Dönmeyenlerin Kitabı

Mehmet Söğüt kullanıcısının resmi
Yazar Cem Akgül’ün Noktürn Yayınları’ndan çıkan ‘’Dönmeyenlerin Seyahat Rehberi’’ adlı kitabını bir solukta okudum… Öylesine içtenlikli anlatımı var ki, otobiyografik olduğunu düşünüyorsunuz. Tüm kurmacaların temeli de zaten gerçeklik değil mi? Hayali beslemek ve aktarmak da bilgi gerektirir. Romanı okurken yazarın iyi bir okur olduğu anlaşılıyor. Üç bölümden oluşan kitap bir roman serüveni olarak başlasa da, görsel bir öykü tadındadır.

Ne anlatılırsa anlatılsın, edebiyatta önemli olan nasıl anlatıldığıdır. Roman kahramanıyla kültürel bir geziye çıkılıyor adeta. Roman kahramanı ilkin İstanbul'dadır. Etrafında ise okuyan araştıran ve araştırdıkça yeni mekânlara yelken açan öğrenciler vardır; Kepler yasalarında evrenin ahengini, ussallığını görürlerken, Beethoven’inin 7. Senfonisiyle de güzellikle birleşen ve devinen ruhsal coşku vardır. Anlatılanlardan 1990 sonrası olduğunu anlıyoruz. O yılların politik atmosferi, özgürlük aşkı anlatılırken, kaba bir politik dili aşması, kitabının önemini duyumsatmayı başarmış. Kahramanın aşka demir atarken, bir arayış içinde olduğunu ve olduklarını görüyoruz. Yurdu terk edişle birlikte başlar o sancılı serüven. Kahramanları hüzne gark eden bu arayış ve yurtsuzluk, hem her yerli hem de hiç bir yerli olamamanın acısı her satıra ve sözcüklere sinmiştir. 
    Sonra romanın kahramanı Sofya’ya gidiyor. Bu gidişler esrarengiz bir suskunluk gibidir, iç seslerinde yolculuğa çıkarlarken, her şey politiktir ve romantiktir de. Geniş parklarıyla Sofya bizi kendine bağlıyor. Nikolinka’ya sırılsıklam âşıktır. Nikolinka da gerçek aşkını onda aramaktadır. Çünkü önceleri tiyatro grubuyla Türkiye’den gelen Mehmet Şirin’e âşık olmuştur Nikolinka. Mehmet Şirin’i de bir trafik polisi kafasına sıkarak öldürmüştür. Her duygunun derinlemesine yaşandığı bir dönemdir. Şairin dizesini tersyüz ederek şöyle diyelim: Herkesin zamanı vardı ince şeyleri düşünmeye…‘’Kara gözlüm, ateş gözlüm, korkunç ve güzel gözlüm, ne çok seviyorum seni, nasıl korkuyorum senden, belli ki uğursuz bir saatte tanımışım seni…’’ gibi naif söylemlerin yanı sıra, birlikte oluşlarının erotizmini yapacak kadar cesurdur kalemi. Uğursuz bir dönemde tanımıştır onu. Duygulu ve tutkuluyken, gelgitler içindedir, çünkü Beyrut’a gidecektir. Beyrut’ta bir Ermeni ile karşılaşır. Bu karşılaşmayı trajikleştirmez. Trajikleştirmenin yerine Arsak’ın parıltılı zekâsını yansıtır. Oradan İncil’de adı geçen Biblos’a gider. Geçmişin izini sürer. Yanında iki Kürt arkadaşı da vardır. Şam’a giderler. O parçalanmış yüreğin merkezine. Sıcaktan eriyecek gibi olurlar. Sonrasında Golan Tepeleri’ne yakın bir yere... Bulunduğu çevreden ceza almıştır. Dürzilerden söz eder. O Dürzilerdir ki Kürt coğrafyasından gidenler... Ve orada da yersiz yurtsuzlardır hiçbir kesim onları kabul etmemiştir. "Herkesin bir yeri olmalı ve her yerin kimsesi" der satırları.
   Dönüşü olmayan bir yola girmiştir artık. Bu kez yönü Avrupa’ya dönüktür. Nikolinka’nın izine rastlar. Ardı sıra Floransa’ya gider. Kahraman entelektüel olunca, gezdiği, gördüğü her şey çağrışımlara neden olur,  tarihsel ve edebi bir atmosferde, bir arkadaş, bir dost gibi gezdirir okuru.  Medici ailesinin ve Da Vinci’nin kentidir. Her sokağı ve her yapısı birer sanat eseridir. Medici ailesi yüz yıllarca sanat ve bilim adamlarını desteklemiştir. "Ah Floransa! Kayıp sanat eserleri ve kayıp âşıklar şehri!" diye seslenirken, belki de ulaşmak istediği ülke ve kente mi sesleniyor bilinçaltı ya da kaybettiklerine sitem midir kim bilir!
  Cem Akgül dili iyi kullanıyor, cümlelerinin çatısı sağlam. İyi yazmak, yetenek istediği kadar, çok okumayı da gerektirir. Cem Akgül, bu kitabıyla gelecekte çok daha iyi şeyler yazacağının işaretini veriyor ve ismini çokça duyacağımızı sanıyorum.
 
                                                

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...