Ahmet Ümit kirvem olur!

Veli Bayrak kullanıcısının resmi
Yalan söylemenin de yakışanı var yakıştıranı var. Hele öyleleri var ki sanırsın dünya onların etrafında dönüyor! Siyasetçiyle siyasetçi, edebiyatçıyla edebiyatçı, sanatçıyla sanatçı olurlar. Öyle ki yalanı bile güzel söyler bu insanlar. Çoğu zaman inanmasan ama elin kolun bağlanır birden inanmış gibi yapmak zorunda kalırsın!

 

İstanbul Kitap Fuarında kitaplarımı imzalarken yaşı benden büyük biri geldi yanıma. Kitaplarımdan birini adına imzalarken, “Hocam evim yakın. İşiniz bittikten sonra bize gidelim yemek yeriz.” dedi. Doğrusu karnım açtı. Çıktıktan sonra otele gidip karnımı doyurmayı düşünüyordum. Ama yine de teşekkür edip gitmek istemediğimi belli ettim. Anladı adam, “Hocam.” dedi. “Lütfen çekinmeyin. Bizim eve Ahmet Ümit geldi, Zülfü Livaneli geldi, İlyas Salman ve daha onlarca yazar sanatçı geldi. Hatta Ahmet Ümit kirvem olur. Hele babam rahmetlinin! Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Muzaffer İzgü gibi daha birçok ismi bizim eve misafir etmişliği vardır. Edebiyat dünyasına yabancı değiliz yani!”

Zaten bana ayrılan süre bitmek üzereydi. Etrafta üç beş okurdan başka kimse yoktu. Üstelik adamın kılık kıyafeti düzgün, kelimeleri seçerek konuşuyordu. Bu yüzden içimden, ‘Ne kaybederim’ diye düşünerek, “Olur.” deyip teklifi kabul ettim ve işim bittikten sonra birlikte adamın evine gitmek üzere yola koyulduk.

Kapıda bizi gözleri küçümsenmeyecek derecede şaşı olan karısı karşıladı. Kadın bana bakıyor gibiydi ama rahatlıkla gözleri yarım metre ötemdeydi. Kocasına bakıyorum diye bana bakarak, “Nihayet geldiniz!” dedi. Gülümsedi adam, “He ya!” dedi. “İkna etmek zor oldu ama sonuçta geldik.”

Bu arada ayakkabılarımı çıkartıyordum ki adam, “Hocam lütfen çıkartmayın. Boya badana için halıyı kilimi topladık. Sizi şöyle salona alayım.” dedi.

Dediğini yapıp salona geçtik. Eşyalar ortaya toplanmış, üzeri naylonla örtülmüş etrafta bir iki sandalyenin dışında bir şey yoktu. Bir tanesine oturdum. Adam geldi yanıma. “Bizim hanım.” dedi. “Yemekleri hazırlayana kadar size kitaplığımızı göstereyim.”

Salondan çıkıp adamın kitaplık dediği bölüme geçtik. Küçücük bir oda. Kitaplık dediği rafta yaklaşık yirmi otuz kitap var ama gelirken yolda anlattığı yazarların her biri bir kitap vermiş olsa dolu olması gerekir rafın. Adam kitaplıktan birini seçip bana uzattı, “Hepsi adıma imzalı.” dedi. Elimde tuttuğum Ahmet Ümit’in kitabıydı. Sayfaları çevirip bakındım ama imza falan göremedim. Sebebini sordum, “Ahmet kirve unutkan biri.” dedi. “İmzalasın diye vermiştim demek unutmuş.”

Sonra diğerlerine baktım hiçbirinde imza yoktu. Galiba kitaplığa imzalı olarak girecek ilk kitap benim kitabım olacaktı. Büyütmedim! Sormadım da. Zaten karısı içeriden seslendi, “Yemek hazır; mutfağa.” diye.

İçeri girdiğimizde gördüm ki mutfakta tıpkı salon gibiydi. Bütün eşyalar toplanmış, sadece kenarda küçük bir masa ve masanın üzerinde birkaç dilim ekmekle birlikte küçük bir tabağın içinde ıspanak yemeği ve birazda yoğurt. Çaresiz oturduk. Oturur oturmaz adam, “Ahmet Ümit.” dedi. “İyi yazar ama çok yemek yiyor. O geldiğinde hanım evde yoktu dışarıdan söyleyelim dedik. Allah seni inandırsın iki kere bir buçuk İskender söyledim de yine doymadı. Oysa Livaneli öyle mi? Üzümlü kek yapmıştık. İki bardak çayla keki yedi ve gitti.”

Bilen bilir ıspanağı pek sevmem. Ama karnım o kadar açtı ki! Biraz olsun ekmeği alıp yoğurda banayım diye uzanmıştım ki adamın karısı seslendi, “Yemek bitti mi? Bittiyse sofrayı kaldırayım.” diye.

Cevap vermeye kalmadı içeri girdi kadın. Artık hiç dokunmadığım tabak yerine nereye baktıysa, “Afiyet olsun, umarım beğenmişinizdir.” deyip önümüzde duran tabakları alıp bizi çay için tekrar salona gönderdi. Salona giderken adam kolumdan tutup, “Hocam burası da yatak odası.” dedi. “Şu gördüğün dolap elli yıllık var. İçini boşalttık ama karşı tarafa taşımak istiyoruz. Hanımın bel fıtığı var. Bir el atarsanız birlikte karşıya taşıyabiliriz!”

Adam bana dolabın içini boşalttık demişti ama eşek ölüsü gibiydi meret! Yirmi dakika sürdü karşıya çekmek. İşimizi bitirip çıkıyorduk ki adam, “İşte şurası da misafir odası.” dedi. “Şu iki kanepeyi koridora çıkartıp salonda ki kanepeleri buraya almayı düşünüyoruz ama malum hanımda bel fıtığı var. Oğlan asker! Bunları diyorum bir hallettik mi artık çay faslına geçebiliriz.”

Bir saat sürdü bu işlemi gerçekleştirmemiz. Ondan sonra yirmi dakika da evin perdelerini kornişlerden sökmek sürdü. Tam eskimiş ayakkabılığı dış kapının önüne koyup boya badana yaparken kirlenmesin diye halıları balkona çıkartıyorduk ki “Çay!” diye bağırdı kadın. “Bir yudum çay içtikten sonra devam edersiniz.”

Zaten acıkmıştım bu yüzden bir bardak çayı zar zor içtim. Artık “Bana müsaade.” deyip çıkmak istiyordum ki ayağa kalktı adam. “İlyas Salman.” dedi. “Tamam iyi sanatçı komik adam ama tembel. Aha şu seninle birlikte söktüğümüz perdeleri var ya o geldiğinde takıyordum ama bir görsen işin ucundan tutmadı! Bir de hemşeri oluyoruz ben de Malatyalıyım. Anca şiir, anca türkü, anca rakı! İnanır mısın üç gün kaldı bizde elini bir işe değdirmedi. Gitmiyor da! Tabii rahat yeri bulmuş sen olsan gider misin?”

Vallaha ben baktım adam boya badanayı da bana yaptıracak gittim. İlyas Salman artık hangi işi yaptı da üç gün sürdü bilmiyorum. Ahmet Ümit'e gelince: Hocam senin kirve seneye evi Beylikdüzü'nden Kadıköy'e taşımayı düşünüyormuş. Olurda fuar zamanına denk getirirse haberin olsun. Ben canımı zor kurtardım!

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...