Üç Yeni Kitap
KADIN ERKEK EŞİTSİZLİĞİ ve TOPLUMSAL YOZLAŞMA
Araştırma
Önsöz
KADIN ERKEK EŞİTSİZLİĞİ ve TOPLUMSAL YOZLAŞMA
Araştırma
Önsöz
Alevilerdeki İnançsal Kafa Karışıklığı:
Orta Çağ ve öncesinde dünya toplumlarının hepsi, siyasi politikalarını dinlerin belirlediği inançsal kurallarla sürdürmüşlerdir. Yeni Çağ’a girilmesiyle din ve siyasetin birbirinden ayrışması gerektiği tartışmaları büyüyünce, 1789’da Fransız Devrimi gerçekleşmiş oldu. Arkasından tüm Avrupa’da burjuva demokratik devrimlerle, din ile siyaset birbirinden ayrıştırılarak modern ulusal siyasi yapılar inşa edilmiş olundu.
Kültürel sosyal yapının sebep sonuç ilişkilerini masaya yatırıp, kendisini sorgulayarak ortaya çıkan sonucun gereğini yapan insan kültürlü, demokrat ve çağdaştır. Bunu yapmayan her birey düşünce ve duygularında birçok olumsuzluğu barındırırken, kendisini sütten çıkmış ak kaşık görendir. Çoğu insandaki bu psikoloji, aşağılık veya yükseklik kompleksinin sonucudur. Bilindiği üzere herhangi bir konuda, kişilere yöneltilen eleştiriler bomba etkisi yaratır. Bu yüzden eleştiri özeleştiri kültürü çoğu toplumlarda doğru düzgün oturmuş değildir.
Çağa uyum sorunu yaşayan toplumların en belirgin özellikleri, sürekli kendi içinde ve çevresiyle birbirini çekiştirme, karalama, aşağılama, kavga ve çatışmaları yaşamalarıdır. Aynı zamanda devleti ve tolumu yönetmek isteyen siyasi partiler, kendi adalet ilkelerine dahi sadık kalmadan, çıkarları doğrultusunda hızlı şekilde değişken, kaygan, ilkesiz politika yürütürler.
İnsanı geri, ukala veya kısmi gelişmiş düşünceyle yaşamasının tek nedeni, dünya devletlerinin tek tanrılı dincilikle birlikte, kapitalist doyumsuz egoyu, temel eğitim ve kültür olarak öğretmeleridir. Ve bunun dışındaki farklı düşünce veya kültürleri önemsiz, geçersiz saymak, adeta insanı anasının karnındayken ukalalaştırmaktır. Üstelik ukala düşünceyi devamlı kılmak için maddi, askeri güç kullanılması, insanlığın namus ve şerefiyle oynamaktır. İnsanlık yaşamında bu gerçeklik varken adalet, ahlak, onur, şeref sahibi olunduğunu düşünmek, en büyük düşüncesizlik ve kişiliksizliktir.
Dili; bilimsel (Lingustik) sistematiğe sahip gelişkin, özgür olmayan toplum ve yönetimlerin, düşüncesi özgür olsa bile, tek başına kimlik kazandırmaya yetmez. Dil ile düşünce bütünlük taşımasına rağmen, çoğu toplumlar, bazen dili bazen de düşünceyi öne çıkarmalarıyla, ikisini de durağan (Statik) şekle sokmaktadırlar.
Bu da süperego hücrelerini pasifleştirip, düşünce hücrelerini aktifleştirmeyi şart koşar.. Ancak insanlık tarihi boyunca süperego hücrelerinin sürekli aktif şekilde çalıştırılması yüzünden, tarihin büyük bölümü hep kanla yazılmıştır.
Yoksa niye yasalara ve dine ihtiyaç duysun ki?
Umut her ne kadar soyut kavrammış gibi düşünülse de kişinin kültür ve bilincine göre somutlukta taşır. İnsan doğasına göre bunun tarifini yapmak gerekirse, doğal duygusal tepkimelerin hepsini içinde barındıran üst yaşam sevinci olarak ifade edilebilir.
Uşaklık ve barbarlık gibi kişilik bozukluğunu var eden yapılardan birisi, insanın düşünce sorgulama mantığını durduran tanrısal korkudur. Diğeriyse her şeye ahlaksızca sahip olma düşüncesinin, resmi devlet politikası olarak yaşatılması. Her iki insanlık dışı bu davranışları özet olarak şu şekilde ifade edebiliriz.