Babama
Uzaklara gitsen de
kokun hala yanımda
Ciğerlerime dolan ilk nefeste
aldım o fesleğen kokusunu.
Fesleğen nasıl da sen di...
Kendi halinde sevecen
*
Uzaklara gitsen de
kokun hala yanımda
Ciğerlerime dolan ilk nefeste
aldım o fesleğen kokusunu.
Fesleğen nasıl da sen di...
Kendi halinde sevecen
*
Babamla tanışıklığım tüm bundan ibaretti.
Ortaokula başladığım gün okulu bırakmak istedim. İlk derse gelen öğretmen, herkese teker teker “Babanız ne iş yapıyor?” diye soruyordu.
Sıra bana gelecek diye korkudan kalbim küt küt atıyor ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Biraz üstüme gelseler hüngür hüngür ağlayacağım. Ve sıra bana geldi:
Ayağa kalktım, kısık bir sesle “Çiftçi” dedim ve yerime oturdum. Tüm öğrenciler birbirine yabancı gibi bakıyor, pür dikkat, herkesin babası ne iş yapıyormuş, merakla birbirlerini dinliyorlardı.
Geriye dönüp baktığımda, senin geçtiğin yollardan geçtiğimi gördüm. Ama yüreğimi söküp avuçlarının içine koyma isteğim hiç geçmedi be anne. Sen aramızdan bir yıldız gibi kayıp gideli yıllar oldu.
Keşke şimdi bu kâğıt parçasına dökeceklerimi sana dökebilseydim.
Çocukken, nadiren bizi bir arada uslu uslu oynarken gördüğünde “dayik bi qurbana nok û nîskan“, derken gözlerinden fışkıran sevginin ısısını bugün bile hissediyorum.
Aydınlık, insan gözlerini dünyaya açtıktan sonra başlar. Bu nedenle gerçekte karanlık olması gereken insanoğlunun geçmişi değil, onu bekleyen gelecektir. Tabii öyle değil, esiri olduğumuz mülkiyet ve ideolojik paradigmalar geçmişi karanlıklara gömdüğü yetmezmiş gibi geleceği de tehlikeli haline getirmiştir.