Bilincimizi Nasıl Kullanıyoruz?

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Bilinç: Duygu, his, algı, deneyim ve farkındalık sonucunda, harekete geçen nöronlarımızda toplanan bilgilerin ana merkezdir.

 Bu merkezin bölge ve bölümleri başta beyin motoru durumunda olan Beyincik (Serebellum) ve bağlantılı olduğu frontal- ön lob, parietal- yan lob, temporal- şakak lobu ve oksipital- arka lobla birlikte kortekslerden ibarettir. Ancak bilinçle ilgili bilgiler bu kadar kısa ve basit değil. Daha derin ayrıntılarına girildiğinde, onlarca farklı işlev ve görevi yerine getiren kümesel kısımların olduğu bilinmelidir. 

Bilinci nasıl kullandığımızı anlayabilmemiz için bilincin yer aldığı beyin yapımızın, genel bölümlerini ve işlevlerinin neler olduğunu kısaca bilirsek, bilinci kullanmanın yol ve yöntemlerini daha net anlamış oluruz. Biz beyin uzamanı değiliz, ancak sosyal psikolojik açıdan beyin uzmanı olmadan da bu konuları inceleyebiliriz. İnsan deneyimlediği bilgileri neye göre kullandığı konusunda, beyindeki kısımların görevselliğini öğrenmek kişiye önemli kolaylıklar sağlıyor. Örneğin sorgulama kültüründen yoksun, öz disiplin, doğru bilgi ve iradi güce sahip olmayan her birey, üç Üniversite bitirse dahi bilgilerini duygular doğrultusunda hareket eden süperegonun yönlendirmesiyle, sürekli yüksek çıkarlarında kullanır.

 

Bilinci gerçekten insanlığa yakışacak şekilde kullanabilmek için insanın, yüksek ahlak, adalet, kültür ve öz disiplin bilgisine sahip olmasıyla mümkündür. Yüksek ahlak, adalet, öz disiplin ve kültürden uzak çoğu insan, birçok alanda ezberlediği şeylere zekâ gücünü de ekleyerek, süperego doğrultusunda hareket eder. Bu içgüdüsel olarak her zaman kolaydır ve hiçbir eğitim, sorgu, analitik davranış gerektirmeyen bir durumdur. Çünkü bilgi ve deneyimleri sorgulayarak yaşamak, çoğu insana işkence gibi görülmekte. Halbuki bilincimizde toplanan bilgileri sorgulamaya başladığımızda, onları hem arıtmış oluyoruz hem de eksik kalan yerlere yeni bilgiler öğrenme ihtiyacı duyuyoruz. Bunu her insan göze alamadığı için, direkt süperegonun sağlamış olduğu basitlikle bilgilerini kullanmakta. Duygulara bağlı hareket eden süperego, her zaman insana yüksek haz verir. Ancak bu hazzı insanlar yaşarken, mutlaka birbirlerine zarar da vermekte. Dünyada yaşanan savaş, çatışma ve ahlaksızlıkların en büyük kaynağı, toplumların büyük çoğunluğu kullanılması kolay olan ve yüksek derecede haz veren, süperego ve zekâ gücüne bağlı hareket edilmesinin bir sonucudur. Bilinci ve insanı elden geldiğince iyi çözümlemek gerekir. Şunu belirtmeden geçemeyiz. İnsan sahip olduğu düşünce ve akıl yeteneğine rağmen doğru, gerçek şekilde eğitilmediği sürece, kişi kendisini sorgulayamayacağı için doğrudan hayvani özelliği olan ego ile hareket eder. İnsandaki bu hayvani karakteri tamamen bitirmek belki hiçbir zaman mümkün olmayacak, fakat durum böyledir diye boş vermek yerine, yapılması gereken tek şey sorgu, yüksek ahlak, adalet ve öz disiplinle bunu en aza indirmek gerekir. Bu seviye bile insanlık için büyük bir başarı ve gerçek insani doğaya yakın yaşamaktır.

 

Bilinç: Duygu, his, algı, deneyim ve farkındalık sonucunda, harekete geçen nöronlarımızda toplanan bilgilerin ana merkezdir. Bu merkezin bölge ve bölümleri başta beyin motoru durumunda olan Beyincik (Serebellum) ve bağlantılı olduğu frontal- ön lob, parietal- yan lob, temporal- şakak lobu ve oksipital- arka lobla birlikte kortekslerden ibarettir. Ancak bilinçle ilgili bilgiler bu kadar kısa ve basit değil. Daha derin ayrıntılarına girildiğinde, onlarca farklı işlev ve görevi yerine getiren kümesel kısımların olduğu bilinmelidir. 

 

Beynimizin içerisindeki tüm bölümlerin yapısı ve birbiriyle uyum içerisinde hareket etmesini sağlayan en temel nokta, 100 milyarı bulan nöronlardır. Nöronların ölmesi ya da pasif şekilde kalması demek, duygular bütünü olan his, deneyim ve farkındalık yaratan bölgeleri yarım ya da sakat kullanmaktır. Bilindiği üzere gerek canlıların fizik ve beyin yapıları gerekse insanın beyin hücreleri, yaşadığı bölgenin coğrafi, iklim, beslenme ve bu beslenmenin sağladığı proteinlerle elde ettiği enerjiyle çalışır. Sağlıklı bir insan yeterli, kaliteli vitamin ve protein alamadığı zaman, çeşitli hastalıklara yakalandığı gibi ölümü dahi gerçekleşmektedir. Demek ki aldığımız vitamin ve proteinler bizim hem sağlıklı yaşamamızı hem de beyin bölümleri içerisindeki hücrelerin çalışmasını sağlayan temel kaynaktır. Bunları bilinçte doğru, yeterli kullanmak, deneyimlerimizin yer aldığı posterier korteksteki düşünme yeteneğimizin harekete geçmesiyle gerçekleşir. Bilincin genel yapısı kısaca bu şekildeyken, bunu kullanma yöntemimizin hangi güç ve etkenlere göre gerçekleştiğini, daha yakından tanımaya çalışalım. Bilinci kullanmanın iki temel yöntemi vardır.

 

Birinci Yöntem: kültürel olarak kendisini yormak istemeyen her insan, bilincinde toplanan bilgileri sorgulamadan, sürekli duyguların şaha kaldırdığı ego, süperego ve zeka gücüne göre kullanmaktır. Bu mekanizmada sorgu, farkındalık, analitik yapı gelişmediğinden, insan tahminlerden daha yüksek şekilde çıkarcı davranış gösterir. Ego ve süperegonun aktif olması demek, insanın hayvani yönüyle hareket etmesi demektir ki bu insanın, her zaman birbirine karşı hile, yalan ve dalavere yaparak çatışması demektir. Geçmişten günümüze kadar insanlık tarihi olarak adlandırılan ilkel ve modern uygarlıkların yaşamına baktığımızda, en çok göze çarpan ve öne çıkan yapı, duyguların toplandığı süperego ile düşünüp hareket ettiklerini görüyoruz.

 

İkinci Yöntem: Sorgulama ve farkındalık nöronlarını harekete geçiren kişi, doğuştan mevcut olan düşünme, akıl yeteneği ile bilinçteki bilgi ve çevresini, sürekli gözlemleyerek kullanır. Aynı zamanda sorgu, analitik, farkındalık, büyük bir özveri, kültür, irade ve kararlılık gerektiren yapıdır. Bu da başta insanın doğa, çevre, tanrı gibi inanıp hissettiği en yüce değerleri sorgulayarak, yeni bilgilerle kendisini geliştirmektir. Düşünceyle birlikte sorgu yöntemi, doğru cevaplar alabilmek için ego ve süperegoya fren koyarak bu görevini yerine getirir. Süperegoya fren koymadan, asla sorgulama doğru gerçekleşmez. Süperegoya sağlam bir fren için de yüksek eğitim, üst ahlak, adalet, öz disiplin ve kültürle mümkündür. Bunu göze almayan insan istediği kadar etiğim görsün, hayvani egoyla hareket etmekten kendisini alıkoyamaz.

 

İnsan doğduğu günden itibaren önce bilinçsizce, daha sonra sosyal, eğitim ve kültür niteliğine göre çevresindeki tüm olayları değerlendirip yaşamına yön verir. Yaşamın eğitim dönemlerinde yüksek ahlak, adalet, öz disiplin ve kültüre sahip olunamazsa, doğal olarak duygusal düşünüp ego ve süperego doğrultusunda hareket edilir. İnsanı buna sürükleyense duygu, ego ve süperegonun kolayca yüksek derecede aktif olmasıdır. Çünkü bunlar sorgulamaya ihtiyaç duymadığı için çoğu insana, kolay gelen ve kişiye sürekli haz veren içgüdüsel edimdir. Bu yüzden bilincimizde toplanan deneyim, tecrübe ve bilgileri hangi özelliğimize göre değerlendirdiğimiz hayati önemdedir. Bilinci kullanmanın iki şekilde gerçekleştiğini çözümleyen materyalist ve metafizik felsefeciler, şu teorileri geliştirmişlerdir.

 

Metafizik felsefeciler; fizikötesi sınırsız yaptırım gücü olduğu iddia edilen sözde tanrının, insanı isterse akılcı yaşatacağı isterse akılsızca yaşamasına yön veren bir kültürel anlayışla toplumların bilinçlerini kullanmalarını önermişlerdir. Metafizik teoriye dayanan hemen hemen her önerme, insanların yüksek derecede duygularını şahlandırırken, aynı şekilde büyük bir korku psikolojisi yaratmakta. Bunu da icat edilen dinsel kurallarla görünür duruma getirmeleri, dine inanan toplumların bilinçleri tamamen dumura uğratıldığından sorgu, analitik ve akıl gibi temel karakteristik yapılardan yoksun yaşanmaktadır.

 

Materyalist Felsefeciler; evrende yaptırım ve yaratım gücü olduğuna inanılan tanrı vb. teorilerin, hiçbir şekilde ispatlanamadığı için bunun insanları aldatıp, korkutarak sürüleştirme projesi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Alternatif olarak; doğadaki her şeyin proton, nötron ve elektron atomlarının toz, gaz, sıvı, katı şekilde birbirleriyle etkileşimleri sonucunda evren, gezegenler ve canlı cansız varlıkların oluşumu gerçekleşmiştir der. Örnek olarak; doğada canlı cansız maddelerin birbiriyle karışımı ve ayrışması neticesinde, farklı yapıdaki türlerin oluşumu gerek laboratuvarlarda gerekse yaşamın diğer alanlarında ispatlanmıştır. Özellikle insan yaşamı hiçbir zaman asılsız hayali ve hurafelerle gerçekleşmeyeceğini ısrarla belirtmişlerdir. Buna somut kanıt; insan aç, susuz, havasız kalması durumunda ölüp yok olurken, o yüksek kudretli tanrı neden insanları kurtarmıyor?

 

Halbuki insan kesinlikle günümüzde sahip olduğu özelliklerle her şeyi ile hazır şekil doğmuş değildir. Düşünce ve akıl yeteneğini sağlayan hücreler ana rahmindeyken var olmasına rağmen, bunlar büyük oranda uyur vaziyetteler. İnsanın sosyal aktivitesinin çoğalması, kültür seviyesinin gelişip yükselmesi, beyinde uyur vaziyette olan düşünce ve akıl nöronlarının hareketlenmesini sağlar. Bilinçte toplanan bu deneyimleri hangi iç güdümüzle yönlendirdiğimizi bilmemiz önemlidir.

 

Canlı türlerde olduğu gibi insan da yediği besinler sayesinde önce Amino Asitlere sahip olur. Amino Asitler + Protein üretir. Proteinler + Homon, Hormonlar yeterince uyarıcı (Dopamin) salgılar. Dopamin; hücreler başta olmak üzere beynin ana merkezindeki (Amigdala) toplanan duyguların şahlanmasını sağlayan, biyolojik kimyasal enerjidir. Bu olay hayvanlarda da gerçekleşirken hücrelerin sayısal azlığı, beyin yapılarının küçük, beyin hücrelerinin sınırlı hareket etmesi sonucunda, insanlar kadar derin bilinçsel hafızaya sahip olamadıkları gibi düşünme ve konuşma yeteneğinden yoksunlar.

 

Temel bu bilgilerden hareketle, insan ilk düşüncesini sınırlı şekilde kullanmaya başladığı Paleolitik ve Mezolitik çağlarda, diğer hayvanların yaşamına benzer şekilde beslenip yaşıyorlardı. On binlerce yıl sonra tarımın icadı, beslenme çeşitliliği, düzenli ve sıcak barınma, sosyal aktivitelerin zenginleşmesiyle, düşünce bilinçteki bilgileri sorgulayıp aşama aşama aktifleşip gelişmesini sağladı. Bunların sonucunda insan kısmi şekilde hayvanlardan ancak farklılaşabildi. İnsandaki her türlü gelişmeyi sağlayıp belirleyici yapılar özet olarak şunlardır.

 

1-Pişirerek beslenme, sıcak barınaklara sahip olunması ve sosyal aktiviteler, beyindeki sinir hücrelerinin sınırsız hareket etmesini sağlar.

2-Beyindeki hücreler doğa, çevre ve varlıkların özelliklerine göre reaksiyon, deneyim ve farkındalık gösterip, düşünsel mekanizmayı güçlendirmesi.

3-Ateşin (Enerji) ne işe yaradığı, sıcaklığı ve gücünden faydalanmayı kavramak.

4-Besleyip ürettiği hayvanların etini, sütünü, ekip biçtiği bitkileri pişirerek yemeyi öğrenmek.

5-Doğru, yeterli eğitim, yüksek ahlak, adalet ve öz disiplin kültürüne sahip olma.

 

İnsanın sıcak ortamda yatıp kalkması, yiyeceklerin kolay sindirilmesini sağlayan pişirme vb. yöntemler, üreme (Cinsellik) başta olmak üzere bilincin üst noktalarda çalışmasını etkileyen temel yapılardır. Bu sayede bilinç hücreleri; doğada ve çevrede görüp hissettiği her şeyi bir mıknatıs gibi çekip, merkezinde toplayan sınırsız kayıtsal işlem özelliğine sahiptir. Harekete geçen hücreler bilinçle birlikte, elektrik santrali gibi enerji kaynağıdır aynı zamanda. İnsanın bilincinde her türlü gelişmeyi sağlayıp belirleyici yapılar, özet olarak bu şekildedir.  (…)

Cemal Zöngür

Notlar:

Doğan Cüceloğlu- İnsan  ve Davranışı. Remzi Kitapevi

Prof. Dr. Louann Brezendine  - Erkek Beyni. Say Yay.

Prof. Dr. Louann Brezendine  - Kadın Beyni. Saya Yay

https://evrimagaci.org/gercekten-bir-bilince-sahip-miyiz-2838

...Beynimiz bir bilgiyi işleme seviyesinden, o bilgiden öznel olarak farkında olma seviyesine nasıl geçer? Cevap şudur: geçmez. Beyin, doğru olmayan bir sonuca varmıştır. İç gözlem yaptığımızda ve farkındalık, bilinç, yeşili yeşil, acıyı acı yapan şeyin hayalet benzeri bir şey olduğunu bulduğumuzda, bizlerin bilişsel mekanizması içsel modellere erişiyordur ve bu modeller hatalı bilgiler vermektedir. Bu mekanizma, büyülü gibi gözüken bir özellikle ilgili detaylı bir hâyeyi hesaplamaktadır. Beynin, iç gözlem sonucu bu hiâyenin hatalı olduğunu sonucuna varması mümkün değildir. Çünkü iç gözlem, her seferinde zaten hatalı olan bir bilgiye dayanarak yapılmak zorundadır.

Tekrar renk ve dalga boyu örneğini ele alalım. Dalgaboyu gerçek, fiziksel bir olgudur. Renk ise gerçeğin beyindeki yaklaşık olan, birazcık hatalı bir modelidir. Dikkat Şeması Teorisi dahilinde, dikkat fiziksel bir olgudur, farkındalık ise dikkatin beyin içerisindeki yaklaşık olan, birazcık hatalı modelidir. Sinirbilimde dikkat, bazı sinyalleri diğerlerini görmezden gelmek pahasına ön plana çıkarma sürecidir. Bir tür kaynakları odaklama yöntemidir. Dikkat: bir bilgisayar içerisine programlanabilen, gerçek ve mekanistik bir olgudur. Farklındalık: dikkatin, beynimizdeki içsel modeller ne kadar doğruysa o kadar isabetli olabilen karikatürize bir versiyonudur.

Yazan: Michael S. A. Graziano (Princeton Üniversitesi Psikoloji ve Sinirbilim Profesörü)

Çeviren: ÇMB (Evrim Ağacı)

https://evrimagaci.org/bilinc-nedir-7210

…Bu muazzam beyincik düzeneğinin, öznel deneyimle bir ilgisi yoktur. Peki neden? Bu sorunun yanıtı, düzeneğin fazlasıyla özdeş ve paralel (birbirine paralel bağlanmış piller gibi) devrelerinde bulunabilir. Beyincik neredeyse tamamen ileri beslemeli bir devredir; bir dizi nöron diğerini besler, onlar da bir üçüncüsünü vb. Elektriksel aktivitenin ileri geri gitmesiyle oluşan karmaşık geribesleme çevrimleri yoktur (Birçok teorisyen, bilinçli algılamanın gelişebilmesi için gereken süre verildiğinde, beynin gözeneklerle dolu devrelerinde geribesleme çevrimleri olması gerektiğini düşünmektedir.). Üstelik beyincik fonksiyonel olarak yüzlerce, hatta daha fazla bağımsız bilgi işlem modülünü içerir. Bunlardan her biri farklı motor ve bilişsel sistemlerin hareketlerini kontrol ederken paralel işlev görür, girdi ve çıktıları örtüşmeyecek şekilde ayrışmıştır. Bilincin oluşması için zaruri özelliklerden biri olarak kabul edilen etkileşime çok nadir rastlanır.

Omurilikten ve beyincik çalışmalarından edinilen önemli bir ders de, bilincin “ışığının” herhangi bir nöral doku aktive olur olmaz ortaya çıkmadığıdır. Bunun için daha fazlası gerekmektedir. Bu ekstra faktör de meşhur serebral kortekste, yani gri maddeden oluşan beynin dış yüzeyinde bulunur. Serebral korteks, çok karmaşık şekilde birbiriyle bağlantılı, katmanlar halindeki sinir dokusundan oluşur. Büyük boy bir pizzanın boyutuna ve genişliğine sahiptir. Bu katmanlardan ikisi çok kıvrımlıdır ve yüzmilyonlarca tele benzer beyaz madde içeriğiyle kafatasının içine sıkışmıştır. Eldeki tüm kanıtlar, duyguların üretilmesinde neokortikal dokunun rolünü göstermektedir.

 

 

 

Kategori: 

Yorumlar

Aydın Can kullanıcısının resmi

Aydın Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Eline sağlık.Bu derin konuyu İyi anlamak için yüksek eğitim ve ya çok iyi kitapları okuyup yaşam için de olgunlaşmas ,acı gerçeği tadarak,ta ögrene bilir. Hayatın bir okul,insanda çevrenin de ürünüdür.

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi

Cemal Zöngür tarafından tarihinde gönderildi

Teşekkür ederim Aydın Can. Hayat ve okullar doğru, gerçekçi plan ve projeler üzerine oturtulmadığı sürece, istisna kişilerin dışında toplumun çoğunluğu makalede ifade edildiği gibi duygusal ve süperegoistçe düşünerek hayatını sürdürür. Bu zamana kadar çektiklerimiz de bu yüzdendir. 

Bektas TOSUN kullanıcısının resmi

Bektas TOSUN (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Evet. Beyni, beyin uzmanları dahi anlamakta zorlanırken, zoru başarma dirençi ile sevgili yoldaşım Cemal Zöngür bir çalışma yapmış.
Ellerine sağlık.
Bilim adamları beynin bir yuvarlak yumak gibi olduğu ve açılınca, beyin insanın kendi boyu ölçüsünde olduğunu, saçından, tırnağına uzanan bir uzunlukta olması, bütün bedenin bir yazılım ile hepsini içine kotlamış bir sistem biçimi olduğunu anlaşılır bir dille izahını okumuştum.
Ne kadar doğru oldudğunu okuyup araştırdıkça anladım. Ondandır bütün harekat komutlarının beyinden geldiğini ve uygulamanında beynin emri olduğunu anlatmışlardı.
Bir başka boyutu ise; iki farklı algıya sahip olduğunu. Birincisi etki, ikincisi ise tepki. Bunun her ikisi de yaşamımız boyu bizleri koruyup ve korlayıcı görevlerde olduğunu bilmek gerekir.
İşte bu bağlamda bilinci de, etki ve tepki çerçevesi içinde kullanmak gerekir. Bazı etkiler, tepkinin körelmesine neden olan etkiler olduğunu din boyutuyla anlıyoruz. Dinin etkisi, kepkiyi işlevsiz hale getirince bilincin nasıl kullanılması gerektiği yazıları da çoğalmalıdır.
Cemal yoldaşda bunu anlatmaya çalışmış.
Emeğien ve yüreğine sağlık.

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...