Bugüne kadar Kürt sorununda insanımızın ağzından düşmeyen bir cümle, kafasından silinmeyen bir düşünce vardı: ”Bu halk kardeştir. Bölünmez, Türk’ü Kürt’ten ve Kürt’ü de Türk’ten ayıramazlar.”
Bugün toplumumu bu noktadan uzaklaşmış görüyorum. Ne yazık ki acıları yarıştırır olduk. Ölümlere sevinmesek bile ses çıkarmaz olduk.
Oysa dünya üzerindeki ilk ve temel gerçek: Açların ve tokların var olduğu bir dünyada aç kalanların savaş çıkaracağı, ancak bu savaşın toklar ile değil yine aç kalanlarla ve ancak tokların çıkarı için, tokların safında ve onların ürettikleri silahlarla olacağıdır.
İşte bu noktada ne yazık ki Kürt de açtır, Türk de.
Ancak bunu anlatabilecek ortam ne yazık ki şer odakları tarafından yok edilmektedir. Halklar arasındaki duvar gün geçtikçe büyümekte ve duygusal bir kopuş meydana gelmektedir.
Bu duygusal kopuşun sonucunu hepimiz biliyoruz. Sınırlar ortak olsa da sevinçler ve acılar ortak değil ise birlikten kim söz edebilir? Barıştan kim söz edebilir? Açlar savaşıyor, hem de rezidanslarda planlanan tokların savaşında!
Adına ister çatışma ister terör ile mücadele diyelim. Bu bir savaş hem de insanımızın yarınını ve birlikteliğini çalan bir savaş. Bu savaşta suçlu aramak ne kadar meşru ise masum aramakta o kadar meşru. Yani kısacası savaşın kendisi kirli. Hem de çok kirli.
Her insanın temel insani hakkı olan yaşama hakkını çalan bir kaotik ortamla baş başayız. Ve az önce dediğim gibi suçlusunun, suçsuzunun içe geçtiği ve sadece mazlumun öldüğü, amacının sadece tokların tok olmaya devam etmesi olan bir savaş.
Bu savaşın tarafları ne yazık ki bizden taraf olmamızı bekliyorlar. Çok beklerler...
Bu savaşta bir boyun eğmeyene düşen: Taraf olmak değil top yekün savaşa karşı olmaktır. Çünkü bu savaş kirlidir ve emekçi halkı bölmektedir. Analar evlatlarını, çocuklar hayallerini koca bir halk birlikte kuracağı gelecek umudunu toprağa vermektedir.
Başka Anadolu yok ölüyoruz işte demiştim aylar önce. Ölmeye devam ediyoruz sesiz çığlıklar içinde. Barış, zümrüdü anka kuşunun kanatlarında değil, emekçi halkın avcunun içinde.
Savaş ve Barış
Zaman geçiyor. Takvimler değişiyor. Ancak konularımız ve yazdıklarımız ne yazık ki aynı. Ülkemiz tam bir kaos halinde. Her ne kadar ateş henüz evimizin içine değil ama insanız ve acıyı hissediyoruz.
Haziran seçimlerinden bu yana huzur ne yazık ki yalan oldu. Önce patlayan bombalar, ardından kırsaldaki operasyonlar. Devamında kırdaki çatışmanın şehre, sokağa taşınması ve operasyonlarında peşi sıra gelmesini, yüreğimiz yanarak izliyoruz. Dün barış masasının tarafı olanlar bugün masum kanı üzerinden hesap peşinde!
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...