Git(me)lerim 2

Yaşar Aksu kullanıcısının resmi
İçi tıka basa yolcu dolu bu külüstür dolmuşla tam yirmi beş kilometrelik yolu sessiz sedasız geride bıraktık.

Kasaba beliriveriyordu yavaş yavaş. Uzaktan da olsa tek katlı, taştan örülme evler seçilebiliyordu. Evlerin arasından birbirine uzak olan iki caminin minaresi el sallıyordu sanki bize. Hızını kesiyor şoför amca ve kasabanın içine doğru ilerliyoruz. Yolculardan biri az ilerde inmek istediğini söylüyor, şoför amca yolun müsait bir kenarında usulca duruyor. İnen yolcu arabanın arka bagajından şoförün de yardımıyla valizlerini aldıktan sonra dolmuş yoluna devam ediyor. Bindiğimiz bu dolmuşun benzerlerinin çok sayıda park halinde olduğu geniş bir meydanda duruyoruz. Buranın garaj olduğunu anlıyor ve çantamı sırtlayıp araçtan iniyorum. Diğer yolcular da teker teker inmeye başladılar ve her biri elinde tuttukları eşyalarıyla ayrı ayrı yönlere dağılarak kayboldular. Bir ben kaldım olduğum yerde. Şoför amca yabancı olduğumu anlamış olmalı ki; ’’İlk defa mı Şirafe’ye geliyorsunuz?’’ diye sordu.

Her iki gözümü birden kırparak “evet “demek istedim. 

’’Kime geldin, nereye gideceksin?’’ gibi içinde birkaç suali barındıran uzun bir cümle sarf etti.

’’Öyle hâlihazır gideceğim bir yer yok. Bir otele yerleşmeyi düşünüyorum’’ dedim. 

Bana iki sokak ilerdeki caddenin hemen üzerinde bir otel bulabileceğimi söyledi. Ona teşekkür edip otele doğru yürümeye koyuldum. 

Yürüdüğüm yolun yarısı toprak, diğer yarısının beton olduğu dikkatimi çekti nedense. Küçük dükkânları ve bu dükkânların tabelalarının şekli şemalı, üzerine yazılı alfabe ve camekânları çok farklıydı. Yabancısı olduğum bir ülkede bulunmanın hissettirdiği duyguyu tarif etmek kifayetsizdi. Noksan kalırdı. Kâr kalacak tek şey ise tadını çıkartmaktı. Heyecanlanmaya başladım. Garip bir özgürlük hali de vardı içimde. Yorgundum, pasaklıydım ve üstelik kurtlar gibi açtım. 



Caddeye vardığımda, bu kentte birden fazla katlı evlerin de olduğunu gördüm. Ve hatta az ilerde otel olduğunu tahmin ettiğim 4 katlı binayı gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. Binanın gölgesinde, kapıya çektiği bir taburenin üzerine oturmuş yaşlı bir amca belirdi önce. Selam verdim kendisine ve sırtımdaki çantadan anlamış olmalı ki taburesinden kalkmadan bana otelin giriş kapısını eliyle işaret etti. Bu normallerinden çok daha yüksek ve geniş olan, siyah beyaz yağlı boyayla boyanmış ahşap kapıdan içeri girdim. Resepsiyona doğru yürürken masada oturan, dışardaki adamdan daha genç bir amca ayağa kalktı. Şişman göbeğinden dolayı kendisine bir beden küçük gibi görünen yeşil renkli bir gömlek vardı üzerinde. Saçları yirmisindeki bir gencin ki gibi gür ama faulleri beyazlamış, yuvarlak suratlı, koyu esmer tenli bu amcanın ağzında parıldayan dişleri bütün yorgunluğumu aldı sanki. ’’ Hoş geldiniz. Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?’’ dedi.

’’İyi günler. Boş odanız var mıdır?’’ diye sordum.

’’ Var efendim!’’ 

“Kalacağım odayı görebilir miyim?”

’’Elbette, beni takip edebilirsiniz’’ dedi. 

Önde o, arkasında ben geniş ve oval merdivenlerden tam üç kat yukarıya çıktık. Her katta olduğu gibi bu 3. Katta da geniş uzun bir salon vardı. Salonun en sonundaki kapıyı açıp beni içeriye davet etti. Ardımdan kendisi de odaya girip yatağı, odanın içindeki banyoyu ve son olarak da pencerenin bitişiğindeki kapıyı açıp küçük balkonu gösterdi. Banyo gayet tertipli, yatağın çarşafları bembeyaz ve tertemizdi. Balkona çıkınca şehrin manzarası muazzam görünüyordu. Manzara o kadar cezbetti ki beni, birden bir üst katta boş odalarının olup olmadığını sordum kendisine. Gülümseyerek ’’Var efendim’’ cevabını verdi. Mütevazı duruşu ve misafirperver ve nazik konuşmasıyla bana bir üstteki kata kadar eşlik etti. Odaya girer girmez yatağa ve banyoya aldırmadan doğruca balkona çıktım. Nefesim kesildi âdeta. Tanrım! Bu balkondan şehre bakmak, şehri solumak insanı şair edebilirdi. Biran önce bu odaya yerleşmek ve giriş işlemlerini yapmak için resepsiyona indik. “Beyefendi” dedi , “kaç gün kalacaksınız otelimizde? 

Kayıt yapmak için benden kimliğimi istedi. “Ne kadar kalacağımı henüz bilmiyorum” dedim. “Ama en az on gün kalma ihtimalim olabilir.”

Kimliğimi cüzdanımdan çıkartıp uzattım. Aklım hâlâ balkondaki manzaraya takılmıştı. Büyülenmiştim, oda fiyatını sormayı dahi akıl edememiştim. Kaydımı yaptıktan sonra söyledi. Uygun buldum yarı lüks olan bu otelin oda fiyatını. Bir haftalık oda ücretini peşinen verdim. Yüzü güldü resepsiyondaki amcanın. Onun gülümsemesiyle benim de yüzümde güller açtı. Birlikte gülümsedik. 



Devam edecek...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

07/10/2025 - 19:12
06/28/2025 - 19:38
06/15/2025 - 12:53

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...