Taktir Edilme ve Gösteriş Psikolojisi

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Her türlü gösteriş bomba etkisindeyken, bir taraftan topluma mütevazi fakir edebiyatıyla akıl vermek...

 
 diğer taraftan gösteriş, şatafat içerisinde yaşamak, dünyanın en büyük onursuzluğudur.
 
Taktir ile Gösterişin” birbirleriyle doğrudan duygusal psikolojik bağlantısı olduğu halde, taktirin masum gösterişin ise ciddi kişilik sorunu olması, insandaki karmaşık duyguların örneklerinden sadece birisidir. Gösterişle ilgili bilgiler psikoloji ve pedagoji bölümlerinin dışında, diğer genel kültür derslerinde öğretilmediği için, çoğu insan gösterişin nasıl bir melanet olduğunu ya bilmez veyahut da önemsemez. Gösterişin büyük ya da küçük şekilde birey, aile ve toplumda var olması, insanın kanser tümörüyle yaşaması demektir. Bu gerçeklik, demokratik olarak gelişmiş toplumlarının yaşam ve insanlığa sundukları hizmetlerle karşılaştırıldığında ancak anlaşılabiliyor. Veya gösteriş üzerinde bilimsel tartışmalar yapıldığı zaman ciddi hastalıklı ruh hali olduğuna kanaat getirilmekte. Onun dışında sürekli içe kapalı, dar, ırkçı mantaliteyle gösteriş içerisinde yaşayan kişi ve toplumlar, kendi ukala davranışlarının en doğrusu olduğunu düşünürler. Bu da doğal olarak taktire değer bir duruşa sahip olunmadığı halde, sürekli taktir edilmeyi bekleyen düşük karakterli insan olmak demektir.
İnsan beyni başta olmak üzere, hücrelerindeki molekül ve atom parçacıkları olan proton, nötron ve elektronlar sayesinde, adeta dünyanın en büyük çekim ve itme mıknatısıdır. Bu temel yapıdan hareket eden insan, bilinçli veya bilinçsiz düşünme yeteneğini kullamasıyla, çok yönlü yüzlerce içgüdüsel hareketli edimlere sahiptir. Örneğin insanın dışında diğer canlı cansız her varlık ve madde, kendi anatomik yapısına göre devasa büyüklükte ya da küçük çaplı çekme itme gücüyle hareket edip veya ettirilirken, bunun farkına varma gibi bir özelliği söz konusu değildir. İnsan ise itme, çekme ve her farklılığı kavramsallaştıran biyootomotik düşünen ve hareket eden tek güçtür. Bu yapıyla diğer güdülerde olduğu gibi gösterişte, her zaman tehlikeli bir virüs konumuna rahatlıkla getirebiliyor. Sıralanan özellikle ister bilinçli ister de bilinçsiz hareket etsin insan, gösterişte dahil tüm psikolojik güdü ve duyguları, evrimsel dönüşümlerle kendiliğinden var olan doğal bir seleksiyondur.
Zaten insanı, insani özelliğe sahip kılanda yine gösteriş gibi yüzlerce içgüdüsel doğal psikolojik tepkimelerdir. Ancak bu noktada her insanın bilmesi gereken önemli ayrıntı, insanda mevcut olan içgüdüsel tepkimelerin belirli bir sınırda veya seviyede tutulmasının şart olduğudur. Belirli seviyede tutulmadığı sürece akla gelmeyecek tehlikelere sebep olan güçlü bir bombadır içgüdüler. Bunların kontrolü ise; bilimsel doğru eğitimle birlikte mantıklı, kurallı, düzenli demokratik yasalarla, hiçbir insana imtiyaz tanınmadan herkesin uyacağı yaptırımlardır. Ciddiye alınmayıp iltimasçılık, aklının estiğini yapmak, gösteriştir bir şey olmaz şeklinde düşünmek, dünyanın sonunu getirecek en büyük kimyasal silahtır insandaki gösteriş. İşte çoğu birey ve toplumlarda tüm ipler bu nokta da kopuyor.
Doğal tepkimeler içerisinde gösterişi tetikleyen en masum güdü ise, insanın taktir edilme ya da farkındalık güdüsüne ihtiyaç duymasıdır. Taktir edilme; insana her zaman moral kazandırıp, motivasyon sağlayan kültürel bir değer taşır. Ancak taktir kültürü, kuralına uygun yerinde ve zamanında kullanılmadığı sürece, bireyler sürekli bunun boşluğunu (Açlığını) hissederek yaşarlar. Taktirsizliğin yarattığı boşluğu insanlar, direkt gösterişle doldururlar; çünkü gösteriş hiçbir ilke, emek, uğraşı ve bilgi gerektirmeyen en basit tatmin yöntemidir. Bu davranışlar bazı kişilerde maddi ve görsel şekilde, bazı kişilerde ise hem görsel hem de yalana dayanan sözel ifadelerle gerçekleşir.
Taktir görme; her insan için doğal beklentisel bir edimdir. Ancak taktirin gerçekleşmesi, kişinin dikkati çeken veya topluluğun yararına işlerin başarılmasıyla ya da insani kültürlü duruşuyla mümkündür. Her insanın taktir kazanması için bir buluş veya özel davranış göstermesine gerek yoktur. İnsan kendi sosyal çevresine göre geliştirmiş olduğu kültürlü bilgin duruşuyla bunu zaten hak etmiştir. Herhangi bir toplumda taktir kültürü, o toplumun siyasi, yaşam ve düşünce yapısına göre değişir. Kendi yetenek, başarı ve kültürel duruşuyla taktir boşluğunu dolduramayan bireyler, tek çare olarak gösterişe sarılırlar ki, bu da hiçbir kural, ahlaki ilke tanımamaktır.
Gösterişle ilgili tüm eleştirilere rağmen çoğu yönetim, birey ve topluluklar, “Gösterişi” masumane ya da bireysel bir davranış şeklinde düşünüp, kişi veya toplumun bununla yaşamasında hiçbir sakınca görmezler. Böylece alışkanlık haline getirilen gösterişçi yaşam Üst düzey, orta ve alt katmanda şu şekilde dışa vurduğunu görüyoruz.
Orta ve alt katmandakilerin gösterişleri; asker uğurlama parazitliği, düğünlerde ateşli silah kullanılması, araba vb. araçlarla insanların bulunduğu ortamlarda tehlikeli gösteriler yapmak, yerli yersiz en ufak olayda bayrak vb. şovlar yapmak, toplumu rahatsız edecek şekilde çeşitli gürültüler çıkaran binlerce ahlak dışı hareketlerdir. Tüm bunlar bu sınıfın içerisinde bulunduğu kültürsüz gerici boşluğu, gösterişle doldurma çabasından başka bir şey değil.
Üst katmandakilerse; siyasetçi, ünlü kişiler, kamu hizmeti yapan yetkililer ile burjuva sınıfından olanlardan oluşur. Bu sınıftakiler A'dan Z'ye lüks, yabancı marka araç ve eşyaları kullanırlar. Her işi şahsi menfaatlerini düşünerek ücret karşılığı yaptıkları halde, karşılıksız çalışıyormuş gibi sürekli taktir beklemeleri, alt sınıflardan daha kültürsüz ve cahil olduklarını gösteriyor.
Bir ülke veya toplumda üst düzeyden orta ve alt katmana kadar büyük bir çoğunlukta gösteriş gibi hastalıklı yapılarla yaşanmaya devam ediliyorsa, o halk kolayca iflah olmaz derde düşmüş demektir. Bilimsel, demokratik, doğru çabanın dışındaki tüm çırpınışları, göstermelik olup daha çok bataklığa sürüklenmektir. Ve buna Türkiye'de hep şahit olmaktayız. Sonuç itibariyle bir toplum ve kültür yok edilmek isteniyorsa, o topluma atom bombası atılmasına gerek yoktur. Duygu, düşünce, kültürel, sosyal, siyasal vb. her alanda gösterişle birlikte, kul mantığına dayanan eğitimler, toplumları barutlu silahlardan daha etkili şekilde öldürücüdür.
Her türlü gösteriş bomba etkisindeyken, bir taraftan topluma mütevazi fakir edebiyatıyla akıl vermek, diğer taraftan gösteriş, şatafat içerisinde yaşamak, dünyanın en büyük onursuzluğudur.
Gösterişte dahil birçok doğal egoist bencil duygular, zaman ve koşullara göre insanın karaktersizliğiyle bilinçli olarak geliştirilen hastalıklı ukala bir psikolojidir. Buna rağmen gösterişi bir hastalık olarak değilde, kendini kabul ettirme aracı gören kişi, aile, toplum, ülke ve de siyasi düşünceler, derin yıkımların en büyük sorumlusudurlar. Gösterişin yıkıcılığının farkına varan bazı toplumlarsa gerçekçi, doğru, bilimsel ve demokratik ilklerle, kendilerini epeyce arındırdırdıklarını görüyoruz.
Örneğin İsveç, İsviçre, Avusturya, Almanya, Hollanda, Danimarka, Norveç, Finlandiya gibi Avrupa ülkelerinin üst düzey devlet yöneticilerinden belediye başkanlarına kadar tüm kamu görevlileri, makam aracı ve koruma kullanmadan yaya veya bisikletle işine gidip gelmeleri. Aynı şekilde günlük yaşamsal faaliyetlerinde halktan kendilerini izole etmeden onlarla birlikte iç içe yaşamaları, insani bir kültürel duruşun örneğidir. Diğer taraftan tam tersi, insani her türlü yaşamdan uzak, gösterişçi, ukala, insanlara tepeden bakan Müslüman ve Afrika ülkelerinde, siyasetçiler, kamu görevlileri ile varlıklı kişiler, adeta kendilerini Allah görmekteler.
Türkiye ise; kendini sosyal, hukuk devleti ve sözde demokrasiye inanmış ülke olarak, istisnaların dışında parası olmayanların siyasi temsilci dahi seçilemediği. Diğer taraftan devleti en iyi ben yönetirim adıyla siyasete girip, zengin olmadan ayrılan siyasetçiye rastlanmaması. Bütün bunlar gösterişe dayanan toplumların, insanlıktan ne kadar uzak olduğunu izah etmeye yetiyor. Daha trajikomik olaylarsa, parmağında nişan yüzüğünden başka hiçbir varlığı olmayan siyasetçilerin geldikleri noktadır. Siyasete girer girmez dünyanın sayılı zenginleri arasında yer almaları, gösteriş ve kul kültürüyle yetişenlerin karakterlerini net bir şeklide özetliyor. Bütün bunlar “Taktirin nerede ve ne zaman kullanılmasını bilmemek veya bilinçli olarak ihlal etmekken, Gösterişin tek ve en büyük silah olarak kullanılmasının bir sonucudur”.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...