Ticaretin Doğuşu, Kapitalizm, Sosyalizm ve Tüketici Analizi -2-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Şunu herkesin kabul etmesi gerekir ki, insan doğru ve bilimsel temelde gerçek bilgilerle eğitilip yetiştirilmediği sürece, dünyanın en tehlikeli vahşi canavarıdır. Bunu tarihler boyunca din ve ekonomik çıkar yüzünden, birbirine karşı yaptığı entrika ve savaşlardan biliyoruz. Gerçek durumun bu şekilde olmasına rağmen, her insanın aynı düşünmediğini, üç karakter üzerinden ele alarak birbirinden ayırmak durumundayız.

 
Kapitalizmin Doğuşu
İnsanın bilinç ve düşüncesi; üzerinde yaşadığımız dünyanın güneş etrafında ve kendi eksenindeki döngüsüne benzemektedir. Nasıl ki bu döngüyle gece gündüz, yağmur, su, rüzgar ve sayılamayacak kadar olaylar meydana geliyorsa, insan düşüncesi de bunun gibi bir üretime sahip.
İnsandaki bu üretimsel çalışkan zeka ve düşünce; öce dini, arkasından tarımı bulmuştur. Daha sonra madeni para, kağıt, kağıt parayla birlikte mekanik araç ve gelişmiş tüccarlığı (Merkantalist) icat etmesiyle, kapitalizme giden yol açılmış oldu.
Bilindiği üzre kapitalizm ana mal ve kârın üstüne kâr (Artı Değer) koymak demektir. Bu düşünce ve yaşamın başlaması, ifade edildiği gibi insanın birçok şeyi doğallığı içerisinde icat edip, farklılaştırmasıyla ortaya çıkan durumdur.
İnsanın bilinç ve düşünce yapısının gelişimi hiçbir şekilde durdurulmayacağına göre, kapitalizme giden yolun açılması da kaçınılmazdı. Böylece kapitalizmin doğuşu demek, dinlerin icadı gibi bir daha ondan kolayca vazgeçilmeyecek ya da onsuz yaşanmayacağı anlamına asla gelmez, gelmemeli de.
Din ve kapitalizm gibi yaşam şekillerini icat eden insan, aynı şekilde daha insanı ve barışçıl bir yaşamı da icat etmesi mümkündür. Ancak barışçıl insani yaşam örneklerini çok az ve bazı yerel topluluklarda görebiliyoruz.
İşte tam bu noktada harikalar yaratacak insan, daha çok canavarca yaşam ve düşünce şekli olan kapitalizmi, neden sürekli yüceltip yükseltmeye devam ediyor?
Bu sorunun cevabında psikoloji, din, devlet ve sermaye (Maddi) gibi dörtlü bir denklemin olduğu kaşımıza çıkıyor. Bunun oluş ve birbirine bağlılığı, doğru, bağımsız, bilimsel ve korkmadan açığa çıkarılmadığı sürece, kapitalizmin gerçek yüzünü insanlar hiçbir zaman anlayamayacaklar.
Ne hazindir ki, psikoloji, din, devlet ve Kapitalizmin birbirine nasıl ve neden bağlı olduğunu anlayıp çözen insan sayısı, sosyalistler arasında bile sınırlıdır. Bunun birden çok nedenleri var. Fakat bu bölümde kapitalizmin dini, ırkı, devleti, insanı ve parayı nasıl kullandığı üzerinde durmaya çalışacağız.
Şunu herkesin kabul etmesi gerekir ki, insan doğru ve bilimsel temelde gerçek bilgilerle eğitilip yetiştirilmediği sürece, dünyanın en tehlikeli vahşi canavarıdır. Bunu tarihler boyunca din ve ekonomik çıkar yüzünden, birbirine karşı yaptığı entrika ve savaşlardan biliyoruz. Gerçek durumun bu şekilde olmasına rağmen, her insanın aynı düşünmediğini, üç karakter üzerinden ele alarak birbirinden ayırmak durumundayız.
Bunlardan ilk sırada gelip toplumun çoğunluğunu oluşturanlar, eğitim ve kültürden yoksun sürekli güçlüye bağlanma ihtiyacı duyan psikolojik olarak korkak insanlardır.
İkinci sıradakilerse, zekasını ve eğitim durumunu çok iyi kullanan şeytani bir avuç kapitalisttir. Bunlar toplumun yoksunluğunu, eğitimsiz ve tanrısal güçten korkmasını, egoist çıkarlarında kullanmaktan asla utanç duymayan ahlaksız kişilerdir.
Üçüncü kategoriyi oluşturanlarsa hümanist, sosyalist, gerçek demokrat insanlar. İfade edilen karakterdeki insanlar sayısal olarak azınlıkta olup, yaşama insani felsefeden bakmaya devam edenlerdir. Toplum tarafından anlaşılmaları zor ve zaman alması, sürekli aleyhlerine olmuştur olmaya devam ediyor.
Kapitalizm hiçbir sınır ahlak ve insani duygu taşımadan, insan psikolojisini çıkarlarında nasıl kullandığının analizini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz.
Kapitalist düşünceye sahip insanlar, amaçlarına ulaşmak için her şeyden önce kutsal bir din ve ırk milliyetçiliğini en büyük ilke sayarlar. Bunlar olmadan kapitalizmin varlığı veya yaşaması hiçbir koşulda söz konusu değildir.
Kapitalizmin gelişmişi veya güdüğü; esasında evrensel hiçbir ticari yasa ve ahlak tanımayan, faize dayanan paradan para kazanır. Bunun alt yapısındaysa, ürettiği ya da sattığı malın gerek ödemelerindeki zamanı faizle değerlendirmesi, gerekse arz ve talebi büyük bir artı değer getirecek silah olarak kullanması.
Buna ilave olarak sözde modern ürünlerin reklamı, moda denen aptallaştırma ve yeni ürünlerin biteceği korkusunun eklemesi, kapitalizmin en büyük kaynaklarıdır. İfade edilenlerin dışında insanın insanca yaşamıyla doğru orantılı ve doğasına uygun hiçbir faaliyet kapitalizmde bulunmaz.
Halbuki para nedir? İnsanın kağıt ve madenden icat ettiği doğal bir madde. Bu neden zaman farkı bahane edilerek faizle insanlığın yaşamını cehenneme çevirsin? Adeta yaşamın ayrılmaz parçası haline getirilen faiz ve döviz kuru, insanı yaratan güçte mi ki, insanlar bu cendereden kurtulamıyor.?
Örneğin bazı gıda ürünlerinin dışında para başta olmak üzere, üretilen birçok malın kolayca çürüme ve orijinalı bozulma gibi bir durumu olmadığına göre, neden her şeye faizli bedel biçiliyor?
Aynı şekilde döviz ve kur farklılıkları bir uydurmadan başka bir şey değil. Bir ülkenin parası diğer bir ülkenin parasından neden yüksek veya kıymetli olsun ki? Hepsi aynı kağıt ve madenden değil mi? Tüm paralar arasında herhangi bir farklılık yaratmadan, ya da tüm dünya ortak bir parayla her işini rahatlıkla sürdürmesinin önünde hiçbir engel yoktur.
Herhangi bir alış veriş durumunda, her ülke ticaret yaptığı devletin parasını rahatlıkla kullanıp, faiz söz konusu olmadan geri transfer edebilir. Paranın elden ele değişmesi neden değer kaybettirsin?
Ticaret ödemeleri doğru mantıklı ve evrensel hukukla ciddi yaptırımlara tabı tutulsa, istisnaların dışına en ufak bir sorun yaşanamayacaktır. Şunun kesinlikle bilinmesi gerekir. İstisnaların dışında en zor koşullarda üretilen ve maliyeti yüksek olan ürünler, bu maliyetiyle insan yaşamını cehenneme çevirecek şekilde asla üretilmez.
Kur taktiği, faiz uygulaması, dövizin yükselip düşürülmesi, her yıl yeni modern ürün üretme, moda adı altında insanların duygularını kullanmanın tek nedeni vardır. Birilerinin sürekli diğerlerini hakimiyeti altına alıp kendi zevk ve çıkarlarında kullanmak için, askeri ve siyasi güçle aptallaştırmaktır.
Kapitalistler bunu hem kendi toplumu içerisinde, hem de dünya toplumlarının gözünde meşrulaştırıp garantiye almak için, şu planlarla hareket ederler. Önce insanların dini korkularını daha da büyütüp kolayca silinip zayıflamaması adıyla, ibadet kurum ve kuruluşlarını teşvik etmeleri.
Arkasından devletin temellerini din, ırk ve maddi üstünlük sağlayan sermayeye bağlı olunduğunu, anayasal ve temel kural olarak topluma kabullendirilmesi. Belirtilen ilkeler doğrultusunda toplumu kendilerine göre yetiştirecek eğitim programlarını kesintisiz devam ettirmesi.
Özetlenen mantıkla devleti yöneten güçler, kapitalizm ve serbest piyasanın her derde deva olduğuna tanrıları kadar inanır ve inandırırlar. Böylece kendini savunma adıyla din, ırk, ekonomik ve askeri yayılmacılığı, demokrasi diye dünyaya yutturmaktan utanmazlar.
İfade edilen düşüncelerle herkesin daha çok para kanacağı yalanıyla, ağızları sulandırıp iyice aptallaştırıldıklarını ne hazin ki çoğu insan bilmiyor. Eğitilmemiş, kültürsüz, yarım akılla yaşayanlar bu yalanlara inandıkları için, kapitalizm tek ve en büyük kurtarıcı olarak görülmeye devam ediliyor.
Dünyadaki devletlerin büyük çoğunluğu din ile devleti birbirinden ayırmadıklarından, insanlar tüm yaşam ve varlıklarının buna bağlı olduğuna inanır. Ve her zaman devletin dediğinin dışında diğer şeylere kolayca itibar göstermeleri, sadık köleler anlamına geliyor.
Laiklik ve Sekülerizmi kabul eden Avrupa ve Batı ülkelerdeyse, din devletin resmiyeti dışında özerk şekilde topluma empoze edilir. Etnik milliyetçilikse, ulusal kültür adıyla devletin resmi görevi olup, sermayenin yayılım durumuna ve güçlüğüne bağlı aşamalı olarak canlı tutulması.
Sürekli insanların bilincine yerleştirilen tanrı korkusu, din, ırk, devlet ve sermaye gücü, kendinden başka tüm kültürleri tu kaka göstermekte utamaz. Arkasından dünyaya karşı demokrat ve barışçıl görünmeleriyse, çirkefiliğin küreselleşmesi demektir.
İfade edilen kapitalist anlayışın dışında, farklı insanca yaşamın mümkün olduğunu düşünen zeki, hümanist, sosyalist ve demokrat insanlar, kapitalizme karşı sürekli bir mücadele içerisindedirler. Ancak tüm iyi niyet ve fedakarlıklarına rağmen, düşüncelerini toplumun çoğunluğuna anlatıp kabul ettirememelerinin sebebini, sosyalizm bölümünde irdelemeye çalışacağız.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...