İnsan Her Mevsim Aşık Olmalı

Alihan Demir kullanıcısının resmi
İnsan her mevsim aşık olmalı

Yeniden küllerinden doğmalı
Onun için sabahlamalı ve
 ona uyanmalı
doğan güneş ne?
giden gün nedir?
o yoksa bu kısırdöngü kemirir
neden bu kadar kalabalık sokaklar
o yetmez mi bir başına hepimize
gözleri yetmez mi?
Sulamaz mı yüreğimizi
Beslemez mi aç duygularımızı
o ağlatır zaten hepimizi
o yeter bize.
Bizi boş ver sen
Gel…
 
İnsan her mevsim aşık olmalı
Yeni bir tele dokunur gibi
Yeni bir sese kulak verir gibi
Geç tüm benzetmeleri
Gözleri yetmez mi?
Saçlarına dokunan rüzgâr
Senin içini yakar…
Neden sabah olmaz
Kaçar uykular…
O gelmez mi?
Keman sesi oraya da gitmez mi?
Kemanı boş ver sen
Gel…
 
İnsan her mevsim aşık olmalı
Masum bir gülüşe dokunur gibi
Sarhoş olup dans eder gibi
Karanlığa ve yalnızlığa
Edebi bir yük yükler gibi
Biraz boynunu büker gibi
Biraz küser gibi
Saklaman gerekiyorsa kusar gibi
Ah ne çok laf dolaşır ağzında
Geç bütün edebi teşhisleri
Diline kilit vur susar gibi.
Zincirleri boş ver sen
Gel…
 
İnsan her mevsim aşık olmalı
Bir şiiri bile olmalı
Anlamsız bir şarkı anlama gelmeli
Tövbeye gelir gibi usulca gelmeli
Diline dolanmalı
Ve herkes duymalı
Bu titreme neden
Bu üşüme neden
Gözyaşı neden
Neden
Bir ruh iki beden
Mevsim bitmeden
Şarkılar gitmeden
Acıları boş ver sen
Gel…
 
 
İnsan her mevsim aşık olmalı
Yerin dibine girsin yeryüzü
Tüm tatları şatafatı
Tatsızım tuzsuzum
O kadar yorgun ve uykusuzum
Mutsuzum
Aç ve çıplak
O kadar kaçak
Her şeyi bu kadar aleni
Bir o kadar yasak
Bağıramamak ve susmak
İkisi hiç bu kadar uzak
Olmamıştı.
Uzağı boş ver sen
Gel…
 
İnsan her mevsim aşık olmalı
Sigara bitmeden
Gece dönmeden
Şarkılar gitmeden
Gözleri için açtığım mevzilerde yenilmeden
Yürek yüreği öldürmeden
Saçlarının örgülerini örmeden
Gözlerin yitmeden
Gözleri sözleri boş ver sen
Gel…
 

Kategori: 

Yorumlar

Hümeyra Gün kullanıcısının resmi

Hümeyra Gün tarafından tarihinde gönderildi

BİR KUMRU HİKAYESİ
Yaşlı kadın gün doğumu ağrıyan belini tutarak yatağından kalktı. Yapacak bir işi , gidecek bir yeri de yoktu aslında...
Eskiden zengin evlerine, temizliğe giderken hep gün doğumu düşerdi yollara...O günlerden kalan bir alışkanlıktı işte...
Son günlerde iyice küçülen adımlarıyla, terliklerini sürüye sürüye lavaboya gitti. Yüzünü yıkarken aynaya takıldı yaşlı gözleri...
"İyice yaşlandın artık Raziye !"dedi...
Eski güzelliğini anımsadı. Kınalı saçlarını ıslak elleriyle sıvazladı...
Aynı küçük adımlarla mutfağa doğru yürüdü.Çayın altını yaktı.
Dolapta kalan tek yumurtayı aldı, tereyağ tabağına uzandı...
Anımsadı.... Yağ iki gün önce pilav yaparken tükenmişti...
"Unutmuşum.." diye mırıldandı.
Son günlerde çok unutkan olmuştu.
Eli bu sefer zeytin yağı şişesine uzandı...Yağ, şişenin dibinde bir iki parmak kadar kalmıştı...
"Onu da akşama yemek yaparım" diyerek, vazgeçti.
Eski,sır atmış mavi çini çaydanlığa su doldurdu... Yumurtayı ocağa koydu. Buruşuk yüzüne bir gülümseme düştü .
Mavi çini çaydanlık..! Çeyizinin ilk eşyasıydı...
"Hala" dediği komşuları Fatma teyzesi hediye etmişti de... Anası kullanmaya kıyamamış kızının çeyizine koymuştu.
Çaydanlığa bakarken anasını, Fatma halasını, eski mahallesini ne çok özlediğini fark etti... Sızılı bir nefes aldı.Boğazı acıdı... Hırıltılı hırıltılı öksürdü.
Evin eksikleri çoktu... Ne sokağa çıkacak gücü vardı ne de yeterince parası.
Çalışırken iyi kötü geçinip gidiyordu... Ama şimdilerde bir kap yemeğini ocağa koyarken nefesi kabarıyor, dizlerinin bağı çözülüyordu...Hemen bir köşeye oturuyor , uykuyla uyanıklık arası dalıp gidiyordu.
Rüyalarıyla, gerçeği de karıştırır olmuştu. Hep de annesini görüyordu.
Uyandığında anasının gerçekten geldiğini sanıyor, kokusunu duyduğuna yemin etse, başı ağrımazdı.
Biraz sonra, bir tepsiye çayını ,haşlanmış yumurtasını koydu , zeytin kavanozundan üç beş zeytin çıkardı , akşamdan kalan ekmeğin ucundan incecik iki dilim kesti...
Dökmemek için, daha da yavaş yürüyerek sundurmaya çıktı...
"İştahım da yok" dedi... Yine içini çekerek , "Yemek yemek için bile, yanında bir yoldaş gerek.." diye hayıflandı.
Eski tahta divanın üstüne oturdu... Bir iki lokma yemişti ki, bir çift kumru uçup geldi yanı başına...
Yediği ekmeğin ucundan onlara da ufaladı.
Kumrular, yuvarlak küçücük siyah gözleriyle ona bakıyorlardı... Gülümsedi Raziye...
İçinden minnet duydu onlara... Yalnızlığını unutmuştu.
Sonra çocukluğunda ninesinin öğrettiği tekerlemeyi anımsadı...Başladı çatallaşmış sesiyle söylemeye...
Guguk guk! guguk guk!
Yağ döktük
Kim döktü
Biz döktük ...
Bir öksürükle kesildi sesi...
Kumrular yüzüne bakarak, "daha yok mu?" dercesine guruldamaya başladılar...
"Var,var..!" dedi Raziye... Bu sefer gözleri doldu... Sonra kumruları unuttu... Çocukluğuna gitti...
*
Daha çok küçüktü... Anası Macit Beylerin fidanlığına çalışmaya giderdi.
Raziye küçük kardeşiyle akşama kadar anasını özlerler. Gelmesini dört gözle beklerlerdi.
Anası yorgun argın gelir ilkin yemeği koyardı ocağa .Bir yandan da hamur yoğurur, yufka açardı..
Yemeği ocağa koyarken hep elindeki yağ şişesini inceler sanki o yağı günlere bölerdi...
Raziye'nin yüreği yanardı hep... "Anam çok yoruluyor...!" diyerek..
Anasının yüzü de hiç gülmezdi... Sertti de...
Bazen kızdığı olurdu anasına... "Beni sevmiyor anam! " diyerek...
Oysa Raziye anasına çok düşkündü.
Sonra,canının çok yandığı o günü de anımsadı...
Komşuları anası yokken bir şişe yağ getirip bırakmıştı...
Sevindi Raziye...
Kardeşine dedi ki;
"Bugün yemeği biz yapalım, anam sevinsin..!"
Baktılar köşedeki küçük sepette biraz biber, iki üç patates vardı.
Raziye anasından gördüğü gibi, onları kızartmak istedi. İki kardeş,yer ocağını çalı çırpı ile yaktılar...
Sacayağının üstüne karalı duvanı dikkatle koydular.
Bi yerlerini yakmadan, iyi kötü kızartmayı yaptılar.
Sonunda iki kardeş, *büyük bir iş başardık!* anlamında, birbirlerine gülümsediler.
Sonra Raziye tabağı tel dolaba koydu...
Kendilerinden büyük el süpürgesiyle evi ,evin bahçesini süpürdüler... Suyu soğutsun diye, toprak testileri bir bir doldurdular...
Güneş batmaya yakın yürekleri pıt pıt atmaya başladı...
Anası yaptıklarını görünce onlara sarılıp, sevinecekti...
Pür dikkat anasının ayak seslerini dinlemeye başladılar...
Avlu kapısı açılır açılmaz Raziye tel dolaptaki kızartmayı eline aldı... Kardeşine de, testiden bir tas soğuk su koymasını söyledi.
Anasının iç kapıyı açmasına fırsat vermeden kapıyı sevinçle açtılar...
İki kardeş bir ağızdan," biz yemek yaptık !" diye haykırdılar...
Anası ilkin şaşırdı , sonra kaşlarını çattı...
Bol yağlı kızartmaya baktı.. Sonra ikisinin de kulağını tutup birer tokat geliştirdi, öfkesini alamadı ...
Oklavayı ararken , Raziye kardeşinin elini tutarak bahçeye kaçtı...
O kardeşini hiç kıyamazdı... Onu hep kollardı.
Anası arkalarından ;
"Ben size, kibritle oynamayın demedim mi, yangın çıkar demedim mi ?
Bu kadar yağla ben bir hafta yemek pişirirdim... Siz ,yokluk nedir öğrenmeyecek misin ?" diye feryat ediyor, merdivendeki terlikleri arkalarından çarpıyordu.
Raziye kardeşini sürükleyerek, kaçarken;
"O yağı komşumuz getirdi.
Biz şişedeki yağı hiç dokunmadık !"diyor...Bir yandan da hıçkırıyordu.
***
Raziye kumruların gurultusuyla yerinden sıçradı... O sırada gözlerinden akan yaşlar, buruşmuş ellerine düştü... Gerçekten ağlıyordu...
Yemenisinin ucuyla gözlerini sildi.
Eliyle yüzüne siper edip, güneşe baktı... Gün dinlenmeye durmuştu...
" Vakit ne çabuk geçmiş" dedi.
Sabahki yağ şişesi geldi aklına... Acı acı gülümsedi :
"Ana ben yokluğu çoktan öğrendim... Artık sana da kızmıyorum" diye fısıldadı...
"Ben seni bağışladım , sen de beni bağışla!" diye devam etti..
Sanki bir an, karşısında anası belirdi... Ona sevecenlikle gülümsedi...
Raziye yine, düş mü gerçek mi anlamadı.
Ekmek kırıntılarını, dolaşıp duran kumrulara serpti. Onlara yine minnetle baktı...
Bir gülümseme düştü yüzüne, sevinçle :
" Anamla barıştık biz! "dedi ...
Kumrular guruldadı, pır diye uçup, karşıdaki elektrik tellerine kondular...
Raziye arkalarından buruşuk elini sallayıp ;
Guguk guk! guguk guk!
Yağ döktük
Kim döktü
Biz döktük
Derken... Anası gün ışığı içinde bir kez daha gülümsedi Raziye anasının kokusunu yine duydu.
Özlemle elini anasına uzattı...
Yüzüne bir pembelik yayıldı...Raziye bir anda gençleşti...
Huzur içinde gülümsedi.
Bir yükten kurtulmuş gibi omuzlarını dikleştirdi.
Derin bir nefes aldı...Nefesi daha ciğerlerine ulaşmadan, uzattığı eli yana düştü.
Teldeki kumrular birden havalandı...
hümeyra gün ____Kayıt Tarihi : 22.7.2020 19:12:00
Görsel :

 

Bunları Okudunuz mu?

04/18/2024 - 15:42
04/09/2024 - 18:27
04/09/2024 - 14:09
01/30/2024 - 12:13
01/29/2024 - 19:13

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...