Niteliği Gelişmemiş Toplumların Çağa Uyum Sorunları

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Toplumlar; anadil, düşünce, ahlak, adalet yapılarını geliştirmeden, farklı kültürlere özenerek yaşamaları, niteliksizliğin en derinidir. Her nitelikli gelişimin temeli, tanrıça gibi doğurgan anadile bağlıdır. Dil ve felsefe yerine; din, ırk, ikame modern araçları kullanıp çağı yakaladığına inanmak, temel kültürel yapıları dejenere etmektir.

 
Çağa uyum sorunu yaşayan toplumların en belirgin özellikleri, sürekli kendi içinde ve çevresiyle birbirini çekiştirme, karalama, aşağılama, kavga ve çatışmaları yaşamalarıdır. Aynı zamanda devleti ve tolumu yönetmek isteyen siyasi partiler, kendi adalet ilkelerine dahi sadık kalmadan, çıkarları doğrultusunda hızlı şekilde değişken, kaygan, ilkesiz politika yürütürler.
 
Nitelikli toplumlar; insana kimlik kazandıran dil, düşünce, ahlak ve adaletin evrimsel aşamalarını tamamlarken, ekonomiyi de buna ilave ederek gelişirler. Her çağın özelliğine uygun iç ve dış kültürel dinamik aşamalar geliştirilmeden, dini her şeyin üstünde görüp ekonomik, teknik araçlara sahip olunsa bile, büyük bir yozlaşmadır bu. Geri toplumların yaşamlarına baktığımızda ahlak, kültür, adalet, siyasetleri kaygan ve yalancıdır.
 
Örneğin: Türkiye birçok farklı dil, kültür zenginliğin yanında, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan köprü konumuyla, dünyadaki en hareketli ekonomik sirkülasyona sahip bir ülkedir. Tarımı da buna eklendiğimizde, Asya’nın gelişmiş ülkesi olması gerekirken, yüzyıldır gelişmekte olan devletler listesinden bir tülü çıkmış değil. Tüm bunların ana kaynağında, kendi öz dil, düşünsel dinamiğini geliştirmeyip, Arapça dil ve İslam din kültürünü her şeyin üstünde görüp yaşamasıdır. Diğer taraftan sürekli batılı toplumlara özenti içerisinde yüzeysel hareket etmesi, gerçek ulus değerlerinden uzak, her şeyi hoyratça tüketen dinozora benzemektedir. Böyle bir yapıda hiçbir kültür değeri gelişemeyeceği için niteliksizlik diz boyudur.
 
Halk; her türlü çözümü dinden beklerken, dinin hüküm sürdüğü yapılarda üstünler varlık içerisinde yaşayıp, tebalarını Allah, din, devlet, cennet, cehennemle avuturlar. Dinlerin mantığında insanların gerçek yaşamına hitap eden en ufak gerçekçi kültür değeri bulunmuyor. Her şey yalan ve ütopyadan ibarettir. Başta da belirtildiği gibi diller, düşünsel felsefeyle birlikte doğurgan ve geliştirendir. Dinlerse statik, kısır, yalancı ve her şeyi tüketen tekçi, ırkçı, ukala mantıktan ibarettir.
 
Daha farklı bir örnekse, Amazonlar ve Papua Yeni Gine’deki kabileleri, normal yaşam içerisine alıp her türlü konfora sahip modern araçlarla yaşama ikna edildiğini düşünelim. Bu insanlar modern yaşamı kabullenmiş olsalar dahi, kültürel evrimsel aşamalarını tamamlamadıkları için her zaman, bir tarafları eksik makyajlı kişilikle yaşarlar. Bir kültürün evrimsel aşamasını tamamlanması, hızlı gelişim gösteren toplumlarda yüzyılları alabiliyor. Binlerce yıllık devletleşme geleneğine sahip İran ve Türkiye’yi ele aldığımızda, dine bağlı kültürle yaşamaları neticesinde, çağın gerisinde kaldıklarını günümüzdeki yapılarından net olarak görebiliyoruz.
 
İranlılar zengin kültürleriyle kendi dilini konuşup yaşadığı halde, İslam’ı her şeyin üstünde görmesi  yüzünden hiçbir noktada gelişememiştir. Aynı şekilde Arap toplumu da kendi dilini engelsiz yaşatırken, İslam’ı en büyük yüce kültür yapması, geri kalmalarındaki temel kaynaktır. Bu durum Türkiye’de daha katmerli ve anormal şekildedir. Sözde modern Türkiye devleti, kendi halklarının dillerini sahiplenip geliştirmek yerine Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden dolma kelimelerle birlikte, sürekli İslam’ı yüceltmiştir. Modernlikten dem vurulurken, İslam’ı her şey görmesi, eğitimden tutalım, kültürel değerler, ulusal yapı ve bilimsel çalışmalar şekilsiz, tatsız ve tamamen niteliksizdir.
 
İnsanı geliştirip sosyalleştiren biyolojik yapı, dili ve düşünce yeteneğidir. Dilde, düşüncede her çağa uygun yeniliği geliştirmeyen toplumlar, içgüdüsel ego ve gelişmemiş bilinçle yaşayan sürülerdir. Felsefe; insanın akıllı, mantıklı, doğal özelliğine uygun gelişmesinin formülünü, şu şekilde ifade eder. Öncelikle dil ve düşünceye dayanan eğitimi laik, seküler temelde ele alıp, her türlü metafizik dogmatizmden uzak, bilimsel (Ampirik) deneylerle ancak çağa uygun yaşaması mümkündür der. Bunun yerine dil basit iletişim aracı görülüp dine dayanan kültürün, bilim ve eğitime hâkim kılınması, tüm doğruları yok etmektir. Genel bu belirlemeden yola çıkarak, dünya toplumları içerisinde gelişim gösterenler ile göstermeyenlerin, nasıl bir yol izlediklerini biraz daha ayrıntılarıyla anlamaya çalışalım.
 
Gelişkin hayvanlar gibi işaretleşerek yaşayan ilk insan, Z.Ö.6 milyon yıllarında Afrika Kıtası’ndan çeşitli zaman dilimleri içerisinde, dünyanın diğer bölgelerine yayıldılar. M.Ö.5 bin yıllarına kadar diller, her konuda yetersiz ve gelişmemişti. Yazının icadıyla dil başta olmak üzere düşünce ve yaşam biçimlerinde, niteliksel farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştı. Mevcut gelişmeler içerisinde birçok olumsuzluk görülse de ilk uygarlık adına, büyük önem taşıyordu bu icatlar.
 
Daha sonra Tek Tanrılı dinler, her şeyi Allah’ın belirlediği yalanıyla insanların beyinlerine bunu kazırcasına yerleştirmeleri neticesinde, insanların bilinci gelişmeden öldürüldü. Okuma yazma bilmeyen insanlar Allah, din, peygamber, yüce kral, imparator korkusuyla kişiliksizleştirilirken, tüm imkanları bu efendiler makam, mevki, cinsellik gibi çıkarlarında kullandılar. O günden bu zamana kadar dini her şeyin üstünde gören toplum ve devletler niteliksiz, çağın gerisinde kalmaktan kurtulamadılar. Dünyanın her yerine egemen olan bu anormal din ve düşünce kültürünü, Avrupalılar 1500’lü yıllardan itibaren şu bakış açısıyla aşabildiler.
 
Avrupa ve benzeri devletler, dinin insan için doğal psikolojik bir gerçeklik olduğu, bunun bireysel şekilde yaşanmasının daha doğru olduğuna kendilerini inandırıp, reform ve rönesanla başardılar. Devamında eğitim, kültür, sanat, adalet ve bilimsel çalışmaların önündeki dinsel tüm engeller kaldırıldı. Batılıların çağdaşlıkları bazı adaletsizlikleri içerisinde barındırsa da Türkiye, Orta Doğu, Asya, Afrika ve Amerika Kıtası’ndaki toplumlara göre, ileri olduklarını inkâr edemeyiz.
 
Türkiye ve söz konusu toplumlar, din kültürünü yüce, tek değer görmeleri neticesinde kültürel, ahlak, adalet, ekonomik, teknik, siyasi alanlarda derin anormallik ve karmaşayla yaşamaya devam ediyorlar. Ve her gücü yeten kendi mantığına göre egemenlik kurup talancı, yalancı, sürekli farklı anlayışlara kayan siyasi yapıya sahipler. Bunu 21.Yüzyıla göre değerlendirdiğimizde, en az 300 yıl geri, niteliksizlik içerisinde oldukları gerçeği açığa çıkıyor.
 
Bu toplumlar, batılıların seviyesine gelmeleri için dil, düşünce, ahlak ve adalet yapılarında gerçekçi reform, rönesansları gerçekleştirmeden, bir adım ileri gidemeyecekleri bilinmesi gerekir. Bunu yaparlarken de hemen çok şeye sahip olunacağı hayaline kapılmamalılar. Türkiye örneğinde görüldüğü gibi, evrensel Ahlak (Etik) ve Adaletten (Hukuk) uzak temelsiz, yapay, şekilci sıçrayışla bazı modern araçları kullandığı halde, çağı yakalayamadığı gibi yozlaşma her gün derinleşerek devam ediyor. İnsanlığın, demokrasinin dinamiği olan dil, düşünce, ahlak ve adaletin oturmadığı toplumlarda sınıfsal, siyasal mücadelelerde bir adım ileri gidilmediği görülmüştür. Tüm bunların temelinde, dinin resmi, gayri resmi, direkt ve dolaylı her şeye hükmetmesi en büyük engellerdendir.
 
Kaynaklar:
 
Ali Şeriatı- Dinler Tarihi, Seçkin Yay.
İ. Zeki Eyüpoğlu- Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi, Der Yay.
İhsan D. Dağı-Ortadoğu’da İslam ve Siyaset, Boyut Yay.
Kitabı Mukaddes Şirketi- Orhan Matbaacılık. 
E. Hamdi Yazır- Kur’an-ı Kerim ve Yüce İlmi Hali, Huzur Yay. 
Felicien Challeye-Dinler Tarihi, Varlık Yay.
Yaşar Nuri Öztürk- İslam’ı Anlamaya Doğru, Yeni Boyut Yay.
Charles Keiht Maisels- Uygarlığın Doğuşu, İmge Yay.
Willian M. Mc Neil-Dünya Tarihi, İmge Yay.
Alaeddin Şenel- İlkel Toplumdan Uygar Topluma, Birey Toplum Yay.
İlhan Arsel- Şeriat ve Kadın, İstanbul 1995.
Faik Bulut- Alisiz Alevilik, Doruk Yay.
M. İlin- E. Segal-İnsan Nasıl İnsan Oldu, Say Yay.
Misea Eliade-Şamanizm, İmge Yay.
Sigmund Freud- Günlük Yaşamın Psikolojisi, Payel Yay.
 Eugene Enriguez-Sürüden Devlete, Ayrıntı Yay.
Turan Dursun- Kuran Ansiklopedisi 8 Cilt. Turan Dursun-Din Bu 2 Cilt. Kaynak Yay.
Fuat Bozkurt- İmam Caferi Buyruğu, Salon Yayınları.
Ethem Xemgin- Aleviliğin kökenindeki Ahuramazda ve Zerdüşt Öğretisi, Berfin Yay.
Friedrich Nietsche- Böyle Buyurdu Zerdüşt, İlgi Kültür Sanat Yay.
Musa Şanak-Mezopotamya’da Dinlerin Doğuşu, Aram Yay.
Mircea Eliade- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Kabalcı Yay.
Cemal Zöngür-Din ve Felsefe Açısından Kızılbaşlık, Ozan Yayıncılık
Alaeddin Şenel- İnsanlık Tarihi, İmge Yayınları
 
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...