Bugüne kadar kanıtlanmış "Tanrı" olmadığına göre, buna dayanan düşüncelerin hepsi oturmuş profesyonel yalancılıktır.
Sümer Uygarlığıyla birlikte sınıflı toplumsal yaşamın başladığı tarihten günümüze kadar, yürütülmüş olan siyasi politikaların çoğu kirli ve suçludur. Buna hem materyalistler hem de metafizik düşünce doğrultusunda hareket eden yapıların hepsi dahil. Siyaset ve politika en az 20 bin yıl önce, insanın düşüncesini etkili kullanmasıyla başlayan düşünsel sosyal bir metottur. Siyaset; toplumu mantıklı ve gerçekçi yönetip idare etme sanatıyken, politika; bunu hayata geçirip uygulamaktır. Bu sözel araçlar, ilkel şekilde başlayıp günümüzde modern imkanlarla sürdürüldüğü halde, toplumlar gerçek anlamda memnun edilememiştir.
Peki.! siyaset ve politikandan pozitif anlamda memnuniyet söz konusu değilse, siyaset yapmadan yaşamak mümkün mü? Bu sorunun cevabını net bir şekilde vermek oldukça zor. Ancak siyaset olmadan yaşamanın tek bir yolu var, oda insanın hayvanlar gibi başı boş aile olmadan dağınık yaşamasına bağlıdır. Bunun dışında toplu yaşam devam ettiği sürece siyaset olmak zorunda. Kısacası aile, özel mülkiyet ve toplu yaşam varsa, siyasette vardır. Siyaseti var eden diğer bir temel etkense, insanın sürekli arayış içerisinde yarışçı karaktere sahip olmasıdır. Gel ki yarış ve arayış tüm canlılarda doğal güdüsel tepkimeyken, insan düşünceyle tasarlayarak gerçekleştirmesi, üstün icatlarla birlikte yıkımlara da sebep olandır. Bugün dünyadaki küreselleşmenin olumlu olumsuz sonuçları, toplulukların yürütüğü reel ve derealist siyasetlerin bir sonucudur.
Dünya politikasında küresel güç olan devlet yönetimleri, başta dini düşüncelerin öznel ve nesnel yapılarını analiz ederek söz konusu noktaya gelmişlerdir. Küresel güçler her ne kadar metafizik dini yapıya inansalar da, esas yaşam felsefelerinde materyalist somut bilimsel tekniğin nesnelliğine dayanmaktalar. Bu nesnel gerçekliğe (Realite) sahip küresel güçlerin haklı olduğu anlamına asla gelmiyor. Sadece insanın sahip olma ve güçle öne çıkan karakteristik gerçekliğinin planlı bir sonucudur.
Küresel güçlerin haklı haksız politikalarından ziyade, kimin kendi dinamiğine dayanarak hangi düşünsel siyasi politikalarla küresel güç oldukları, aynı zamanda küresel güç olamayanların neden olamadıklarının diyalektiğini anlamak esas önemli olandır.
İnsan biyolojik, psikolojik ve düşünsel olarak, ekonomiden askeri yapıya kadar birçok alanda, küresel güç olma ya da olamayışların temelinde, metafizik ve materyalist teoriler birinci role sahiptir. Örneğin materyalist felsefenin maddi kanıtsal nesnelliği, insana her zaman net bir yol gösterirken, metafizik soyut manevi öznellik, sürekli ifadesi muğlak, görülmeyen ve bilinmeyen derin karmaşık hiçliğe hitap edendir.
Felsefi bu temelden yola çıkan mevcut küresel güç olan toplum ve devletlerin çoğu, metafizik düşüncenin ürünü dine inanmış olsalar dahi, bunun soyut öznel yapısıyla hedefe varılamayacağını gören ilk toplumlardır. Böylece dini öznelliği, yalnızca psikolojik araç olarak kullanırlar. Gerçek yaşamsal pratikte ise, materyalist bilimsel nesnellik temel ilkeleridir. Bu küresel güçler; elinde nükleer silah ve yüksek teknolojiye sahip Amerika, Avrupa, Rusya, Çin, İsrail, Kuzey Kore gibi devletlerden oluşmakta. İsimleri verilen küresel devletler ile her konuda ortak düşünceye sahip olanların dışında, diğerlerinin siyasal politikaları boş ve yalandan ibaret.
Özellikle Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Mısır vb. devletler, metafizik düşüncenin üretimi dini soyut öznelliğe tamamen bağlı kaldıklarından, realist hiçbir siyasi politikaya sahip olmamışlardır. Söz konusu devletlerin hepsi füze vb. teknik araç ve silahlarını, küresel güçlerden satın aldıkları halde, istedikleri gibi bunları kullanma iradesine sahip değiller. Küresel güçler satmış oldukları silahların kontrollerinden çıkmaması için, ticari şartlarla birlikte teknik açıdan her türlü kontrol ve de kullanım kendi ellerindedir. En basitinden füzelerin esas hedefi bulması ya da şaşırtmasını sağlayan ana kumanda, yine o silahı üreten küresel güçlerde bulunuyor.
İran ve Türkiye başta olmak üzere Müslüman devletler, her işlerini Allah'ın yardımıyla ve ona sığınarak üstesinden geldiklerine inanmalarına rağmen, Allah'ın varlığını ve gücünü kanıtlayamadıklarına göre, siyasetleri soyut ve yalancılıktır. Bu düşünceye dayanan siyasi politikaların hepsi gerçek dışıdır (Derealist). Çünkü ortada ne bir Tanrı var ne de onu kanıtlayan güç. Diğer küresel güçler gibi tanrıya inanıp, temel yaşamsal ilklerinde materyalist doğrultuda bilimsel düşünülse, bir noktaya kadar anlaşılabilirler. Tam tersine her şeyde metafizik soyut öznel düşünceyi temel alıp, ondan sonra haklı ve güçlü olduğunu iddia etmek, derealizasyonu da aşan anormalliktir. Buna şu örnekler yeterli gelecektir.
İki hafta önce ABD ve İran arasında yaşanan olayda, bir devletin üst düzey generalinin öldürülmesi, esasında savaş nedenidir. Ya da en azından o ölçekte cevap verilmesi gerekirdi. İran ne yaptı? Modası geçmiş füzelerle ABD'nin 80 askerini öldürdükleri iddiasıyla dünyaya rezil olmuşlardır. Şayet bu olayda gerçekten ABD 80 askerini kaybetmiş olsaydı, şimdi İran'da taş üstüne taş kalmazdı. İran'ın ne kadar yalan ve riyakar bir devlet politikasına sahip olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekir.
Aynı şekilde Türkiye adeta sonunu hazırlarcasına Suriye'de yediği naneler yetmemiş gibi, bir de Libya'ya burnunu sokması. Libya'da küresel güçler varken, Türkiye gibi ülkelerin işi ancak küresel güçlerin maşası olmaktır. Bunu Suriye'de kanıtlamıştır. Ve Türkiye büyük ihtimalle Suriye'de olduğu şekilde milyonlarca Libya'lı insana bakmak zorunda kalacaktır.
Türkiye gibi Müslüman ülkelerin yalancı, gerçek dışı (Derealist) siyasi politikalara sahip olmalarının ana kaynağı, inanılan İslam ve kitabı Kuran-ı Kerimdir. Allah'ın varlığı kanıtlanmadığı halde, bir de Kuran-ı Kerimi Allah gönderdi, kutsal ve tek doğru sözlerdir diye toplumun buna inandırması, direkt her şeyin yalana dayanması demektir. Böyle bir düşünceye tamamen bağlı yaşayan birey ve toplumların karakter yapısı, entrika ve ilkesizlikten ibarettir.
İnsan su ve ekmek gibi temel gıdaları yemeden içmeden yaşayacağına nasıl ki inanmıyorsa, Tanrının varlığı ve doğru yolu gösterdiğinin de kanıtlanması aynı şekilde şattır. Bugüne kadar kanıtlanmış Tanrı olmadığına göre, buna dayanan düşüncelerin hepsi oturmuş profesyonel yalancılıktır. Sürekli dereallist metafizik temelde hareket eden toplum ve bireyleri daha somut tarif etmek gerekirse, her şeyi kanıtlanmayan tanrıya bağlayan siyasi düşünceyle yaşamak, biyolojik beyin mekanizmasından yoksun direkt enerjiyle hareket eden mekaniklik demektir. Tüm siyasi politik düşüncelerin, özetlenen çerçevelerde böyle bir diyalektik gerçekliği mevcuttur.
Siyasi Düşüncelerin Küreselleşme Diyalektiği
İnsan su ve ekmek gibi temel gıdaları yemeden içmeden yaşayacağına nasıl ki inanmıyorsa, tanrının varlığı ve doğru yolu gösterdiğinin de kanıtlanması aynı şekilde şarttır.
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...