DİKTATÖR KİMDİR ÖZELLİKLERİ VE SONRASI…

Müslüm Aslan kullanıcısının resmi
Diktatörlük; insanlık tarihi ile oynayan en büyük felaketlerdendir. Ve onlar ile onların hayatlarını anlatmayı satırlar taşıyamaz.

                  Çoğu zaman günlük hayatımızdaki tartışmalarda ve çekişmelerde fikirlerimizi, yaklaşımlarımızı dayatıp hakim kılmaya çalıştığımızda yada daha değişik şekilde gelişen dinlememezliği yada  kendini okuma merkezli fikirsel olarak ısrarlıca sergilenendeğişik zaman ve durumlarda birbirimize “narsiztsin”, “anti-demokratsın”, “diktatör” sün  gibi ithamlarda bulunulduğuna tanık olmuşuzdur. Siyaset ve gündelik hayatiç içe ve etkilerler. Ama birebir sarfedilen belirlemelerin temellerinden çok yoksun ve rahatlıkla kullanıldığını söylemek istiyorum. Çünkü her birinin gerçek anlamda yerini bulması için bünyesinde taşıdığı çok şey var. Bizim özelikle üzerinde durmak istediğimiz diktatör(lük).
 
               Evet, Siyaset ile gündelik yaşam dili birbirinden kopuk değildir verip aldıkları bir çok şey var. Kişilere, gruplara, ufak, büyük güçlere ve iktidarlara bunu diyebilmek için gerçek manada bunun anlamını biraz bilmek, açımlamak ve somutlaştırırsak bu  belirlemeyi nerede ne zaman nasıl kullanmak gerektiğini netleştirmek gerekir. Bunun için ilkin diktatörün anlamını bilmek lazım.
 
            “Diktarörün sözlüksel anlamlarının bazıları
 
            “-Dikta Heveslisi, Zorba Devlet Başkan, Otoriter Başkani: Siyâsî Ve Idârî Yetkileri Elinde Bulunduran.
 
            -Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış kimse. Otokrat, tek başına yöneten.
 
            -Zorba, buyurgan. Dikte eden, emir veren. Mutlak üstünlüğü bulunan yönetici. Yönetimin tek bir kişide bulunduğu sistemdeki yönetici.
 
            -Mevcut kanunları çiğneyerek, örf ve adalet esaslarına aykırı olarak, devleti keyfine göre idare eden devlet adamı. Müstebid.”…Ve genel anlamıyla “Diktatörlük bir yönetim biçimidir ve siyaset biliminde tanımı vardır bu tanıma uyan yönetimlerde diktatörlüktür”.
 
            Kişinin resim çizmesi, şarkı söylemesi daha değişik sanatsal ve kültürel yönlerinin olması, edebi- romantik olmaları onları diktatör listesinden düşürmez. Çünkü kişilik içinde tezzatlık kadar bir çok özellik barındırır ama baskın gelen ve damgasını vuran kişilik ve pratiksel özellikleri vardır, bütün diktatörlerin.
         Diktatörler demiş iken aralarında en fazla adından sözettiren ve tarihe adını zorbalıkla yaptığı katliamlarla yazdıran Hitleri  anlatmak ve özelliklerine değinerek yazımızı sürdürelim.
         Onu anlatmak ve özellikleri ile anlatmak diktaörlerin siyasal yaşamlarındaki pratiklerini özellikleri ile sergiler ve kafamızda diktatürlük tablosunu çizecektir.
 
            Hitler;
 
            “Avusturya asıllı Alman politikacı, siyasi lider, teorisyen ve devlet adamı nasyonal sosyalizmin kurucusu. 12 yıl boyunca Almanya’yı bu öğretiyle yönetmiştir. Bir politikacı ve asker olmanın yanı sıra ressam ve yazar idi. 1933’ten itibaren Almanya Şansölyesi, 1934’ten itibaren ise ölümüne kadar Almanya Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. Bu iki görevi “Führer und Reichskanzler” unvanını kullanarak bir arada yürüttü.
İnsanları çabuk etkiliyebliyordu.
 
            Hitler'in üstün bir insan olduğu lanse ediliyor, konuşmalarındaki tavırlarıyla bunu, onu dinleyen kitleye hissettirmeye çalışıyordu. Çoğu NSDAP yöneticisinin onu saplantılı bir biçimde benimsemesi ve bu yöneticilerin halkla bir araya geldiklerinde kendi iç yapılarının Hitler'e bağımlı olduğunu bariz şekilde göstermesi yapılan propagandanın etkilerindedir. Nazi Almanyası Hava Kuvvetleri Komutanı olan Hermann Göring, Hitler için şöyle demiştir:
 
Vicdansızım ben. Benim vicdanım Adolf Hitler'dir.”
 
            Mimik ve jestlerini ustaca kullanan, konuşmalarında hangi hareketleri yapacağına saatlerce çalışır ve bunları fotoğraflarla kayıt altına alırdı. Mücadeleci bir kişilik sergilemeye çalışıyor ve üstün niteliklere sahipmiş izlenimi vermek için vücut dilini etkin bir biçimde kullanıyordu. Sert bakışlar, ani hareketler ve uzun konuşmalar propaganda amacı ile yapılan ayrıntılardı. Kendisini yanılmaz, hata yapmaz bir lider olarak göstermeye çalışıyor, eskiden savunduğu görüşleri halen sıkı sıkıya savunduğunu belirtiyordu.
Saplantılarla dolu hayatında sanata çok önem vermiş, özellikle resim konusunda kendisini otorite olarak kabul etmiştir. Annesinin ölümünden sonra sulu boya resimler yaparak otel odalarında yaşadığı biliniyor, kazandığı parayla müzeleri geziyor, umarsızca parasını tüketiyordu.
            Opera müziğine saplantılı derecede hayrandı.
            Ölümsüzlük hissi Hitler'in başka bir saplantısıdır. Bu fikre, ondan önce doğan kardeşlerinin ölmüş olması yüzünden kapılmış olabilir. Diğerleri ölürken kendisinin hayatta kalması özel olduğu hissini uyandırmıştır. Kendisini ilahi koruma altında görmesini sağlayan dayanaklardan biri de I.Dünya Savaşı'nda cephedeyken içinden bir sesin yerinden kalkıp başka bir yere gitmesini söylemesidir. Bu içsel sesten sonra bir bombanın terk ettiği cepheye düşmesi ve oradaki arkadaşlarının ölmesi inandığı düşünceyi saplantılı hale getirmesine sebep olmuştur.Hitler'e 42 kez suikast girişiminde bulunulmuştur.
            Siyasal yaşamında telafuz ettiği bazı sözleri Hitler’in;
            “Asla yalan söylemedim, asla başkaları gibi gerçekleşmeyecek şeyler vaat etmedim. İşte bu yüzden insanlar benden nefret ettiler.
            ”Ben Avrupa'nın son umuduydum.”
            ”Biz halkımız için dünyayı karşımıza aldık!”
            Dr. Henry A. Murray, savaş öncesi Harvard Psikoloji Kliniği Direktörüydü. Murray, 1938’de yayımlamış olduğu bir raporda Hitler’in kişiliğini “tepkisel narsizm (counteractive narcism: Olaylara karşı koyan, tepkisiz kalmayan kendini beğenmiş kimse)” olarak tespit etti.
            Dr. Murray’e göre bu tür kişilik yapısında olanlar, gerçek veya hayalî düşmana karşı söz, hakaret veya dürtü ile kolayca uyarılabilirler: Eleştiriye tahammülleri yoktur. Karşısındakine asla tolerans tanımazlar, hoşgörüsüzdürler. Şükran duygusundan yoksundurlar. Kendilerini ifade etme becerileri zayıftır. Başkalarını küçümsemekten, kabadayılık etmekten çok hoşlanırlar. Her olayda suçu başkalarına atma eğiliminde olurlar. İntikam isteğiyle yanıp tutuşurlar. Yenilgiyi kabul etmezler. Aşırı ölçüde bencildirler, daima kendi çıkarlarını düşünürler. Kendilerini çok beğenirler ve kendilerine çok güvenirler. Şaka yapma yetenekleri yoktur.
            Hitler’in iktidarda kaldığı 12 yıl boyunca Almanlar sadece Hitler “ağızları açık” dinlenilmiş Hitler’i Tanrının Alman Milletine lütfu olarak görmüşler, kutsamışlardır. Özellikleri öylesine yüceltilmiştir ki; Hitler’in yönetimdeki hataları görülmemiş ya da propaganda makineleri tesiriyle görülememiştir. Kaçınılmaz son ise  Alman Milletinin tarih önündeki utancı ve felaketi olmuştur.”
           
***                 
 
            Diğer diktarörlerinde hayatları incelendiğinde Hitlerin kini ardında bırakacak vasıflar taşımadıklarını birbirlerini anımsattıklarını görmek mümkündür.O nedenle diğerlerini ele alıp yansıtmak istediklerimizi uzatmamaya çalışacağız.     
           
            Didikleyip okuduklarımızın bir dökümünü yapıp kişilik özeliklerini belirtmeye çalışırken kafamızda çizdiğimiz tablonun röruşlerı tamamlanacaktır.
 
            Dikta eden yaşayan, yaşatan bütün kişilerin hayatlarına bakıldığında birbirine benzer kulvarlardan geçtiklerini görmek mümkündür. Hayatları irdelenerek kişilik özellikleri ortaya serildiğinde kişilik özelllikleri,yaklaşımları, icraaatları nasıldır peki buna bir bakalım.
 
            İlk bakışta vardığımız sonuç; diktatörlüğün güç, yönetim ile alakalı olmasıdır. Bakış, anlama, kavrayış ve yaklaşım çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Diktatörlerde  herşey yüceltilen ve ait kılınan, Önce devlet kademelerinde görevlerde bulunanları görevlerinden, sorumluluklarından ötürü yetkisizlik insiyatifsizlikle sınırlandırmalarla başlar. Otoriter denetimin hepsini tekeline alırlar. Kendi görevinin başlangıç süresi belli ama bitisi belli olmamakla beraber bu belirsizlik için yasalar kanunlar oluşturur. Ki bitiş süresi konusunda kimse aklından geçirsede dile getirme cesaretinde bulunmaz.
 
            Diktatörlerin temel genel geçer  en önemli yöntemlerinden bir tanesi; Düzenli bir biçimde medyanın gözünü korkutmak ve yönetim poltikasının karşıtı teşhire, uyandırmaya yönelik yayınlarını kısıtlayarak, kendisine ise yakın medya cephesini manevi ekonomik ve kadrosal olarak güçlendirip kitleyi istedikleri bilgilerele manipüle ederek durgunluk, hareketlilik, coşku, hüzün ayarını ellerinde bulundururlar.
 
            Güvenlik güçlerinin görevi halkın emniyetini huzurunu ve refahını her şekilde inşa etmek iken, zamanla adeta iktidarın koruyucuları haline getirerek gerektiğinde iktidarı korumak için gözlerini kırpmadan iktidar için halkı kurşuna dizecek kadar politize etmek.
 
            Devletin yetkilerini, etkisini, kendisini destekleyen şirketler ve kişilere peşkeş çektirmek, imtiyazlar sunarak sivil ayakları da bilinçsel ve ekonomik bazda dayanak haline getirmek.
 
            Kendilerinin insiyatifi dışında gelişen her türlü etkili olayı leyhlerine dönüştürmek de diktatörlerin tarihlerine baktığımızda benzer özelliklerdendir. “Reichstag Yangını ile 27 Şubat 1933’te Alman parlamentosunun kundaklanmasıyla çıkan yangının ve bu yangının devletin üst kademelerinde yarattığı korkunun neticesinde, Hitler 24 Mart 1933’te diktatoryal gücünü elde etmişti. Bu yangın ve ardından gelen diktatorya ile birlikte tüm partilerin seçim çalışmaları ve yayınları durduruldu, anayasal hak ve özgürlükler askıya alındı, Almanya Komünist Partisi’nin meclisteki 181 milletvekili tutuklandı.”
            Yasama, yürütme vb. herşeyi elinde tutar. Görünüşte demokrat ama aslında kısıtlamalar ve uygulamalarla “ terör” estirilmiş ve bir korku iklimi yaratılmıştır, diktaör ve dikta yötetimce.
             Demokrasiye ihtiyacı olan bir liderin dilinden” demokratlık” kelimesi düşmediği gibi. Hiçbir zaman diktatör olduğunu kabul etmez. Ve bütün uygulamalarının normal ve olağan olduğunu göstermek içinde genelde “ eğer baskıcı olsaydım, eğer anti demokrat olsaydım, eğer diktatör olsaydım”  lafları eksik olmaz  konuşmalarında, hitablarında.Kalabalıklara seslenmek ve kalabalıklarca onların yüceltilmesi, “baba, kutsal adam, tarihsel kişilik, yüzyılda bir gelebilen adam, tanrının en sevdiği kulu” olarak görülmeleri ve durmadan tek adamlığını ifade eden tezahuratlar, övgüler hoşlarına gitmiştir. Özellikle Ortadoğu halklarında liderler kanla canla yanında olunandır. Ve kalabalıklar ellerindeki anahtarlık gibidir nereye fırlatılırsa oraya düşen, orda dağılan ve kırılan ve kırandır. O ise bunu hep tehdit gibi bir algı yaratarak “ben istersem salarım, ben istersem açarım kalabalıkların kapılarını” , “ama diktatör değilim, bozulmasından yana biri değilim” , “ bu bir sevgi gösterisi, iyi yöneten olduğumuzdandır bu sevgi” diye gösterir kalabalıkların kendisinin gölgesine sığınmasını.
            Kendilerini kusursuz gördüklerinden ve yaptıkları herşey halk ve insanlık adına olduğundan kendilerini çekemeyenler vardır her zaman… Toplum içindeki en küçük çekirdekten ta devletin kademelerine kadar heran ona zarar verebilecekler vardır. Bunun tedbirini de paronayakça ve hergün birşeyler yaratarak, önleme arayışına girer. Önlem içinde hep bir gerginlik bir huzursuzluk vardır, giderilmesi içindir bütün bu çabalar. Herşey uyur ama düşman uyumaz onlarda, düşman yokken de yaratırlar. Bu nedenle aynı psikolojiye büründürdüğü kesimlerin peşinden ayrılmaması içindir bütün çabası.
 
            Onları o günlere getiren güçtür. Güce tapar, kutsallaştırır. Kutsallaştırmanın teorik izahatı içinde kafa yorar.  Kendisini vareden güce inanılmaz yetkiler verir. Ve o gücün yaptığı her vahşet de olması gerekendir. Yoksa tehlike çanları çalardı. Yapılan her vahşet halkın refahına mutluluğuna bir zarar gelmesin diyedir.
            İnsan haklarından, hayvan haklarından ve toplumun düşünsel sosyal haklarından bahseden bütün irili ufaklı güçler, kendi gücünü iktidarını kemirmekten, güzel laflarla toplumun beynine hitap edip düşmanca emellerin büyümesini örgütlemekten öteye gidemeyendir. Engellenmeleri için de ne gerekiyorsa yasal ve baskı anlamında devreye koymaktan çekinmezler.
            Topluma seslenirken hangi duygularına ve düşüncelerine sesleneceğini iyi seçip kamçılayarak seslenirler. Yarattıkları toplum biçimi onlar gibi düşünmeyen herkes düşmanca emeller peşinde koşandır. Korku ikliminde herkes kendilerine benzemek ve kendileri gibi düşünmek zorundadır.
            Yukarıda da değindiğimiz gibi aile çekirdeğinden tutun yanı başına kadar en kilit kademelere kadar  her an herkes kendisine zarar verebilecek düşmanlık sergilemeye aday olduğu gibi toplum  benzeştirmesi amacıyla, yazarlar, sanatçılar da sivil dernek, kurum ve kuruluşlar da hizaya sokulması gerekendir. Çünkü onların sanatsal ve sözsel olarak hizaya sokulmuş ve sokulan “ koyun sürüsü psikolojisi”nden ayrılmaması lazım. Sanatçıların birebir tehdit edilmesi, dıştalanması, teşhir edilmesi, gözaltına alınmaları ve hapishanelerde bekletilmeleri de gereklidir onların gözünde.
 
            Bilmedikleri bir şey yoktur. Çünkü yeryüzüne insanlara çobanlık yapmak için gelmişlerdir. Herşeyi bildiklerinden sadece kendilerinin konuşması ve karşılarındakinin de dinlemesi gerekir. Dinlemeyi sevmezler, anlatmayı kabul ettirip, uygulatmayı ve uygulanmasını severler. Anlattıklarının kalabalıklarca her kelimesinin onaylanması coşkularına coşku katar. Halk nasıl coşuyorsa o noktya yüklenirler. Bağırmayı, vurgularla konuşmayı, konuşmalarına çeşitlilik katmayı ve entel görünmeyi severler. Çünkü bağıran bir lider görünümünden ziyade sürekli uyanık ve tetikte bir lider tablosunun da çizilmesi şart.
 
            Kim neyin ehli ise ve ne ile uğraşıyorsa birbirlerine çok benzerler. Sanatçının sanatçıya benzemesi gibi haliyle diktatörlerde birbirlerine çok benzerler. Askeri darbelerle gelenlerin sayısından daha fazla seçimle iş başına gelenlerde vardır. İlk başlarda normal yöntemlerle ve aldatarak, farklı görünerek ve acındırma yöntemlerini kullanır. Güç kazandıkça yeni güçler elde etmek için, toplum değerlerine uygun yeni yollar üretirler. Psikopatlıklığı ve diktalığı demoratikliği iç içe katarak yürüme cambazıdırlar.
            Kibarlıkları ve incelikleri anında değişip tam zıtlık arzedebilir. Kendisine uymayan her davranışa anında çok kaba bir şekilde tepki koyar. Ama bunları yaparkende bir devleti yöneten devlet adamı adına bir halk adına tavır koyar. Genel çıkarların hesaba katılması sonucu sergilenen davranışlardır ve bilinçli yapılandır. Kinli ve intikamcıdır. Rahatlıkla dün söylediklerini başka zaman temellendirerek inkar edebilir yada hiç söylemediğini söyleyerek yalan söyleyebiliyorlar. Ahlak bekçisi, kurtarıcı oldukları gibi bütün çözüm formülleri yol yöntemleri kendilerinde birikmiştir.
            Bazı gelişmeler karşısında timsah gözyaşı dökerlerken yeri geldiğinde en yakınlarını ve onunla ilişki içinde olanları ezmekten çekinmezler. Bu bir ikaz, bir ders tarzında aslında herkesin gözünün içine sokularak gerçekleştirilirki “ en yakınına bunu yapan, uzağındakilere neler yapmaz” düşüncesi yaratılır.
            Etraflarında kendileri için canlarını verecek insanlar çoğaltıkça onu  baskılarının dozajı artar ve herşey mimiklerine el kol hareketlerine kadar yansır.
            Onların korkuyla ve her an zarar görebilecekleri endişesinden ötürü, hiçbir şeyi gözden kaçırmaz ve unutmazlar. Ve affediciliği barındırmazlar. Siyasi kişiliklere karıştıkları gibi en küçük nüvelere nufuz edecek şekilde her konuda herşekilde herkese müdahale etme hakkını kendilerinde gören o halkın babasıdırlar. Yetmediği gibi hem siyasal hemde sosyal hemde ahlaksal olarak daha değişik ülkeleri, halkları da eleştiren kusursuz yöneticidir.
            Özgürlükler ve özgünlükler keşmekeşlikten ve iktidar karşıtlığını örgütlemeye sürükler. Kafa karışıklığını önlemek adına. Ses, renk olabilecek ne varsa önünü kapatır, kısarlar. Soldururlar.
            Gazetelere, dergilere, tv lere karıştıkları gibi. Gazetecilere  ve her yayının içindekine karışmak gibi. Kendisinin sesine akabilecek olana özgürlük tanırlar. Geride kalan ne varsa üzeri örütlmesi ve yolları kesilmesi gerekendir. O ülkede iletişim ve görsel alanda halka seslenen ne varsa hepsi onun adıyla anılmalı. İnsanların kalkışları, oturuşları, gündüze, geceye başlamaları onunla anılmalı. Nerden, neden konuşulacaksa ona ait bir şeyler  olmalı içinde.
            Bu kişilik özelliklerinin yumağı ve zıtlıklar içinde lider posizyonunda olan kişilerin aslında normal birer kişiliğe sahip olduklarını söylemek kesinlikle mümkün değildir. Bunun mutlaka psikolojik ve ruhsal anlamında hastalıksal yanlarının da olması gerekir. Normal olmayan iktidar normal olmayan uygulama ve yönetimle başta kalanında anormallıklarının olması gayet normal.
 
            Yalan söylerken kimsenin aksini iddia edememesi onun yalan söyleme yanlarını hastalıklı hale getirir. Ve yalanlarına kendisi başta inanırken diğerlerinin de inanmaktan başka çareleri yoktur ve hatta onun üzerinde tartışmaların gelişmesi onu daha çok kendisinin gözünde profesyonel yalancı konumuna sokar.
 
            Toplum kesimlerini böyle bir cendere içine alan biri kendi narsizminde ve sadistliğinde hipnotize olmuştur. Kuşkuculuk, durmadan başkalarının ayaklarını kaydırarak sırtlara basıp iteat etmelerini sağlamak ve sonra yine başkalarından kendisine duvar örmek çaresizliğe tutunma seçeneğinin olmayışından ileri gelirken, birilerinin durmadan kendisine zarar verme planlarının içinde olduğunu düşünmek de bir paronayadan  başka bir şey değildir. Sürekli temizlik operasyonları diktatör kişiliklerde günlük traş olmak, yemek yemek kadar olağan günlük rutin işler haline gelir.
           
            En bariz özelliklerinden biri ve genellikle tarihsel süreçlerde gördüğümüz. Seçimle gelselerde Gitmek bilmediklerinden tahtlarından inişleri kanlı olmuştur. Onların yönetsel emeklilikleri, kurşuna dizilerek, dar ağaçlarında sallanılarak yada hapishanelerde son nefeslerini vererek gerçekleşmiştir.
           
            Siyasal iktidar arenasında taktiksel ve planlı bir şekilde bu özellikleri sergileyen dikta eden isimlerin maharetleri bunlar ikn,  sonları ne olmuş ve genelde kendilerini yerleştirdikleri kılıf itibarı ile son demlerinde sarfettikleri sözler nelerdir bunada bir göz atıp okumakta fayda vardır….
 
            Evet ve ne oldu onlara diyerek ve son diyelim.
 
            “Faşist, dikdatör ama hepsi de liderdi... Asılarak, kurşuna dizilerek bazıları da eceli ile öldü. Ölmeden önce son sözleri ise şunlar oldu...”
 
            Yakın geçmişin en fazla trajedik dikta ölümlerinden bir tanesi Kaddafi’ninki idi. 69 yıl yaşadı. 42 yıl iktidarda kaldı kendi memleketi Sirte de halkı tarafından linç edildi. En son sözü;
             “Ben sizin babanızım, evlatlarım; beni öldürmeyin, haramdır” dedi.
 
            Musoloni-İtalya 
           
            İtalya’nın faşist lideri Mussolini, İkinci Dünya Savaşı’yla halk desteğini de kaybetti. İspanya’ya kaçma teklifini reddeden 23 yıllık diktatör, 28 Nisan 1945’te Alman üniformasıyla kaçarken yakalandı.
            İtalya Kurtuluş Komitesi’nin da hakkında aldığı idam kararı hemen uydulandı. Son sözleri “Beni göğsümden vurun” oldu.
Cesedi Milano’da ayaklarından asılarak sergilendi.
 
            Saddam
            ABD’nin Irak’a 2003 yılındaki müdahalesinin ardından 9 ay aranan Saddam Hüseyin, memleketi Tikrit’te bir çukurda bulundu.26 Aralık 2006’da idama mahkum edilen 24 yıllık diktatör, 4 gün sonra asıldı. İdamından hemen önce halkına: ‘Birlik içinde kalın ve İran’a güvenmeyin’ diyerek seslendi.
 
 
            Hitler
            Milyonlarca kişinin ölümünden sorumlu tutulan Adolf Hitler, 30 Nisan 1945’te intihar etti. Hitler’in intihar kararını, Mussolini’nin düştüğü durumdan korkarak verdiği belirtiliyor. Son sözleri “Cesedimi Rusların eline asla vermemelisiniz, beni Moskova’da heykel yaparlar” oldu.
 
          Franco

            Ülkesi İspanya’yı iç savaşa sürükleyen ve ardından 36 yıl boyunca iktidarda kalan Franco hiç bir zaman ‘devrik lider’ konumuna düşmedi. İktidardayken hastalandı. Ziyaretine gelenler için ‘Neden geldiler’ diye sorarken ‘Hoşçakal demek için’ yanıtı verildiğinde ‘Nereye gidiyorlar’ demesi yanındakileri şaşırtmıştı. 20 Kasım 1975’te öldü. Tüm heykelleri söküldü.
 
 
            Nikolay-Elena-Çavuşesku-Romanya 
            24 yıl iktidarda kalan komünist lider Nikolay Çavuşesku baskı ve zulüm rejiminin ardından idama mahkum edildi. Devrim Meydanı’ndaki konuşması yuhalanınca eşi Elena ile parti binasına sığınan Çavuşesku helikopterle kaçmaya çalıştı ama yakalandı. 25 Aralık 1989’da kurşuna dizildi. Elena Çavuşesku’nun son sözleri, “Ben sizin annenizim” oldu. Nikolay Çavuşesku ise “Romanya sonsuza kadar yaşayacak” dedi.
 
            Pol-Pot-Kamboçya 

            1975-79 arasında Kamboçya’nın başbakanı olan Pol Pot, kurduğu baskı rejiminde bir milyon kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor.Kendi destekçileri tarafından ömür boyu ev hapsine mahkum edilen Pol Pot, 18 Nisan 1998’de kalp krizinden öldü. Ölmeden önce ölümlerden dolayı vicdanının rahat olduğunu söyleyerek “tek başıma yapmadım” dedi
 
            Demekki normal yaşamda kişileri öfkemizden, anlık yaklaşımlarımızdan diktatör olarak nitelendirmek çok haiffçe bir yaklaşımdır. Bunu basit tahamülsüzlükler söz vermemeler anlık öfkeler ardı demek doğru değildir. Diktatörler halkların yıkımına sebep olmuş ve halkların kaderi ile oynayan kişilerdir.
            Kısaca değinmeye çalıştık aslında. Hepsinin hayatını irdeleyerek pratiklerinin sonuçları ve bu nihayetlere sebep olan özellikleri ortaya berrak şekilde eksiksizce, dökmek için hepsinin hayatını çocuklarından ele alarak siyasal yürüyüşlerine, yarattıklarına, vehametlerine kadar çözümleyerek dökümünü yapsaydık zihnimizde diktatör ve özellikleri daha da netleşirdi. Ama hepsinin genel benzer özellikleri, kişisel iktidar hevesleri ve saplantılı kişilikleri ile dengesizce yönetim anlayışları felakete sürüklemiştir. Viran edilen ülkelerde en önemlisi can kaybı ve tarihe geçen trajedyalar bunların eserleridir.
 
Savaşlara sebep olan iktidar tutkuları hüsranla hayatlarının perdesini kapamıştır.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...