YERALTINA BAKIŞ İÇİN ‘’TAVHANE ÇOCUKLARI’’

Alihan Demir kullanıcısının resmi
Ülkemizde resmi ideolojinin bir tezi vardır ve bu tezin dışındaki her şey, bu tezin yürütücülerine göre gerçek dışıdır. Çoğu zaman bir yazar veya bir aydın bu tezi aşar ve bilinmeyen bir dosyayı açarcasına bizlere yeni bir pencere açar. Adnan Gerger, bu anlamda topluma yeni bir pencere açanlardan. Topluma özellikle de sokaklara dair çoğu zaman saklanılan bir gerçeği tüm çıplaklığıyla dile getiren Adnan Gerger, mevzuya en olması gereken yerden ‘’Tavhane Çocukları’’ diyerek tavhaneden başlamış.

                  Edebiyatımızda sinemamızda işlenen mükemmel karakterlerle, dalga geçercesine bizlere sokağın fotoğrafını gösterirken anlıyoruz ki bugüne kadar bizlere gösterilen fotoğraflar meğerse birkaç defa filtrelenerek, güzelleştirilerek, beyazlatılarak aktarılmış. Sinemada Ayhan Işık ‘ın yakışıklı zengin ve kusursuz fiziğiyle ilgiyi üzerine topladığı parlak ve mutlu filmlerin karşısına Yılmaz Güney nasıl toplumcu bir duruşla ırgatları, sakatları, ötekileri, Kürtleri, çingeneleri, sokak çocuklarını koymuşsa Adnan Gerger de bizim karşımıza yüzleşmemiz gereken karakterleri koyuyor. Kim bu karakterler? Hani şu her gün sokakta gördüğümüz, ama yüzümüzü çevirdiğimiz göçmenleri, sokak çocuklarını, yan kesicileri, hırsızları özetle Emrah Serbes’in deyişiyle erken kaybedenleri koymaktadır. ‘’Tavhane Çocukları’’ bu anlamda bir yüzleşme kitabı veya yüzleşmeden kaçanlar için de bir tokat. Tıpkı ‘’Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’’ kitabıyla savaşın iç yüzünü bizlere gösteren Erich Maria Remarque gibi gerçekçi. Bize hem yeni bir şeyin olmadığını söylüyor hem de canımız acımasın diye sokağın soğuk yüzünü saklamıyor. Cem Kalender, ‘’Mazarin Mavisi’’ adlı eserinde şöyle der: ‘’O sabah anladım ki annem bize hep yalan söylemiş. Allah’la ilgili söylediği her şey yalanmış.’’ Gerger, bizlere bir şeylerin yanlış olduğunu tezinde işlemektedir.
 
                     Adnan Gerger, bir aydın ve sorumluluk duygusuyla yazarken bir gazeteci de olduğunu unutmadan gerçeği ama sadece gerçeği kovalamayı amaç edinmiş. Bu gerçek, ona tezli roman yazdırmanın yanında Rıfat Ilgaz’ın sözüyle ‘’aydın namusu’’ nu kurtarmaya çalıştırıyor. Yazara düşen de aydına da düşen bu değil midir? Yazarımız bu anlamda hepimizin namusunu kurtarmaya çalışmaktadır. İhmal edilen ve yok sayılan karakterlerimizin lanetlenmiş gerçeklerini içerden yani tavhaneden savunmaktadır.  Kulaklarını tıkayanlara ve üç maymunu oynayanlara karşı gecenin karanlık kuçelerini görünür kılmaktadır. Bu sokaklardaki çocukların aşklarına, davalarına ve yaşam telaşına kalemini çevirmektedir. Bu yönüyle Aziz Nesin’ e benzettiğimi söylemeliyim. Zira iki üstadımız da geçmişten çok gelecekle ilgilenmektedirler ve umudu çocuklarda görmektedir. Çünkü Gerger, “Çocukluk bir ülkedir. Ne sınırı vardır ne de bayrağı…’’ tespitiyle bizlere ihmal edilen en önemli değerimizi çocuklarımızı hatırlatmaktadır. Eserin can alıcı yerinde “Çocukluk gelecekle imzasız bir anlaşmadır.” Diyerek tezini özetlemektedir. Bir çeşit olması gereken ideayı da tasvir etmektedir.
                         Eserin diline baktığımızda mekanın sokaklar olmasından dolayı sokak jargonunun kullanıldığını görüyoruz. Bu anlamda uzun zamandır dile getirdiğim yeraltından yazmak tam da buraya denk gelmektedir. Kapitalizmin son icadı olan otosansürle birlikte iletişim kuramayan çağımızın insanı, bırakın iletişim kurmayı aklındakini bile susturmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki çokça ileri gelenimiz edebiyatta da küfürdür, argodur veya ayıptır veya yasaktır diyerek karakterini susturmaktadır. Aslında burada susan karakter değil yazardır ve yazar şahsında toplumdur. Adnan Gerger işte tam da burada bu tuzağı görerek karakterlerini dobra bir söylemle konuşturmaktadır. Küfür edilmesi gereken yerde küfrünü de eksik bırakmıyor. Böylece bilinçaltına gömerek değil, utanarak değil; direkt muhatabına yönelerek sözünü sakınmıyor. Bu eserde kibarlık budalaları yok, bilakis racon kesen kağıt toplayan çocukların şiveleri var. Yazarın birikimi burada kendini göstermektedir. Eser zengin bir sözcük dağarcığıyla oluşturulmuş. Burada yer alan hançere, tebelleş, gasilhane, meymenet, mortu çekmek, kodes, çakozlamak, esvap, kallavi gibi sözcükler yeni tarz modern eserlerde çok karşımıza çıkmamaktadır. Oysa bu jargon yaşamın ta kendisidir. Eser, bu yönüyle bile önem arz etmektedir. Eserin bel kemiğini oluşturan ‘’zurna’’ bir kültür dokusu olması açısından iyi seçilmiş bir imge. Yazarın Anadolu kültür dokusuna hakim olduğu eser boyunca görülebilmektedir. Bu yönüyle karakter ve dil örtüşmektedir. Yalnız edebi dilin inşası yeterince pekiştirilmemiş. Gerçeklikten sapmama adına betimlemeler olduğu gibi gösterilmiş. Eserde çokça kullanılan bağlaçlar cümleleri daha uzun hale getirmiş. Sayfa başına on tane bağlaç kullanımı eserin akıcılığı açısından bir risk oluşturmaktadır. Örnek olarak sayfa 103’te sekiz tane bağlaç ve altı tane edat kullanılmış. Sayfa 122’de  kullanılan ‘’ toz kondurmamak’’ deyimi yerine ‘’ akıl erdirememek’’ deyiminin kullanımı daha doğru durmaktadır. Burada tercih tamamen yazarın edebi diline ait olması açısından bu teknik bir sorun değildir ama okurun eseri anlamlandırması açısından bu tür söz oyunları yapılırken dikkat edilmesi gerekir. Gördüğünü betimleyen yazar karakterleri konuştururken de sade bir dil kullanmış. Şiirsel bir dil, mecazlarla donatılmış veya edebi sanatlarla derin ruhsal karakter çizimlerinin olmaması bir risk olarak okurun karakterle duygudaşlık kurmasını engelleyebilir. Romanın sonunda zaaflarıyla korkularıyla gerçekliğiyle ete bürüyen bir karakter oluşmuyor. Her türlü duygularına haldaş olduğumuz bir Raskolnikov yok bu romanda. Cinayeti işleyen Raskolnikov ile kurduğumuz bağı burada Kopuk ile kurmakta zorlanıyoruz.  Bu anlamda en iyi betimlenen ‘’Kopuk’’karakteri eseri kurtarmada yeterli değildir. Kopuk karakteri bir sokak çocuğu her ne kadar kitaba meraklı birisi olsa da kurduğu cümleler yaşından ve sınıfsal statüsünü aşan bir birikime sahip. Karakterin bilgece çözümlemeler yapması, yaşama dair usta söyleme sahip olması eserin nitelliğini arttırsa da karakterin gerçekliğini şüpheye düşürmektedir. Yazar vermek istediği mesajları burada bu karaktere söyletmiş. Yazarımız burada Kopuk karakteridir. Okur, ancak yordama yapabilirse Kopuk ile haldaşlığa erişebilir.
             Eser, konumlandığı tez üzerinde argümanlarını daha derinlerden seçebilirdi. Çok iyi bir fotoğraf çekse de fotoğrafı anlatırken kurmacanın dipten gelen dalgalarını yeterince işleyememiş. Sistem eleştirisi yaparken bunu karakterin içinde bulunduğu durumla anlatmanın yanında açık, net ve cesur ifadelerle direkt sıfatlarla bozuk düzene seslenmiş. Ona  ‘’Zalim, acımasız, kokuşmuş ve peşkeş çekilen kurumlar’’ gibi ifadelerle sisteme seslenmek sistemin ifşasını sıfatla sağlamaya yönelik durmaktadır ama kurmaca içerisinde gelişen koşullarla bunun verilmesi eserin kalıcılığı açısından elzemdir. Burada dikkat çeken en önemli detay, yazarın dilini korkak alıştırmamasıdır ve bu yönüyle takdire şayandır.
              Olay örgüsü, iç içe geçen birçok öykünün ilerleyişi ve başarılı bir şekilde  toplanmasıyla ustaca hazırlanmış. Birbirinden bağımsız ilerleyen olaylar mekanlar ve kahramanlar aynı yerde birleşince okurun kafasında herhangi bir soru işareti kalmıyor. Bu aynı zamanda risklidir de. Çünkü her okur, not alarak veya bir kaygı güderek esere yaklaşmayacağından dağılan karakterler ve öyküleri birleştirmeyebilir. Yazar burada kalemine güvenerek öyküleri çeşitlendirse de riski girdiğini görebilmekteyiz. Sayfa 84’te Faruk Bey ile Elif karşılaşmasında Elif romanı yazmaya başlamadığını belirttikten sonra hemen alttaki satırlarda roman için gerekli metinleri yazdığını belirtiyor. Bu maddi bir hata da olabilir teknik olarak yazarın kafasındaki Elif karakterinin kendi dili veya çelişkisi olarak da algılanabilir. Böyle değerli bir kitabın gelecekteki baskıları olacağı inancıyla yazarın burayı tekrar değerlendireceği kanısındayım. Buna benzer başka bir detay da sayfa 90’da uzaktan görülen çocuğun yüzünün ayrıntılı tasviri mesela gözlerinin kırışıksız olduğuna değinilmesi, okuru şüpheye düşürmektedir.
          Hızlı okunduğunda hemen anlaşılmayan gizli iletiler eserin niteliği açısından oldukça önemlidir. Plazaların gölgesindeki gecekonduların yan yana durması ve sınıflara bölünen toplumun ayan beyan gösterilmesi çarpıcı. Hemen görülmeyen ama görebilen gözler için ortada duran bu çelişkide yazar vicdanlara sığınarak görülmeyi beklemektedir. Aynı zamanda ekolojik bir manifesto da satır aralarında saklanılmış. Yazar burada kuru bir propagandaya kaçmamış kurguya yedirerek iletisini verebilmiş. Biz Roboski Katliamını veya Bilge Köyü Katliamını bir romanda okumayacak veya bir filmde izlemeyecek miyiz? Diyen bizlere bu anlamda bu eser bir cevap olmaktadır. Eser göndermelerini sağlam kurmuş bu anlamda. Zira eser sert bir girişle baskınla başlamaktadır. Bu baskın, baskı’nın kültürel geçmişine, toplumun sosyolojik gelişimine hatta toplumun politik duruşuna dair bir mesajı okurun kucağına bırakıp okuru kendisiyle baş başa bırakmaktadır.
             Tezli romanda yazar iletisini kurgularken bunu çoğu zaman olayların seyri içinde gizlerken Adnan Gerger bu tezi açıkça yazarak okurun işini kolaylaştırmaktadır.  Hülasa yazar, bizi elit ve gösterişli mekanlardan alıp sokakların karanlık ve adaletsiz karanlığında gezdirirken aynı zamanda bizlere gerçeği ama sadece gerçeği göstermeyi amaçlamaktadır. Bunu fotoğrafını çektiği sokaklardan ve karakterlerin sözcüklerinden anlayabiliyoruz. Ötekilerin işlendiği bu eser bu anlamda bir kayıt olması açısından da önemlidir. Yazar, sorumluluk bilinciyle bizleri gerçeğin ve acının peşinde koşturmaktadır. Roman boyunca bir Saian şarkısı dinlercesine ilerlerken bizler de bir ‘çukur’a düşmüş ve ayaklanmayı umut ediyoruz. Toplum olarak içinde bulunduğumuz bu çukura bizi indirebilen yazarımız Adnan Gerger bu eser ile yakın zamanımızın kaydını tutup aynayı bize çevirmektedir.  
 

Yorumlar

Baran Arslan kullanıcısının resmi

Baran Arslan (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Romanı ben de okudum. Ayrıntılı ve özenli bir inceleme yazısı olmus. Emeginize sağlık.

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...