
Ben seni nasıl sevdim bir bilsen aynaya bakmazdın.
Saçını taramaz, dudağını boyamaz, kendini kandırmazdın. Çünkü ben seni, senden evvel, senden öte, sana rağmen sevdim.
Yok be gülüm öyle değil.
Ne güneşin batımı gibi ne de ekinin başağı gibi. Ben seni gökkuşağının renkleri gibi, ben seni Akdeniz’in mavi suları gibi sevdim.
Nasıl kuğular süzülürse mavi sularda.
Ve bir çocuk pamuk ellerini nasıl uzatırsa mavi sulara. Öyle saf öyle temiz. Ve bir göçebe nasıl sığdırırsa sevdasını ince kıl çadırına. Öyle amansız, öyle umarsız. Ne bileyim ben ne diyeyim. İşte öyle sevdim.
Hangi akşamdı bilmiyorum.
Şehir tek tek karartırken ışıklarını henüz kanatmamıştı tırnakların bedenimi. Ve terin karışmamıştı tenime. İşte ben seni tenimdeki ter gibi sevdim. Dedim ya gülüm. Ben seni senden evvel, senden öte, sana rağmen sevdim.
Günaydın sabah, günaydın yeni doğan gün gibi değil.
Bozkırda susuz yetişen alıç ağacı gibi hiç değil. Ben seni kendini bilmezden evvel, ben seni kendimi bilmezden evvel, ben seni düşlerime girmezden evvel, ben seni evvelden daha evvel sevdim.
Ne öyküler okudum bir bilsen ne romanlar.
Ve gördüğüm en büyük aşklar ortasından başlardı kitapların. Oysa ben seni bitmemiş bir kitabin önsözünde sevdim.
Bir milat versek hayata seni sevdiğim günden başlar benim miladım. Ne İsa doğmuştu henüz ne de Musa’ya inmişti Tevrat. Saklamasaydım seni kendime Tevrat da yazardı İncil de. Ve Homeros, İlyada destanını böyle yazmazdı. Sen Helen olurdun bense Paris, Truva böyle yakılmazdı.
Demem o ki yani. Ne haraç mezat bölünmüştü topraklar ne de Havva’nın haberi vardı Âdem’den. Çünkü ben seni Âdem’den evvel, çünkü ben seni cennet cehennemden evvel, çünkü ben seni bir bilinmezden evvel sevdim.
Veli Bayrak