir grup ya da topluluğun dil, din, renk, gelenek ve göreneklerini tarif etmektir. Kelimenin etimolojik kökeniyse Fransızca etnic, İngilizce etnicity ve Yunanca ethos kelimelerinden türetilmiştir.
 
Toplumlar kimliklerini tarif ederken hem kendilerinin hem de başkalarının aşağılanmasına yol açacak, suni ya da kimliğe gerçek anlamda etkisi olmayan kavramlara ihtiyaç duymamalıdırlar. Etnik kelimesi bir toplumun kimliğini ifade etmek için kullanılıyorsa, ki bu amaçla var edilmiştir, o zaman insanın kim olduğunu, kimlik, kişilik kazandıran ‘Dilin’ dışında diğerlerine önem verilmemelidir. Dilin dışında etnik yapıya yapıştırılan diğer her şey, birey ve toplumlar tarafından istendiği zaman yok sayılıp ya unutulur ya da önemsenmeyebiliyor. Bu bakımdan etnik kelimesi tamamen “Anadile” dayanmalıdır. Sebebine gelince; hiçbir insan ya da toplum mecburiyet, baskı, asimilasyona maruz kalmadığı sürece anadilini bırakmamıştır. Örneğin din, gelenek, görenek vb. yapılar, herhangi bir baskı altında kalmadan, istendiği zaman rahatlıkla terk edilmiştir ve edilebiliyor. Etnik kavramını modern toplumlar icat etmesine rağmen, temel anlamından uzak kin, nefret, düşmanlık yaratan şekilde kullanımının en çok modern insanlarda görülmesi, Eski Dünya Uygarlıklarından daha art niyetli, samimiyetsiz olduklarını gösteriyor.
 
Eski dünya Uygarlıkları M.Ö.5000 yıllarında Sümerlerle ortaya çıktığı ifade edilirken, M.Ö.7000’lerin sonuna doğru Halaf, Obeyt, Uruk ve Cemdet Nasr adındaki topluluklarla başladığını unutmamak gerekir. İsimleri verilen bu dört topluluğun inanç yapılarının dışında, etnik (Dil) ve ten renkleriyle ilgili hiçbir özelliklerinden bahsedilmez. Sümerlerle başlayan uygarlıkların kullandığı dil, bölge ve yakın çevrede yaşayan tüm toplulukların ortak diliydi. Sürmeler ve de ardılları inançlarının dışında, ten rengi ve dil bakımından birbirlerini ötekileştirme gibi davranışlar görülmezken, ırkçı aşağılamalar modern insanın icadı olarak yine karşımıza çıkıyor. İlk Anatanrıça komünal insan topluluklarda da en ufak ötekileştirme söz konusu değildir.
 
Ne zaman Tek ve Gök Tanrı icat edilmişse, birbirini her türlü aşağılama işte o zaman en iğrenç şekilde yaşanmış ve yaşanıyor. Zira insan toplulukları “Âdem ve Havva Masalıyla” oluşturulan hikâyede, Orta Doğu’nun Aden merkezinde tanrı tarafından var edildiği ileri sürülür. Ki bu tarih en fazla 8 bin yılık bir masaldan ibarettir. Oysa ilk insansı atamız Homo Sapiens, en az 75 bin yıl önce Afrika Kıtası’nda yaşama başlamıştır. Afrika Kıta’sında ilk yaşamın başlamasının nedeniyse, dünyanın coğrafi, iklimsel koşulları önce burada uygun hale gelmesinin sonucudur. Dünyanın geneli canlı yaşamına uygun hale gelirken, aşama aşama milyar yıllar içerisinde ancak gerçekleşmiştir. Bir anda her bölgede canlı ve insan yaşamına uygunluk kesinlikle söz konusu değildi. İnsanın insana yakın bu ilk yaşamının yanında daha önemli bilgi, insanın biyolojik genetik yapısına baktığımızda, etnik soyculuğun ne kadar yanlış, art niyetle kullanıldığı net bir şekilde anlaşılıyor.
 
Doğada yaşayan canlı türler içerisinde insana en yakın olanlar şempanzelerdir. İnsan ile Şempanzelerin genetik ortaklığı %98’dir. Aynı zamanda Şempanzelerin hepsi beyaz deri rengine sahiptirler. İlk insan atamız Homo Sapiens beyaz tenliydi. Homo Sapienslerin bazıları Afrika Kıtası’nda kalmaları neticesinde, deri renkleri esmerleşmeye başlamıştır. Bunun temel kaynağı, güneşin çok fazla etkili bir şekilde insan derisine D vitaminini yansıtmasıdır. Yavaş yavaş Afrika Kıtası’ndan uzaklaşıp, güneşin daha az etkili olduğu bölgelere giden insanlar, ya deri renkleri beyaz olarak gitmişler ya da zamanla beyazlaşmıştır.
 
İnsanlar arasındaki renk (Deri) farklılığı ne metafizikçi şarlatanların ifade ettiği gibi tanrı işidir ne de ırkçı faşistlerin savunduğu, üstün kan soyluluktur. İnsan ve hayvanlar başta olmak üzere hemen hemen tüm canlıların kanı kırmızı değil mi? Buna rağmen esmer ve beyaz tenli diye birbirinden farklı insanmış gibi ırkçı üstün soy kavramıyla aşağı görmek insanlığa, bilime aykırı, zekâ sorunu yaşayanların eseridir bu. Eski ve Yeni Dünya Uygarlıklarında ten rengine dayanan ırkçılık söz konusu değildi. Aksine modern dünya toplumlarında etnik ırkçılık sürekli yüceltilerek yaşandığına göre, medeni yaşam imkanlarına sahip olmak, insan olunduğu anlamına gelmediği bir kez daha bilinmelidir.
 
Başta ifade edildiği gibi “Etnik kelimesi” temel anlamıyla dile hitap etmektedir. Zamanla birbirinden uzaklaşıp farklı dil ailelerini geliştiren toplulukların, dil kültürlerini doğal şekilde korumaları en insani eylemdir. Ve dillerin birbirlerini doğal asimilasyonu, her zaman anlaşılır diyalektik bir olaydır. Bunu renk, din ırkçılığına bağlayarak üstün soylulukla tarif etmek faşizmin kendisidir. Faşizmin insanlık düşmanı bir anlayış olduğunu düşünenler, kişi ve toplulukların kimliklerini tarif ederken ırkçı, milliyetçi kelimeleri literatürlerinden çıkarmalıdırlar. Ancak o zaman insanlığa saygı göstermiş olurlar. Hem demokrasi, insan hakkından bahsedeceksin, arkasından üstün din ve rengi yücelten ırkçı kavramları kullanmak, modern insanın en gelişmiş üçyüzlülüğüdür.
 
Kaynaklar:
Muharrem Ergin- Türk Dili Ders Kitabı. Bayrak Yay.
https://evrimagaci.org/ilk-insan-asla-var-olmadi-5498
Alaeddin Şenel- İnsanlık Tarihi. İmge Yayınları.
Muazzez İlmiye Çığ- Sümerli Lidungurra. Kaynak Yayınları.
Ali Narçın- A dan Z ye Sümerler. Ozan Yayıncılık.
Samuel Noah Kramer- Tarih Sümer’de Başlar. Kabalcı Yayınları.
Trevor Bryce- Hititler. Kronik Yayınları
H. Craig Melchert, Derleyen- Luviler. Kalkedon Yayınları.
Abdullah Öcalan- Uygarlık. Mezopotamya Yayınları.
Yuval Noah Harari- Hayvanlardan Tanrılara Sapiens. Kolektif Yayınları.
Prof. Dr. Louann Brizendine- Erkek Beyni. Say Yayınları.
Prof. Dr. Louann Brizendine- Kadın Beyni. Say Yayınları.
David Eagleman- Beyin Senin Hikayen. Domingo Yayınları.
Alfred Adler- İnsanın Doğası. Payel Yayınları.
J.M. Roberts- Avrupa Tarihi. İnkılap Yayınları.
Donna Rosenberg- Dünya Mitolojisi. İmge Yayınları
Charles Keit Maisels- Uygarlığın Doğuşu. İmge Yayınları.
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...