Alevilikte Hak-Hakikat ve Gerçeklik Nedir, Ne Değildir?

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Hak ve Hakikat: Orta Doğu ve Anadolu toplumlarının kültürlerine yerleşmiş olan bu kavram, Aramice,

Süryanice, İbranice ve Arapça kökenli kelimelerden türetilmiştir. Her dört topluluğun dilinde metafizik felsefi mantıkla, Allah ve Allah adıyla oluşturulan en yüksek, en doğru kural, adalet anlamındadır. Bu dört topluluk mevcut kavramları gerçeklik olarak ta ifadelendiriyor. 

Alevilikte Hak ve Hakikat: En doğru, en gerçekçi çağdaş, laik, modern, bilimden yana inanış ve yaşam ifadesi anlamında kullanılmaktadır. Hak ve Hakikat kavramı, her yönüyle metafizik felsefi düşünce mantığına göre icat edildiği halde, Alevilerin bunu çağdaşlık vb. şekilde anlamlandırması, bilimden ve kültürden bihaber her şeyi rast gele, dejenere ederek yaşadıklarını gösteriyor. 

Gerçeklik Nedir: Herhangi bir madde, terim, ifade ve kavramın, bilimsel olarak ne olduğu ve ne anlam taşıdığını açıklayan sözcüktür. Filoloji Bilim otoritesine göre türetilen bu kavrama, hiç kimse kendi kafasına göre ilave uydurma anlamlar yükleyemez. 

Alevilerdeki Gerçekçilik: Her şeyin en doğrusuna kendilerinin inandığını ve yaşattıklarını ifade ederlerken, Hızır’ın ne olduğunu kanıtlayamadıkları halde, Hızır’a tanrı kadar yücelik, güç kudret atfedip, adına yaşattıkları inanç ritüellerinin metafizik anlam taşıması, nasıl olur da gerçekçilikle ifade edilir? Benzer metafizik kavram ve yaklaşım tek tanrıcı dini toplumlarda da mevcut olduğunu herkes biliyor. Alevilere demezler mi; “Bu ne turşu bu ne lahana”? Aleviler İslam’ı sürekli eleştirip kurandaki yazılanların çoğunun batıl (Uydurma) olduğunu ileri sürerlerken, kendilerini görmemeleri, Alevilerin neye ve nereye hizmet ettiklerini bilmeden yaşadıklarını kanıtlıyor.

İlk paragrafta ifade edildiği gibi Hak-Hakikat kavramını; Arami, Süryani, İbrani topluluklar icat edip, kendi özgün sosyal, siyasal, ekonomik ve coğrafi yapılarına göre anlamlandırarak, yaşamlarını o doğrultuda sürdürmüşlerdir. Araplar üç toplulukla her bakımdan kardeş oldukları için, söz konusu terimi olduğu gibi kullanıp korumuşlardır. 

Diğer taraftan Aleviler; İslam topluluklarıyla iç içe yaşamaları neticesinde, Hak kelimesi gibi on binlerce dini kavrama sahip terimleri kullanarak bugünlere geldiler. Dünya toplumları, birbirlerinden kültür alışverişi yaparak yaşarlar. Bu durumun olumsuzluğunu görüp, doğru toplumsallaşmanın (Ulusallaşma) bilincinde olan devlet ve halklar, toplumlararası kültürel alışverişi belirli bir oranla sınırlayıp, kendi özgünlüğüne uygun kelimeler türetmişlerdir. Aleviler kelime türetmedikleri gibi, siyasal bir kültür ve otorite de oluşturamamaları yüzünden toplumsallaşamadılar. Ve kendi içlerinde sürekli birbirini dışlayarak yaşamaktalar. 

Bu eleştirilerin hedefi olan Aleviler içerisinde, Ehli Beytçi olanları ayrıca tartışmak gerekir. Çünkü Ehli Beytçi Aleviler, Cem ve Semah ritüelinin dışında diğer tüm söylem ve ifadeleri, Şii İslam ile büyük oranda örtüştüğünden, metafizik felsefeye ciddi bir zıtlıkları görülmüyor. Sorun Hak-Hakikat ve Gerçekçi Alevilerin, Aleviliği İslam’ın dışında ayrı bir inanç olduğunu ileri sürüp, vardanvarolduk anlayışını savunanlarda. Bu anlayıştaki Aleviler dağı, taşı, toprağı, suyu, güneşi, ateşi yüceltip kutsallaştırırlarken; Hızır cemi, Hızır lokması, kurban, gülbang, ziyaret yerlerinin kutsiyeti; laik, çağdaş, demokrasi ve bilimi savunmak, her bakımdan bilime ters ve de aykırıdır. 

Evet Alevilik tarihini doğru inceleyip okuyanlar, Aleviliğin İslam olmadığını, İslam’dan en az 1300 yıl önce doğacı Paganist bir dini inanç olarak ortaya çıktığını rahatlıkla göreceklerdir. Aleviler bu tarihsel gerçeği kabul etmedikleri gibi, Hızır’ı tarif edilmeyen gizli bir tanrı olarak sürdürmeleri, bilinçlerini tamamen bulanıklaştırmışdır. Aleviler; Hırıistiyan ve Yahudiler gibi, manevi metafizik bir inançlarının olduğunu kabul edip, bireysel yaşamlarında bilim ve demokrasinin koyduğu kurallar çerçevesinde, laik ve sekülerizmden yana olduklarını ifade etseler, Alevilere kimse en ufak eleştiri getirmeyecektir. Ancak özellikle İslam dışı Aleviler metafiziği reddedip, diğer taraftan metafizik inanca benzer kültürü yaşatmaları, kendi elleriyle her türlü dışlanmalarının yolunu açmıştır.  

Bu yüzdendir ki bin beş yüzyıldır Aleviler, yaşadıkları coğrafyalarda büyük küçük bir otorite kurup kazanımlar elde edememeleri, Aleviliğin sahip olduğu “Hak ve Hakikat Felsefesinde” akla gelmeyen derin yanlışlar ve zıtlıkların sonucudur. Örneğin Aleviler; Aleviliğin hem İslam’dan hem de diğer iki tek tanrıcı dinlerden daha akılcı, gerçekçi olduğunu iddia edip, bunu sürekli savunmalarına rağmen, söz konusu dinlerin hâkim olduğu toplumların yönetimi altında, onların merhametine sığınarak yaşamaları, derin felsefi belirsizlik değilse nedir? Kendi otoritesini hiçbir zaman oluşturamayan Aleviler, aslında semavi dinlerden daha fazla hayalperestler. İslam başta olmak üzere diğer tek tanrıcı din vb. metafizik düşünceler, hayali hurafe ve masallara dayandıkları halde, buna yakın düzen ve otorite kurmaları, kendileri açısından doğru siyasi politika yürüttükleri içindir. Toplumsallaşma ve otorite gerçekliğinden Alevilerin durumuna baktığımızda, Aleviler en süslü söylem ve kavramlarla kendilerini avuturken, toplumsallaşma ile ilgili en ufak bilgi ve kültüre sahip değiller.

Alevilerin yapmaları gereken tek mantıklı şey, ya tüm inançsal ritüellerin metafizik felsefeden çok ta uzak olmadığını kabul edip, ona göre cem ve semahlarını yerine getirmelidirler. Ya da Hak-Hakikat, Hızır, ziyaret yerleri, kurban, gülbang gibi metafizik şeyleri terk edip, tamamen materyalist felsefi teoriye göre kültür oluşturmalıdırlar. Maalesef Aleviler her iki felsefeyi bazen tamamen reddederlerken bazen sahiplenir gibi yapmaları, dünyada derin çelişkilerle yaşayan tek topluluktur. Alevilerin %99’u İslam’a ya da tanrıya inanırlar. Aleviler bu gerçekliklerine göre, temel bir felsefede karar kılmalıdırlar. İki felsefenin arasında kalmaları, Aleviler için en büyük baş belası olmuştur.

Şayet Aleviler sıraladıklarıma itiraz edip, haksızlık olduğunu düşünüyorlarsa, Hak-Hakikat kavramı başta olmak üzere Aleviliğin tarihsel olarak ne zaman var olduğu, tüm kural ve kaidelerinin kimler tarafından icat edildiğini, bağımsız bir Akademik Komisyona inceletmelidirler. İnceleme sonucunda, benim ileri sürdüğüm ifadeler çürütülürse, ben Alevilerden özür dileyip haksızlık ettiğimin cezasını, kendime rahatlıkla verecek iradeye sahibim. Ya doğru çıkarsa, Aleviler ne yapacaklarını açıkça ifade edebilirler mi? Hiç sanmıyorum.

Cemal Zöngür 

Kaynaklar :

https://www.nisanyansozluk.com/kelime/hak1 

hak Arapça ḥḳḳ kökünden gelen ḥaḳḳ حَقّ “«yasaya, hakikate veya erdeme uygun olma», 1. doğruluk, hakikat, yasallık, 2. Allah'ın sıfatlarından biri” sözcüğünden alıntıdır. (NOT: Bu sözcük İbranice ḥuḳḳā חֻקָּה “«(taşa veya metale) oyulmuş şey», yasa, ferman, kural” sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Aramice/Süryanice ve İbranice ḥḳḳ kökünden gelen ḥaḳaḳ חקק “oymak, (taşa ve metale) hakketmek” fiilinden türetilmiştir.) Aramice/Süryanice ve İbranice koph/ḳaf ile yazılan #ḥḳḳ חקק "oyma, kazıma" fiili Arapça kef ile #ḥkk حكّ eşdeğeridir. Sözcüğün nihai anlamının "taşa veya metale hakkedilmiş yazı, belge, kanun" olduğu anlaşılıyor. hak getire, hak söz, hakça, hakketmek, hakkı geçmek, hakkında, hakkından gelmek, hakkını yemek, haklı, haksız, haksızlık, hakşinas bihakkın, elhak, emrihak, enelhak, hak² (hakkâk, hokka, mihenk), hakikat (filhakika, hakiki), hakkaniyet, hakla-, hukuk, ihkak (muhik), istihkak (müstahak), nahak, tahakkuk, tahkik (muhakkak, muhakkik) 

[Kutadgu Bilig, 1069] tapınmış teŋi ḥaḳ tegürgü kerek [hizmet ettiği ölçüde hakkını ödemek gerek] [Meninski, Thesaurus, 1680] hakk [[Türkler ve İranlılar şeddesiz olarak hak derler]] ... hakkıne, hakkuŋüzde: De vobis (...) hakkınden gelmek = cezāsın virmek (...) hakşinas https://islamansiklopedisi.org.tr/hakikat 

Müellif: MUSTAFA ÇAĞRICI Sözlükte “gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek” gibi anlamlara gelen ḥaḳḳ kökünden türetilmiştir (et-Taʿrîfât, “el-ḥaḳīḳa” md.). Araplar’da “hakikati himaye etme” tabiri yaygın olarak kullanılır ve buradaki hakikatten genellikle ırz, namus, vefa, dostluk, bayrak, sancak gibi değerler kastedilirdi (Zevzenî, s. 208; Lisânü’l-ʿArab, “ḥḳḳ” md.). Hakikat (çoğulu ḥaḳāiḳ) kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmez. Bir hadiste yer alan “hakīkatü’l-îmân” terkibinde hakikat “hâlis, künh, mahz” kelimeleriyle açıklanmıştır (meselâ bk. İbnü’l-Esîr, I, 278). Buhârî, “Kitâbü’l-Îmân”ın on dokuzuncu babını hakikat değeri taşıyan ve taşımayan iman meselesine ayırmıştır. Burada, ilgili âyetlere (Âl-i İmrân 3/19, 85; el-Hucurât 49/14) atıfta bulunularak çeşitli bencil istekler ve duygusal endişelerden sıyrılıp İslâm’ı hak din olarak benimsemenin hakikat değeri taşıyan bir iman sayıldığı görülür. Diğer bazı hadis ve haberlerde yer alan “Allah’ı bilmenin hakikati, takvânın hakikati” gibi ifadelerde (meselâ bk. Müsned, V, 317; VI, 441-442; Buhârî, “Îmân”, 1; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 16) hakikat kelimesi “en doğru, en mükemmel olan” anlamında kullanılmıştır.

https://edebiyatbahcesi.net/kose-yazisi/3683/aleviligin-baslangic-tarihi...

Aleviliğin Başlangıç Tarihi ve Çıkış Felsefesi

CEMAL ZÖNGÜR

1-Alevilikte Felsefe:

Alevilik; doğa, canlılar ve insan başta olmak üzere, inanan inanmayan herkesi kucaklayan hümanist, sosyal, siyasal ve psikolojik değerleri çağdaş şekilde temel alan, materyalist ve metafizik felsefenin bir sentezi olup, bunun felsefi adı Dualizmdir.

2-Alevilikte Tanrı Anlayışı:

Soyut ve somut varoluş teorisini felsefeciler hem yaratılış hem de maddesel var olma temelinde ele alıp, insanı ve doğayı iki teori üzerinden yorumlamışlardır. Aleviliğin ilk isimleri olan Zerdüştlük, Mazdek, Hürremilik, Mani, Ezidilik, Babailik ve Kızılbaşlık, var oldukları tarihten itibaren, düalist felsefeyle ateş, güneş, toprak, su ve insanı, Hak anlayışıyla yüceltirken, diğer taraftan Hızır benzeri bilinmeyen üstün gücün, varlığını kabul eden bir tanrıcılıktır.

3-Alevilikte Hızır İnancı:

Aleviler Hızır kültünü; hem maddi (Somut) bir dayanışma amacıyla hem de (Soyut Tanrısal) bir düşünce temelinde ele alıp, Hızır adına tutulan oruç, ziyaret yerlerinin kutsanıp adak adıyla kurban vb. yapılması, metafiziksel düşüncedeki tanrısal dini inancın özetidir.

4-Alevilikte Din ve İnanış:

Doğadaki maddi varlıklarda dahil fizik ve ötesi anlayışa önem verip, Hızır adıyla tanrıyı cisimleştirip maddileştirirken, aynı zamanda bilinmeyen üstün varlık şeklinde kutsayıp, cemevlerinde sazlı sözlü beyitlerle yaşatılan ritüeller bütünüdür.

 

 

Kategori: 

Yorumlar

Aydin Can kullanıcısının resmi

Aydin Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Eline sağlık yine sorgulayan bir yazı olmuş. Doğa ürettiği her meyveyi ve sebzeyi tüm canlılara sunar topraktan her canlı beslenir. Ancak tüm insanlar ego, inanç ve kimlikleri için bir kişiyi dışlar ve savaşlar çıkarır. İnsani değerlerden uzaklaşan insanların neci olmasının ve hangi ideoloji ve kimliğe ait olmasının bir anlamı kalmıyor. Kin ve nefret düşmanlık tohumlarını güçlendiriyor ve bu da insanlığı yıkma sürüklüyor. O zaman insanlıkta ısrar insanlık değerlerine bağlı kalmakla, dünya kurtula bilir diye düşünüyorum.

Dogan Can kullanıcısının resmi

Dogan Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Sayın Zöngür
Alevilik konusunda sorduğunuz sorulara
Siz cevap verebilirseniz sevinirim.
Şöyle ki
1- Alevilik ne zaman oluşmuştur?
2- Alevilikteki Cem olgusu ne zaman başlamıştır?
Alevilik ve İslam ilişkisi ne zaman oluşmuştur?
4- Cemlerde Ali, Hüseyin ve Şah İsmaili Çıkarırsanız ne olabilir?
Son olarak
inançları konuşuyorsunuz , halk bağımsız
Araştırmacı sözüne bakmaz.
Saygılar

Hasan ince kullanıcısının resmi

Hasan ince (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Kalemine sağlık kardeş dinin her türlüsü tehlikeli.
Yanlız, Aleviler Arap değil.

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi

Cemal Zöngür tarafından tarihinde gönderildi

Teşekkür ederim Hasancığım, Alevilik ve Aleviler Arap olmadığı halde, Araplara tapınmaları zaten en büyük tartışma konusu ve sorundur. Bunu Alevilere anlatamadık bir türlü.

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi

Cemal Zöngür tarafından tarihinde gönderildi

Değerli Doğan kardeşim öncelikle ilgine teşekkür ederim.  Haklı olarak sorduğun soruların daha detaylı cevapları, makalenin altında benim yazmış olduğum kaynakta var. Ayrıca Din ve Felsefe Açısında Kızılbaşlık kitabımda bu konuları detaylı ve genişçe yazdım, ulaşabildiğim tüm kaynaklarla da altını doldurmaya çalıştım. Buralardan gerekli bilgileri daha zengin bir şekilde elde edebilirsin. Ben yine de burada sorunlarına cevap vermeye çalışayım.
1: Alevilik Ne zaman oluşmuştur? Alevilik M.Ö. 700 yıllarında Zerdüştlük adıyla başlayıp, bugün ritüel olarak yürütülen insan, doğa, ateş, güneş toprak ve canlı sevgisi Zerdüştlüğün temel felsefesi ve inancıdır.
2: Alevilikte Cem Olgusu ya da Kültürü ne zaman başlamıştır? Alevilik Zerdüştlükle başlayıp Med, Pers ve Sasani İmparatorluğu'nda  Cem, Semah ibadeti başlamıştır. Pers ve Sasani İmparatorluğu'nda Aleviliğin Adı Mazdekçilikti.  Sasani İmparatorluğu dağıldıktan sonra Alevi toplumları İslam tarafından baskı altına alınmaları neticesinde, Babailik adıyla bu dini inancı yaşattılar. Daha sonra Manicilik, Ezidilik ve Kızılbaşlık isimlerini aldı. 1800 yıllarında Alevilik adı ortaya çıkarıldı. Aleviliğin tüm bu isimleri Ateş ve Güneş kültürü anlamdadırlar. 
3: Cemlerden Ali, Hüseyin ve Şah İsmail çıkarılırsa ne olur? Kısacası Ehlibeyt anlayışı ve tapınması Alevilikten çıkarılırsa Alevilik işte tam o zaman kendi eski gerçek özüne kavuşur. Ehlibeytçi Şii İslam Alevilikte kalmaya devam ettikçe Aleviler asla birlik, bütünlük ve gerçek bir inanç sahibi olamayacakları gibi, dünyanın hiçbir toplumu da Alevilere Şii İslam kültürüyle değer vermeyecek vermediler de. Çünkü Ehlibeyt ve Şah İsmail Şii İslamdir. Şii İslam da Cem ve Semah yok, üç vakit namazla birlikte İslamı'ın diğer tüm kuralları ve şartları mevcuttur. Bunu Alevilerin çoğu bilmiyor, bilenlerde bazı çıkar, kariyer ve korku meselesi yaparak topluma anlatmıyorlar. Selamlar

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...