ATEŞ ÇİÇEĞİ

ADNAN DURMAZ kullanıcısının resmi
Kuralları bulutlar gibi sürekli değişen, bin yıllardır ad verilmemiş bir dinin görülmemiş müridiydi sanki...Tüm dinlerin dışarı attığı bir serüvenci... Elleri zaman dışı bir çiçek; gözleri akşam şafakları gibi göçmendi...

“Kanayan seller gibi türkülerden, ağıtlardan geçtim” dedi. Sarplarından, uçurumlarından, gök biçilmiş ekinlerinden geçtim onların... İçimden ağıtlar, türküler geçti; yakarak, kanatarak... Acılar sevinçlerle karıştı, çizgi koyamadım aralarına...
Bozkır türkülerinde yeşil kadınlar gördüm... Sanki bir özleme ağlarcasına “yeşil yârim, yeşil gelin” diye çığrılıyorlardı hep...”
Yaşlı bilici, güneşin kanattığı ufukta gözleri, bin yılların kıvrımlarında dolaşır gibi ekledi
“Çünki bozkırlarda sevgi yeşildir”

GİRİŞ

Gecenin bir yerinde bozkır 
Yanaşır ayın dolgun memelerine

Ey yenilgi alanlarından 
yıkılmış kentlerden geçip gelen
her şeyin unufak olduğu gecede 
sığın kederine

Kel tepeler korunaksız 
Gülüşler örselenmiş 
Bakışlar pörsük
İnsan daha bir küçülür ay yükseldikçe

Çocuk çığlıkları nasıl da cılız
Sayrılar daha bir zayıf canlı
Yürek uçurumlarına hüzün dökülür
ay yükseldikçe

Buralarda insanlar 
evini ecelden yapmış
korku tüter bacası
Lambada alevi titrek
Her kapıda tedirginlik
Silahı ürkek
Rüzgârı - yağmuru korku
Buralarda insanlar var
ikiyüzlü ve dönek

Yaşar sınırsız acılarda
Sofrası kıtlıklarda
yorganı karda
Dostunu ele verir dar zamanlarda
(Her şey korunaksız üryan görünür
ay yükseldikçe) 
O zaman silahını sakla 
Temkinli tut kapılarını
Önce öğren
yürek nasıl emanet bırakılır
ve nasıl can koyulur 
sevdikçe

Ayrılık oralarda
gözbebeklerine sinmiş
mücrim bir yara
Başsız-sonsuz bir ağıttır
yoksulluk
Babalı yetimlik
Kocalı dulluk
Ve bitmez bir gece
insana kulluk
Uzak bir yerlerden kalkan 
katar katar trenler
O toz burgaçlarının geldiği yol
Kara haber getirenler...

Şahan yürekler bükülür ay yükseldikçe

Yaşamak bildikleri
Yalımın diline düşmüş pürenler
Ve ölüm ki
Vakitsiz güller gibi
Dolulara vurularak
ayazlarda kavrularak
yangınlarda savrularak...

Muhanet dedikleri 
Yazı-kışı eksilmez kar
Ötesine giden dönmez 
Aman-iman bilmez dağlar
O körpecik teni
gonca dudağı
Karışır zamana on sekizinde
Yoksulluk farıtır dal bedenini

Yaşar hançer ve aşk kavlince
Bilinmez bir lânetin 
zehir sarısı rüzgârını 
Gâh yağmur
gâh gurbet bekler yüreği ağzında
Ömrünü karartır- ağartır saçlarını
Oralarda beklemek
yetmez bir ömre
Kendine mekân tutar adak ağaçlarını
Bütün köşe başlarına kaygı dikilir
ay yükseldikçe

Ömrü ömre vurmuşlar
cana can eklemişler
Dededen toruna ömür ulayıp 
sabır denklemişler
Kaç bin yıl boyunca zulüm altında
neyi beklediğini bilmeden beklemişler
Sabırlar taş olmuş 
taşlar çatlamış
Yürekler patlamış...

Gayri birbirini boğazlarlar
bu dinozor karanlıkta
Tarla-takım-inek-davar bahâne
Kan içip dağa çıkarlar
Ama hep umut olmuştur
vakitsiz gidenlerin gözlerindeki cemre
Oralarda beklemek yetmez bir ömre...

Akşam oldu sarı bozkır kanadı bozlak bozlak
Mezar ıssızlığı çöktü göçük yüzlere
Biçilmiş göğ ekin bakışlarıyla
birer gölgeydi kadınlar
Sevinç devşirirlerdi bebelerinin 
iki umut mumu yanan gözlerinden
Deli bir hayalet gibi koştu yel bağırarak
parçalanmış eteklerini savurarak
Bir tarih zuhur etti göğün yırtık yerinden

Alaca kuşlukta çekip gittiler
On beş kişiydiler
On beşindeydiler
Öküz gönü çarıklarıyla 
dağlar gibi basarlardı toprağa
Birkaç nikel para kuşaklarında
Bir de yavukludan yadigâr
Kınalı saç dürüldü
işlemeli yağlıklar.....

Bozkırı biçen dereyi geçemedi ihtiyarlar
Birer mezar taşı gibi kalakaldılar
Çile çiçeklenmiş sakallarına
farımış gözlerinden acı yaşlar boşaldı
Korkularını susuşlara saklayamadılar
Öpülen ellerine bir türlü bakamadılar
Birisi Yemen’den söz açtı 
birisi Balkanlar’dan 
Yeniden sızı verdi kocamış yaraları
Esirlik günlerini anımsadılar

Ufaldı karartılar kil yeşili dağlarda
Kimisinin anası kimisinin yâreni
Gitti onlarla birlikte ufkun ucuna kadar
Gözleri yabanıl atlar gibiydi
Ve kavi yürekleri kanlar içinde
Ölümcül bir afat oldu ayrılışları
Ve bir daha dönülmez kadar uzak
Kerpiçten evlerin el kadar camlarından
Çocuksu yüzleriyle bakakaldı yavukluları
acı yaşlarını saklayamadan
siğim siğim ağlayarak....

On beş kişiydiler 
On beşindeydiler
Bir daha dönmediler

Bu deli yollara oğul verdin
Gidip geri dönmediler
Kaç kolun koptu Yemen
Kaç yürek yaran Çanakkale
Ocakların kör kaldı
Kaçıncı söndü umudun
Gidip geri dönmediler

Güldün mü 
Kıvılcımlar saçılır geceye
Bakışın 
ilk insandan bu yana
bütün bakışların bahçesi
Ayakların Hitit’den beri
böyle sıkı basar toprağa
Geride hep yoksulluğu koydular
Kıran düştü- kıtlık düştü payına
Gidip geri dönmediler

Direnci zemheriden karılmış- ölüm kapı komşusu
Sabrı dağlarla bir- cehennemden sökün etmiş ağustosu
Zulümlerle dövülmüş yüreği yoksulluğun örsünde
Gene de yangınlar içinde yediveren güldür sevdası
Yıkılası kara dağlar boyun büküp yol verir
Değilse kıyametler doğurur coşkusu
Lâkin kör olası yollar uzanmış yatar toz kül içinde
kör bir engerek gibi azrail hovardası
Bir yol gülüşlere karışmış
bakışlara tünemiş- sözcüklere bulaşmış
ezeli bir acının doğurduğu nefret
aşılmaz
Yıkılmaz muhanetin karlı dağları
çevresi dolaşılmaz
Ruhları yağmalamış
babadan oğula devrolan lanet
Çifte su verilmiş yüreği kâr etmez hasretine
koparır elini kolunu gurbet
Gene de
yangınlar içinde yediveren güldür sevdası

Bilmezler 
Yaşamak derler adına
Dağların ötesinde bin yıldır paylarına düşen esaret
Günah – vebâl - yemin- gammazlık- yalan- kin
Uğur- nazar- büyü- yılan- çiyan- cin
Ekmek atlı insan yaya/can ter içinde
Korkuyla nefretle silahlandırmış ruhlarını cehalet

Bilmezler
özgürlük derler adına
dağlarda yapayalnız ağlayabilmenin
ölmenin doktorsuz ilaçsız
Bazan çocuk üstüne bazen yılan sokması
Sanırsın ki unutturmuş sevmeyi
gülüşlere afat olmuş Nuh Nebiden kalma cinnet
Gene de
yangınlar içinde yediveren güldür sevdası
ATEŞ ÇİÇEĞİ adlı kitabımdan alıntı
https://www.flickr.com/photos/adnandurmaz/13715261753/sizes/h/

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...