Cengiz Gündoğdu İle Estetiği Düşünmek[*]
Cengiz Gündoğdu’nun, “Bu kitabın konusu, Adnan Özyalçıner’in öykücülüğünü bilimsel diyalektik maddeci öğretiyle ele almaktır.
Cengiz Gündoğdu’nun, “Bu kitabın konusu, Adnan Özyalçıner’in öykücülüğünü bilimsel diyalektik maddeci öğretiyle ele almaktır.
Öyle vasiyet etmiş: Küllerini, dostları Hollanda kıyılarından Kuzey Denizi’ne serpmişler. Sulara karışmış…
“Kafanı kaldırdığında gökyüzünü görüyor musun; işte orası senin memleketindir”; “Romanın malını eşeğe yüklemişler dolmamış, keyfini deveye yüklemişler almamış,” diyen -“öteki”nin de “öteki”si- Romanlar’dan söz etmek acıların tarihinde kulaç atmak gibidir.[2]
Kolay mı?
Bu yeterli değil mi?”[1]
Eduardo Galeano’nun, “Politikacılar, konuşur ama hiçbir şey söylemezler. Seçmenler, oy kullanır ama seçemezler,” diye betimleyip; Lucy Parsons’un da, “Zenginlerin servetlerini oylamanıza izin vereceğine asla inanmayın,” vurgusuyla tarif ettiği, burjuvazinin seçim(sizlik) kargaşasının ardından,[2] gerçek gündemimiz olan 1 Mayıs 2024’ün arifesindeyiz.
Duyuşu deyişe dönüştüren itiraftır, bağlaçtır, meydan okumadır; insan(lık)ın içine çekebileceği en derin nefestir; hayat öpücüğüdür…
Tam da bunun içindir ki, “Şiir bilgidir, kurtuluştur, güç ve terk ediştir. Dünyayı değiştirebilecek güçte bir eylemdir şiir, doğası gereği devrimcidir: Ruhun eğitilmesi ve içsel özgürlüğün yolu. Şiir bu dünyaya anlam kazandırır, onu yüceltir; bir başkasını yaratır,”[2] der ve ekler Octavio Paz:
İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…
yeniden keşfetmektir.”[1]
“Eline, beline, diline sahip ol.”
“Hararet nârdadır, sacda değîldîr/ Kerâmet baştadır, tâcda değîldîr/ Her ne ararsan kendînde ara/ Kudüs’te, Mekke’de, Hâc’da değildir.”
Belki yöntemlerini değiştirebilir,
ama oburluğunu asla!”[2]
Bir zamanlar Meluha diyarıydı oralar. Tanrıça kültürünün bir parçasıydı. Nana Venüs’ün ta kendisiydi. Sonra sakallı, kalaşnikoflu erkekler, din adına gelip tanrıçalar ülkesine tecavüz ettiler.
Evet; gündemden düş(ürül)en, bugününün mimarı emperyalizm olan Afganistan’ı konuşmak istiyoruz.
Cemal Süreya’nın, “Şelaleye/ Düşmüştür/ Zeytinin dalı;/ Celaliyim/ Celalisin/ Celali,” şiirindeki geleneğin takipçisi/ taşıyıcısıydı…
José Martí’nin, “Pencereden dışarıya baktığınızda/ güneşi engellemiyorsa gökyüzü sizden,/ Onursuzluğun sancısı/ ağır bir tokat gibi inmiyorsa suratınıza,/ Birileri yaşadığınız günlerin/ bedelini ödediği içindir,” vurgulu tarihi yaratanlardandı…
El, ayak, baş değil
Âdem manaya derler
Suret ile kaş değil.”[1]
Mehmet İnanç Turan’ın, ‘Alevîliğin Özü’[2] başlıklı çalışması, hacimli bir izleğin -şimdilik- “son durağı” ve daha önceki yapıtları gibi, bundan da çok şey öğrendik…