Babanız ne iş yapar?” diye sordular, ben üç defa yalan söyledim!

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
O güne kadar babamı iki veya üç defa görmüştüm. Hatırladığım kadarıyla, bir düğünde ve bir de cenazede. "Bu senin baban git elini öp" demişlerdi. Ben ise tanımadığım bu duygu karşında ne yapacağımı bilemez bir halde, çekine çekine yanına gidip, elini öpmüş ve sonra da oradan kaçarak uzaklaşmıştım.

Babamla tanışıklığım tüm bundan ibaretti.
Ortaokula başladığım gün okulu bırakmak istedim. İlk derse gelen öğretmen, herkese teker teker “Babanız ne iş yapıyor?” diye soruyordu.
Sıra bana gelecek diye korkudan kalbim küt küt atıyor ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Biraz üstüme gelseler hüngür hüngür ağlayacağım. Ve sıra bana geldi:
 Ayağa kalktım, kısık bir sesle “Çiftçi” dedim ve yerime oturdum. Tüm öğrenciler birbirine yabancı gibi bakıyor, pür dikkat, herkesin babası ne iş yapıyormuş, merakla birbirlerini dinliyorlardı.
İkinci derse başka bir öğretmen geldi.  O da aynı soruyu sordu: “Sırasıyla herkes söylesin bakalım, babanız ne iş yapıyor?”
 “Benim babam öğretmen”
  “Benim babam bakkal”
“Benim babam işçi”
“Benim babam memur.”
Liste uzayıp gidiyordu. Tekrar bana sıra geldi:
“Benim babam işçi” deyiverdim. Oysa ilk derste çiftçi demiştim.
 Birileri tuhaf tuhaf yüzüme bakıyorlardı. Neden baktıklarını anlayamadım.
Üçüncü derste Ayşe Akbaş öğretmenin sorusuna bu defa da, “Benim babam bakkal” diye cevap verince, tüm sınıf kahkahayı bastı. Öğretmen şaşırmış bir halde, “Neler oluyor çocuklar, bunda gülünecek ne var?” diye sordu.
Yan sırada oturan, kahkahalar atmakta olan Kara Gülşen, gülmekten yaşaran gözlerini eteğinin ucuyla sildikten sonra:
 “Öğretmenim arkadaşın babası bugün üç defa iş değiştirdi de ondan gülüyoruz” dedi. “Önce çiftçiydi, ardından bakkal şimdi de işçi oldu.”
O an farkına vardım babamın için üç ayrı işi olduğunu… Herkesin bana gülmesinden ve babam hakkında bir şey biliyor olmayışıma çok utanmıştım. Sıranın üstüne kapandım. Yüzümü sıraya yapıştırıp, kollarımla başımı sardım. Hıçkırıklarımı gizlemek istesem de kendime hâkim olamadım. O an ölmek istedim. Oturduğum sıra tabut olsa, içine saklansam ve hiç çıkmasam diye düşünüyordum. Derken sınıfı bir sessizlik bürüdü. Öğretmenim bir anne şefkatiyle gelip saçlarımı okşadı.
“Hadi sen dışarıya çık. Elini yüzünü yıka. Git bahçede oyna. Bir sonraki derse girersin” dedi.
Öğretmenimiz ben sınıftan çıktıktan sonra arkadaşlarımla ne konuştu bilmiyorum ama bir sonraki derste tüm arkadaşlarım etrafımı sarmış benimle oynamak istiyorlardı. Öyle yapmasalardı sanırım bir daha okula gitmezdim.
Ya size ne kardeşim, o küçücük çocukların babalarının ne iş yaptıklarından! Onun yerine çocuklara büyüyünce ne olmak istediklerini, kim güzel şarkı söyler, kim güzel resim yapar, hangi sporu seviyorsunuz gibi sorular sorsanız ya.
Oysa ilkokulda hiç böyle şeyler sormamıştı öğretmenlerimiz. Çünkü küçük bir köy okuluydu burası. Herkes herkesi tanır, bilirdi. Ama o küçücük köy okulu olsa dahi, yine de baban olmayınca torpilin de olmazdı!
23 Nisan Çocuk Bayramlarında müsamereler düzenlenirdi. Tüm köylüler okul bahçesinde çocukların gösterisini izlemeye gelirlerdi. Anne babalar, gösteriye kendi çocukları çıktığı zaman daha çok alkışlar yapar, kimisi sevinçten ve gururdan gözyaşı dökelerdi.
Henüz üçüncü sınıftayım. 23 Nisan hazırlıkları başlamıştı. Öğretmenler tüm çocuklara görev veriyordu. Yine şiirler ezberlenecek, türküler, şarkılar söylenecek, folklor ekibi kurulacak ve en önemlisi ise piyes gösterileri hazırlanacaktı… Piyeste bana da rol verildi. Bir öğretmeni canlandırıyorum. Öğrencilerime Atatürk’ün devrimlerini anlatıyor, sonra da onlara tek tek Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını soruyordum. Öylesine mutlu olmuştum ki, rolümü sevinçle yerine getiriyordum. Gösterimi sunmak için bayram gününün gelmesini dört gözle bekliyordum.
Bayramın iki gün öncesiydi, sınıfta piyesin provasını yapıyoruz. Pat kapı açıldı. Gelen yan sırada oturan Nuray’ın babasıydı. Öğretmenimiz ayağa kalktı, şaşkın bir şekilde:
 “Buyurun Bayram Amca” dedi.
 Bayram amca öfkeyle:
 “Bizim kıza piyeste rol vereceksin Öğretmen Hanım, gerisine karışmam” dedi ve kapıyı çarparak çıkıp gitti. Öğretmenimiz şaşkın şaşkın arkasından bakakaldı.
Bir sonraki derste öğretmen beni yanına çağırdı. Üzgün bir ifadeyle:
 “Seni piyesten alıyorum, “ dedi, “Nuray’ın sesi daha gür, senin rolünü o oynayacak.” Üzgün üzgün baktı bana.  “Sen de folklor oynarsın” dedi teselli edercesine.  
Bu sözleri duyunca, dünyam karardı birden. Bir an evvel oradan uzaklaşmak istedim. Uzaklaştım da. Bir duvar dibine çöküp hüngür hüngür ağladım.  “Benim de babam olsaydı, bana bunu yapamazdı” diye isyan ettim.
 
Bunları şimdi hatırlıyorum. O zamanlar çocuktum. Ertesi gün her şeyi unutup yine arkadaşlarımla oyunlar oynamaya başladım… Ama o lise yıllarım yok mu, o lise yıllarım… İşte o lise yıllarımda babasızlık çok koydu bana. Çok bekledim babamın yollarını, çok.  

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

07/10/2025 - 19:12
06/28/2025 - 19:38
06/15/2025 - 12:53

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...