Gerçekten Biz İnsan mıyız? -6-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
İslam ile medeni hukuk ilkeleri, entegrasyon ve sentez adıyla asla bütünleştirilemez.

 

Entegrasyon ve sentezleme, pozitif bilimsel ilkelerle somut değerlere dayanarak gerçekleşir. Hem İslam hem Avrupalı gibi görünüp ikisi arasında kalmak, soysuzlaşarak nihilizme gidiştir. 

 

Medeni Hukuk İnsanileşmeye Yetti mi?
Makaleye Nazım Hikmet'in “Ben babamdan ilericiyim benden doğan çocukta benden ilericidir” deyimi ile başlamak daha anlaşılır kılacaktır.
 
Tanrılarda dahil insan iradesiyle var edilen her şey boşuna değildir. Maddi, manevi, somut, soyut şekilde icatların hepsi, içerisinde bulunulan şartların diyalektik evrimiyle oluşur veya icat edilir. Medeni hukuklarda kendisinden önceki Poloteist, Dualist ve Monoteist tanrıcılıkların toplumsal yaşamı idare edememesi neticesinde, ortaya çıkan doğal bir zorunluluktu. Bu bakımdan Nazım ustanın belirttiği gibi ilericilik düşüncesiyle icat edildi. Ancak ilericilik ve gericilik gibi anlayışları her birey, toplum ve düşünce kendi sosyal kültürel, siyasal yapısına göre değerlendirdiğinden, bir görecelilikte ortaya çıkmıyor değil. Tüm çelişki, tartışma ve göreceliliğe rağmen şunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
 
“Medeni Hukuk, Dini Şeriat Hukukundan” her noktada ilerici özellik taşır. Medeni Hukuka inanıp samimi şekilde uygulayan toplumların yaşamında, bunu daha net görebiliyoruz. Türkiye gibi bazı ülkeler menfaatleri için medeni hukuku zorunlu olarak kullanmaya çalışsalar da, hiçbir etkisi görülmez. Bu yüzden medeni hukuka inanan toplum ve ülkelerdeki uygulamaları daha yakından incelersek, insanileşmeye hizmet derecesini de anlamış oluruz.
 
Diyalektik evrimsel açıdan, dini düşüncelerin uyguladığı tüm çağdışı mantığın modası çoktan geçtiğini ifade etmiştik. Çünkü dini idealist düzen sahipleri, insan doğasında kendiliğinden gelişen insani duygu ve kültürle oluşturulan insanlığı bozmaktan başka bir işe yaramdılar. Her şeyi tanrı en iyi şekilde yarattığı iddiasıyla, insanı sadece akşam sabah tanrıya ibadet edip yalvarmasını yeterli görüp, asalak ve canavar insan yetiştirdiler. İşte medeni hukuk, bu düşünceye alternatif olarak icat edildi. Medeni hukuku uygulayıp yaşatan toplumlar arasındaki farklılıklarla birlikte, birtakım olumsuzluklar görülse de, evrensel ilkelerin varlığı insan olmaya yeterlidir. Bu ilkelerin özeti kısaca şu şekildedir.
 
Dünyanın her yerinde kişi, grup ve insan topluluklarının dil, din, cinsiyet, etnik, renk, düşünce, aile, özgürlük ve doğal insani tüm hakları bir başkaları tarafından esaret altına alınıp engellenemeyeceği. Bu haklar direkt ve dolaylı şekilde çeşitli bahanelerle asla asimilasyona uğratılamaz. Ve insanların yaşadığı çevrenin başkaları tarafından istila, işgal edilemeyeceği gibi birçok temel hak ve adalet ilkelerinden ibarettir. İfade edilen temel insan hak ve özgürlüklerinin yok edilmesine çalışan herkes, insanlık düşmanı sayılır. Bu vb. evrensel insan haklarını, tek tanrılı dinlerin hiçbirisi bugüne kadar hoş karşılamamıştır. Her zaman en kutsal din, kültür, düşünce ve yaşamın kendileri olduğu, başkalarını yalan ve geçersiz görüp, sürekli saldırganlıkla cevap verdiler. Medeni hukuk bu yüzden, dini vb. düşüncelerden ilericidir her zaman.
 
Bilindiği gibi Din Şeriat sistemleri, metafizik felsefeyle en yüce güç olan tanrıcı idealistlikle var edildi. Sözde tanrı sayesinde her türlü kötülükler rahatlıkla defedecekti. Ama ne oldu? Bırakalım dinlerin kötülükleri defetmesini daha çok kötülük yarattılar.
 
Medeni Hukuk; Arapça şehirli yaşamdan türetilen terimdir. Bunun İslam'a göre içeriğine çok fazla girmeye gerek yok. Çünkü İslam şehirciliği de yine dinin uygun gördüğü çizgilerle sınırlandırır. Ne kadar şehirli olunup olunmadığı ayrıca tartışma konusu. Esas gerçek medeni yaşam (Çağdaş) olarak görülen ilkelerin uygulandığı toplumların tarihçesi ve geldiği noktaya bakarak, insanlığa hizmet edip etmediğini daha net anlayabiliriz.
 
İlk medeni yaşam düzeni, M.Ö.400 ile 300 yıllarında Helenler döneminde Ana Tanrıça Themis'in düşünce ve uygulamalarıyla ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda demokrasinin beşiği yine Helen ülkesi olduğundan, her iki evrensel düşünce ilk önce Avrupa ülkelerinde uygulanma şansı buldu. Daha sonra yavaş yavaş diğer kıtalardaki bazı toplumlar tarafından benimsenmeye başlandı. Helen ve Avrupalı felsefecilerin, Medeni hukuka yükledikleri esas anlam, temel insan haklarına saygılı modern çağdaş düşünerek yaşamaktı. Bu içerikte en ufak bir sorun yok. Ancak batılılar medeni hukuku isteyerek kabul edip uygulamaya koydukları halde, sömürgeciliği sürdürmeleri, medeni hukuku sakat baraktı. Türkiye gibi hem dini şeriat hayranı hem de bazı medeni hukuk kurallarını uyguluyormuş gibi görünen ülkelerse, medeni hukuku doğmadan öldürdüler.
 
Avrupalılar 1500'lerden itibaren, Yahudilik ve Hristiyanlığın tüm baskılarına rağmen, reform, rönesansla çağdaş medeni hukukta ısrarcı olmaları, Avrupa'nın gelişmesini sağladı. Bunun genel çerçevesini seküler, laik ve demokratik yönetimlerle belirlediler. Fakat Sermayeci aygırlar din ve maddiyatın insan psikolojinde yarattığı tahribatla, emperyalist duygularından hiçbir zaman vazgeçmedikleri için, medeni hukukun uygulanmasında birtakım sorunlar yaratmış oldu.
 
Dinci ve medeni burjuvazi her zaman şuna inanmaya devam etti. Ellerindeki her türlü varlığı kendilerine tanrısal kutsal hak görüp, nasıl elde edildiğini hiçbir şekilde tartışma konusu yaptırmadan, sürekli emperyal amaçlarını canlı tuttular. Diğer taraftan Avrupalı emekçi sınıf çetin mücadeleler sonucunda, temel insan haklarını emperyalistlere de kabul ettirmeyi başarmaları, Avrupayı medenilikte örnek konuma getirdiler. Yeterli midir? Elbette değil. En azından Avrupa'daki hakların dünyanın her yerinde uygulanması için, tüm dünya emekçileriyle birlikte hareket etmeleri büyük bir önem arz ediyor. Birlikte hareket dilmezse şayet, Avrupa'daki hakların budanma tehlikesi de vardır.
 
Sözde medeni hukuku uygulayan Türkiye'ye gibi ülkelere baktığımızda, derin bir İslam Şeriat hayranlığı görüyoruz. Şeriatla bir halt edemeyeceğini düşünüp, zorunlu bazı medeni yasaları uygulamaları ikiyüzlülüğü de aşmaktadır. Bir devlet ve düşünce ya medeni hukuku bütünüyle kabul eder ona göre toplumsal nitelik kazanır; veya İslam'ı tam olarak uygular sonucuna katlanır. Türkiye her konuda olduğu gibi medeni hukukta da, tam bir adalet katliamcısıdır. Toplumun çoğunluğu bu yüzden medeniyetin ne olduğunu dahi kavramış değil. İslam ile medeni hukuk ilkeleri, entegrasyon ve sentez adıyla asla bütünleştirilemez. Entegrasyon ve sentezleme, pozitif bilimsel ilkelerle somut değerlere dayanarak gerçekleşir. Hem İslam hem Avrupalı gibi görünüp ikisi arasında kalmak, soysuzlaşarak nihilizme gidiştir. Sonuç olarak batılıların emperyal emellerinden vazgeçmemesi insanlığın gelişmesini yavaşlatırken, Türkiye gibi devletlerin dine ve maddiyata gereğinden fazla önem vermesi, hayvani güdünün ötesinde canavarca bir yaşamdır. Bu yüzden dünya ve Türkiye'de insanlar gerçek anlamda insanileşemedi.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...